Kadın – Erkek ilişkileri sağlıksız olan toplumların Ruh sağlığının bozuk olması çok normal

Elbette bireylerin ve toplumların ruh sağlıklarını sadece kadın – erkek ilişkilerinin sağlık derecesi tek başına belirlemez. Bir çok başka etken var. Ama bu etkenler arasında kadın – erkek ilişkilerinin sağlık derecesi çok önemli bir yer tutar. Bu ilişki içersinde de cinsel uyum çok önemli bir etken. Elbette kadın – erkek ilişkilerinin sağlık derecesi de sadece cinsel uyum boyutuna indirgenemez. Burda da bir çok faktör var. Ama cinsel uyum da kadın – erkek ilişkilerinin sağlık derecesinde çok önemli bir yer tutar. Bu sorun gelişmiş ve az gelişmiş tüm toplumlarda  vardır ama  toplumdan topluma ve toplumların sosyo ekonomik sınıflarına göre farklılık gösterir. Ne yazık ki Türkiye ve Türkiye gibi ülkelerde cinsel uyumsuzluktan kaynaklanan kadın – erkek ilişki bozukluğu ve burdan toplumun diğer yönlerine yayılan ruh sağlığı bozukluğu çok yaygın. You tube’dan seyredebileceğiniz “ Doktorum – kadınlarda cinsel isteksizlik” TV proğramı Türkiye’de konuşulması tabu olan bu sorunun ne kadar yaygın olduğunu gözler önüne seriyor. Sonuna kadar seyretmenizi önemle tavsiye ederim.

Bu sorunun suçlusu kesinlikle kadınlar değil. Bu TV proğramından da görülebileceği gibi kadınlardaki cinsel isteksizliğin sebeplerinin sadece bir kısmı biyolojik ve hormonel sorunlarla, yaşla, menopozla açıklanabilir. Büyük bir kısmı kültürel ve toplumun bakış açısı ile ilgili. Özellikle erkeklerin kadınlara ve cinselliğe bakış açıları, kadınlara davranış tarzları, kadınların da erkeklere ve cinselliğe bakış açıları ve erkeklere davranış tarzları, çocukluktan beri cinsel konularda tabularla yetiştirilmeleri, özellikle karşı cinse cinsel arzu duymalarının, orgazm olmalarının, cinselliklerini yaşamalarının erkekler için çok doğal karşılanırken kadınların aynı şeyleri istemelerinin ayıp, günah ve kötü olduğu görüşü ile yetiştirilmeleri bu sorunun yani kadınların çok büyük kısmının cinsel isteksizliğinin başlıca sebeplerinden biri.

Elbette cinsel konularda hoş görülü toplumlar da bu konuda sorunsuz değil. Ama cinsel konularda genç nesillerini eğitmeyen, kadınlarının cinsel hayatının kendileri için değil de erkeğe karşı bir görevi olduğu zihniyeti ile yetiştirilen nesillerde özellikle kadınların büyük bir kısmı iradelerinin dışında cinsel isteksiz olabiliyor. Tekrar ediyorum bu sorunun sorumluları kesinlikle kadınlar değil. Ama erkekleri de “ hep seks istiyorlar, akılları hep uçkurlarında” diye suçlamak ta hiç gerçekçi değil. Anormal olan erkeklerin doğal bir ihtiyaç olan seks istemeleri değil, kadınların bu kadar yaygın şekilde cinsel isteksiz olmalarıdır. Yanlış anlaşılmamak için üçüncü kez tekrar ediyorum ; bu sorunun suçlusu kadınlar değil, aslında erkekler de değil. Bu tür karşı cinsi suçlamalar bu soruna yanlış teşhis koymak ve çözümü zorlaştırmaktır. Sorunun sebebi yukarda bahsettiğim gibi ufak ölçüde biyolojik faktörler ama çok daha geniş ölçüde toplumun özellikle kadınların cinselliklerini yaşamalarını ayıp, günah ve kötü olarak değerlendirmesi ve genç nesillerini bu şekilde yetiştirmesidir.  Cinsel konularda göreli olarak daha eğitimli ve hoş görülü toplumlarda da cinsel uyumsuzluk sorununun bir ölçüye kadar olması bu görüşün aksini ispat etmez. Youtubedaki  “ Doktorum – kadınlarda cinsel isteksizlik” TV proğramında bu sorunun Türkiye’deki dehşet verici boyutu ve çözüm imkanları inceleniyor. Bu tür proğramlar çok faydalı. Bu sorunu kafaya takmamak, yok sayıp düşünmemeye çalışmak ya da konuşulmasını tabu haline getirmek çözüm yolu olsaydı sorun çoktan çözülürdü.

Ben 1975 – 76 ‘da ODTÜ birinci sınıftayken Sosyal Bilimler dersinde hocamız bize Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud ( 1856 – 1939 )’un hayatını ve teorilerini anlattığında çok ilgilenmiş hatta Viyana’da müze haline getirilen muayenehanesi dahi ziyaret etmiştim. Freud’un teorileri arasında tek bir tarafı bana abartılı gelmişti : Freud, insan davranışlarını hatta medeniyetlerin gelişmelerini insanların cinsel dürtüleri ve bu dürtülerin bastırılmasından kaynaklanan sublimasyon ile açıklıyordu. O zamanlar bana çok abartılı gelen Freud’un bu görüşü artık hiç abartılı gelmiyor.

 Rasih Bensan 29 Mayıs 2013