Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '11

 
Kategori
Sinema
 

Kağıt

Kağıt
 

Kâğıt filmi,bir kâğıdın temsilinde esen sert bir devlet eleştirisi...


Hayatlarımızı ortaya koyduğumuz şeyler bir kâğıdın üstünde yazılı. Kimimizin çerçeveletip duvara astığı diplomaları, bir varlığımızın olduğuna delalet tapular, banka cüzdanları, kim olduğumuzu açıklayan kimliğimiz, boyunlara asılı ölüm fermanları, kitleleri afyon misali etkisi altına alan tarihe mal olmuş sözler...

Hep bir kâğıda yazılanlarla buluyoruz karşılığımızı. Kimini hakedip, kimini hiç hak etmiyoruz. O kâğıtta alınyazısı misali ne varsa, o belirliyor hayatımızı.

Altı üstü bir kâğıt parçası deyip geçmek var, geçilmiyor...

Biliyoruz.

Hele de, ele bir türlü tutuşturulamayan "bir kâğıt parçasının" kesikleriyle her yerinden kanatılmış bir rejisörün hayatına bakınca...

Onun hikâyesini izledim ben de. Yönetmen koltuğunda Sinan ÇETİN. Daha filmin başında daktilonun şaryosundan kayan harflerden şakır şakır fazlasıyla mesaj kaygılı bir cümle dökülüyor. Çok şükür mealinde okunası cümlede Kültür Bakanlığı'nın bir katkısının olmadığı yazıyor.

Filmden çıkıldığında Kültür Bakanlığı'nın filme katkısının olmayışına şükretmek işten değil. Zira ÇETİN, seksenlerden bu yana süregelen filmografisinde, nadir bulunan naif filmleri arasındaki "Bir günün hikâyesi " filminde benzer bürokratik sorunlar, çıkmazlar yaşadığından hareketle bu filmi çektiğini belirtiyor.

Bir dönem filmi,

Dönem: seksen öncesi.

Orta direk bir ailede, gümrük müdürü CHP li bir babanın (Ahmet Mekin) biricik oğluna (Öner Erkan) Eczacılık mesleğini layık gördüğü hayat rotasına, oğlunun idealindeki filmi çekmek istemesi ile meydan okuması fonunda yaşananlar var. Yasakçı zihniyete, dokunulmaz mitlere , ( Ezan, Bayrak, İlkokul andı) kadar bir dizi değinme ve yer yer sert bir sistem eleştirisi var filmde.

Oldukça kısıtlı, (tek varlıkları olan evlerini babasından habersizce ipotek ettirip tüm parasını tüketecek kadar) maddi imkanlarla, "Birgün Mutlaka Geleceğiz" başlıklı filmini sansür kurulundan alacağı bir kâğıtla gösterime sokacağı günü bekleyen rejisörümüz bir türlü murada eremiyor.

Yasaklanan mizah dergilerinin her çıkışlarında farklı isim alması gibi filminin de adı "Bir gün kesin" oluyor başka isimler konuyor ama yasak değişmiyor.

Yetmişlerde başlayan bu izin süreciyle bir ülke panaromasını da seriliyor gözlerimizin önüne. Ta, 12 Eylül'e kadar. Değişmiyor hiç bir şey dediğinde insanın, bir umut beklediğinde, söz konusu memleketse, bugün de farklı versiyonlarını yaşadığımızı söyleyesi geliyor insanın.

Alınamayan iznin kâbusa dönüşmesi ekseninde, bir kâğıtta yazılı "onay" cümlesinin bir türlü verilmemesinin eksilttiği yaşamaları görüyoruz birer birer.

Yasağı, gözü bağlı içselleştirilmemiş kanunların hayata olan etkisizliğini...

Sansür kurulunda çalışan memur Müzeyyen de (Asuman DABAK) mekanik işleyişle sürdürdüğü görevinde, devleti harfiyen kanunlarını uygulayarak alabildiğine yüceltip, insan faktörünü yok sayarak temsil ederken, filmimiz temel eleştirisini buradan alarak yürüyor.

"Senin kanunun benim hayatımdan daha mı değerli? Gibi bir başkaldırıya verilecek cevap hiç duraksız

"Evet" oluyor.

Çünkü yine filmin repliğiyle söylersek "farkında mısın hiçbir iş yapmayan biriyle devletin bir sorunu olmuyor"

Memur Müzeyyen'in şahsında yasakçı zihniyetin küçük bir ailede yarattığı büyük tahribata değinen Çetin, genele de yayılan bir manzara çiziyor aslında.

Devletin ceberrut yüzünü asık suratlı bir memurun profiliyle gösteriyor. Değişmezliğini ise geçen yıllarla memur Müzeyyen'in hep görevinin başında oluşuyla veriyor.

Hayatınıza mal olacak " kimsenin okumadığı" formalite icabı verilen o kâğıdı hala alamayışınızın müsebbibi işgüzar bir memur değil, onun sırtını yasladığı devlet olduğunu söylüyor Çetin.

Vatandaşı kafeste kuş bilip, sadece kendi bildiği sınırlarda dolaşacak bir özgürlük anlayışının eleştirisini yine devlet nezdinde sansür kurulunda görevli memura yönelterek yapıyor.

Hayatını karartan tüm resmi yazışmaları duvarlara nakşettiği bir odada, gelip çatıyor o beklenen yüzleşme. Bir ilmik geçirip Müzeyyen'in boynuna , onun boynunu sıkan diğer tarafa da tuğla kalınlığında kanun kitaplarını koyuyor Rejisör.

Her yanı Müzeyyen'in red cevabı verdiği kağıtlarla bezeli ziyan olmuş hayatında, Rejisörümüz umutsuz bir final çiziyor gözlerimize, annesinin ( Ayşen GRUDA) gözleriyle...

Özetle; Kağıt, Sinan Çetin'in yönetmenlik koltuğunda farklı okumalara açık ve dikkat çeken filmi.

 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..