Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '20

 
Kategori
Güncel
 

Kadın Hakları

 

Gündemde kadın hakları var ve sosyal medya şiddet olaylarıyla çalkalanıyor. Kadın hakları deyince aklıma gelen en önemli isim Nazan Moroğlu…

 

İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda MEF Üniversitesi ve Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi olan Nazan Moroğlu için kadın hukukunun Türkiye’deki öncüsü diyebiliriz.

 

Moroğlu, kadın hukuku alanında ilk akademik çalışma olan “Kadının Soyadı” adlı master tezini 1998’da yayınlandı ve o zamandan bu yana gerek akademik camiada gerek baro kadın hakları komisyonunda gerekse de sivil toplum alanında önemli işlere imza attı.

 

Nazan Moroğlu’nu, benim de üyesi olduğum İstanbul Barosu’nda ziyaret ettim ve uzun zamandır yapmak istediğim söyleşimizi gerçekleştirdik. Nazan Hanım’ın verdiği bilgiler ve yaptığı işler ilham verici…

 

OK:Kadın hakları konusunda yıllardır önemli işlere imza atmış birisiniz. Sizi İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı olarak tanıdık. Şimdi ise İstanbul Barosu Başkan Yardımcısısınız. Kariyer yolculuğunuz biraz da kadın haklarının Türkiye’deki gelişimi ile paralel. Kadın haklarının gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz.

 

NM:Kadın hakları alanındaki çalışmalarım yaklaşık 40 yıl önce başladı. Kadın kuruluşlarında aktivist olarak görev aldım ve halen birçok sivil toplum kuruluşunda bu çalışmaları sürdürüyorum.

 

Bilindiği gibi, dünyada ve ülkemizde kadınlar uzun yıllar kanun önünde bile eşit haklara sahip olamamışlardı. 1900’lerin başında o yılların bakış açısıyla düzenlenen Medeni Kanun, Ceza Kanunu gibi temel yasalar, günümüzdeki tanımıyla “kadınlara karşı ayrımcılık” içeriyordu. Oysa insan haklarının temel kriteri herkesin eşit haklara sahip olmasına dayanır. Yasalardaki ayrımcılıklar erkek egemen zihniyetin yıllar içinde giderek daha kökleşmesine yol açmıştır. Bu nedenle kadınlar yasalarda eşit haklara sahip olsalar bile, hakları kullanmada engellerle karşılaşıyorlar. Uluslararası hukukta insan haklarının somut içeriği olan “kadın haklarını” odağına alan “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi”nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 1979 yılında kabul edilmesiyle, kadın erkek eşitliği yolunda çok önemli bir kazanım sağlandı. Sözleşmenin hareket noktası olarak, yasalarda ve yaşamın her alanında medeni durumuna bakılmaksızın kadın ile erkek arasında var olan her türlü “ayrımcılığın kaldırılması” esas alınmıştı. Türkiye, Sözleşmeyi 1985 yılında onayladı ve taraf devlet olarak ayrımcılıkların kaldırılmasını taahhüt etmiş oldu. Sözleşmenin uygulanmasına destek oluşturmak için özellikle kadın derneklerinde ve Barolarda başlatılan yasalardaki ayrımcılıkların kaldırılması çalışmalarının içinde oldum. İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu da bu süreçte 1995 yılında kuruldu. Ben de kuruluşundan bu yana İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu içerisinde yer aldım.

 

Kadın haklarından söz ederken öncelikle Cumhuriyetimizin kuruluşunun ardından Atatürk devrimleriyle elde ettiğimiz kazanımları önemle vurgulamak isterim. Henüz “BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi”, “İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi”, “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW)” gibi uluslararası Sözleşmelerin dünya gündeminde bile olmadığı bir dönemde kadınlara, 1926 yılında Medeni Kanun ile eşit yurttaşlık hakları ve 1934 yılında siyasette eşit seçme ve seçilme hakkı verilmesi, içinde bulunulan zaman açısından çok önemli yenilikti. 

 

Ancak, bu doğru başlangıç devam ettirilemedi, yasalarda günün ihtiyaçlarına uygun değişikliklerin yapılmasında çok gecikildi. Bu nedenle, Türkiye’nin uluslararası sözleşmeleri onaylamış olması ve kararlı bir devlet politikasıyla uygulanması çok önemli. Anayasa’da ve yasalarda kadın erkek eşitliği 2000’li yılların başında sağlanabildi.

 

OK:Son dönemlerde kadına karşı şiddetin dozu önlenemez biçimde arttı. 6284 sayılı Kanun’un hangi konularda açıkları var? İstanbul Sözleşmesi’nin bu derece tartışma konusu olmasını neye bağlıyorsunuz?

 

NM:Kadınlara yönelik şiddet vardı, görünür mü oldu, yoksa son zamanlarda mı arttı, bu konu tartışılabilir. Ama bir gerçek var ki, uzun yıllar şiddet konusunda farkındalık yoktu, koruyucu yasalar yoktu. İlk defa 1998 yılında Ailenin Korunmasına Dair Kanun ile farkındalık oluşturulmaya ve koruma kararları verilmeye başlandı.

 

2012 yılında 6284 sayılı Kanun İstanbul Sözleşmesi kapsamında düzenlendi. Kadınlar haklarını öğrendiklerinde, haklarını kullanmak için mücadele ediyorlar, Baroların Adli Yardım Servislerine başvurup ücretsiz avukat atanmasını talep ediyorlar. Ancak, kadınların hak arama mücadelesi erkek egemen zihniyete ters geliyor, bazı olaylarda erkek şiddeti artıyor, kadın cinayetleri işleniyor. Kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlalidir. Bu nedenle öncelikle zihniyet dönüşümüne çok ihtiyaç var. Kadına yönelik şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurunun korunması amacıyla çıkarılan 6284 sayılı Kanun’da önemli bir eksik yok, eksiklik uygulamada.

 

Kanun şiddeti önlemek ve şiddetle mücadele açısından devlete yükümlülükler veriyor.  İstanbul Sözleşmesinin giriş bölümünde de deniliyor ki, kadına yönelik şiddet, kadın erkek eşitsizliğinden kaynaklanır, kadınlara karşı süren ayrımcılıkların kaldırılmasıyla şiddetin önlenmesi mümkün olur. Ayrımcılıkların kaldırılması insan hakları açısından, demokratikleşme açısından önemli. Çünkü bir ülkede kadın erkek eşitliği demokrasinin temel kriteri. Bu bakımdan, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 konusunu tartışmaya açanları hukuken, mantıken ve insan hakları açısından anlamak mümkün değil.

 

OK:Hukuki altyapı dışında kadın hakları çalışmalarını nasıl buluyorsunuz? İnsanlar şiddet olaylarına sosyal medyada tepki gösteriyor. Ancak sivil toplum kuruluşlarına bağış yapıldığını pek görmüyorum. Sizce şiddeti önlemede Türkiye’de sivil toplum yapılanması nasıl olmalı?

 

NM:Türkiye’deki kadın hareketi çok aktif, kararlı ve kadın erkek eşitliğinin ülkede demokratikleşmenin temel unsuru olduğu duyarlılığıyla mücadeleyi sürdürüyor. 1990’ların başında Medeni Kanun değişikliğini sağlamak için bir araya gelen İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği’nin “Ailede Demokrasi – Toplumda Demokrasi”, “Eşit Hak – Eşit Temsil” çağrıları bunun güzel bir örneğidir. 

 

Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluşunun temel ilkelerinden biri kadın erkek eşitliği olmuştur. 

Günümüzde de Anayasa başta olmak üzere kadının insan hakları açısından hukuki alt yapı eşitlik ilkesine tam anlamıyla uygun hale getirilmiştir. Anayasamızda 2000’li yıllarda yapılan değişiklikle “Aile’de eşler arası eşitlik” kuralına yer verilmiş, kanun önünde eşitlik maddesine “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Devletin kadın erkek eşitliğini sağlamak amacıyla alacağı tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanmaz” cümleleri eklenmiştir.

 

Temel yasalarda da eşitlik ilkesine uygun düzenlemeler yapılmıştır. Artıkşiddetle mücadele konusunda kapsamlı bir özel yasamız var, 6284 sayılı Kanun. Şimdi yasaları yaşama geçirme zamanı, bu konudaki mücadele daha zor, çünkü bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var ve görüldüğü gibi bu çok kolay olmayacak. Ataerkil kuşatma, kadını Birey olarak görmüyor. Bunun için Türkiye’de kararlı bir devlet politikasının olması ve kadın STK’ların deneyimlerinden ve desteğinden yararlanılması gerekiyor.

 

OK:Kadın istihdamı ve kadın girişimciliği hem dünyada hem de Türkiye’de özendirilmesi ve desteklenmesi gereken bir olgu. İş dünyasında kadınların daha çok var olması adına neler yapılmalı? Bu noktada pozitif ayrımcılığı destekliyor musunuz?

 

NM:Bir ülkenin kalkınmasını ve gelişmesini sürdürebilmesi için nüfusun yarısı olan kadınların katkısından yararlanılmalıdır.

 

Atatürk’ün “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!” sözünü hatırlamamız gerekiyor. Benzer cümlelerin 2015 yılında yapılan Birleşmiş Milletler Zirvesinde 193 üye ülkenin oybirliği ile kabul ettiği daha sürdürülebilir, yaşanabilir, eşit bir dünya oluşturmak üzere 2030 yılına kadar erişilmesi öngörülen Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında da görüyoruz.  Bu hedeflerden biri, “Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak ve kadınların ve kız çocuklarının toplumsal konumlarını güçlendirmektir”. Türkiye, bu hedefleri yerine getirmek için Bakanlıklar düzeyinde de çalışmalarını sürdürmektedir. Ancak her alanda olduğu gibi iş dünyasında da kadınların katılımının güçlendirilmesi için pozitif ayrımcılık olarak tanımlanan özel önlemler alınmasına ihtiyaç vardır.

 

1990 yılında kurulmuş olan Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı döneminde kadın kuruluşları işbirliğiyle kadının insan haklarında önemli gelişmeler sağlanmıştı. Ancak, 2011 yılında Kadın Bakanlığı kaldırıldı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kuruldu, bilindiği gibi 2017 yılında da Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına dönüştürüldü.

 

Yaklaşık on yıldır doğrudan kadın konusuna destek oluşturan bir Bakanlık, bir devlet politikası bulunmamaktadır. Bunun için kadının insan hakları politikaları üretecek, geliştirecek ve uygulayacak bir Kadın Bakanlığının acilen kurulması gerektiğini ilgililere bir kez daha duyurmak isterim..

 

OK:Sizi örnek alan birçok genç meslektaşımız var. Onlara bir hukukçu olarak vereceğiniz tavsiyeler nelerdir?

 

NM:Türkiye’de hukukun etkinliğinin ve insan haklarının savunulmasında ve yaşama geçirilmesinde Avukatlık mesleğinin rolü çok önemli ve değerlidir. Mesleği iyi uygulamak için sürekli güncel bilgiye erişmeye özen gösterilmesini ve meslek yeminine uygun davranılmasını öneririm. Baronun meslek içi eğitim programlarına katılarak seçecekleri belli alanlarda derinlemesine bilgi sahibi olabilirler.

 

Özellikle genç meslektaşlarım için Baronun kadın, çocuk, tüketici ve diğer hak temelli merkezlerine üye olmalarını, merkez ve komisyonlarda farklı sorunlara çözüm üretme deneyimi edinmelerini öneririm. Aslında bir demokrasi mücadelesi olan kadın hakları mücadelesine katılmak isteyen meslektaşlarıma her zaman destek vermeye hazırım.

 

OK:Değerli zamanınız ve bilgiler için çok teşekkür ediyorum. Okurlarımız da Nazan Moroğlu’nun https://nazanmoroglu.com/biyografi/adresinde çalışmalarını daha detaylı inceleyebilirler.

 

 

 

 
Toplam blog
: 40
: 39
Kayıt tarihi
: 09.05.20
 
 

Oğuz Kara, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tam burslu olarak lisans eğitimini tamamlamı..