Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '18

 
Kategori
Öykü
 

Kancabaşlar...

Kancabaşlar...
 

Erdek'te balığa çıkmaya hazırlanan bir Kancabaş...


 Eskiden sırataşların Zeytinli Ada'ya uzandığı yer doldurularak yapılan mendireğin kuytusunda limanda, iki katlı balıkçı tekneleri Volvo-Penta güçlü motorları suskun, denizin hafif soluganlarına uymuş, hafiften inip kalkar gibidirler. Av yasağının ilk günleridir ve Karabiga açıklığına alçalan güneş, kaptan köşklerinin camlarında eflatuna renk değişimlerinde kırılarak, karşı evlerin camlarına vurup kaybolan yansımalar içinde uzaklaşmaktadır. Kıçtan takma yirmi beş beygirlik Yamaha motorların su üstüne çıkmış uskurlarında ya da kıç güverte önünde karinaya oturtulmuş Pancar Motor'lu balıkçı teknelerinin yandan çıkan paslı ekzostlarında soğumuş bir tembel zaman da suskundur. Mendireğin sonundaki balıkhanenin boş sıralarında yükselen hararetli müzayedenin bağırış, çağırışları da. Tek balık satıcısının önündeki tezgahta sıralı tablalarda çiftlik ürünü bir boy levrek ve çipuralar ve küçük parmak iriliğinde olan kıraça ve tekirlerde donuk, mat, küskün bir deniz eski bolluğa hasret, giderek söner gibidir...

 Bir zamanlar esrarlı sigarlarını içip, parmak yakan izmaritleriyle ellerindeki dinamit lokumunun fitilini ateşleyip balık bolluğunun göbeğine acımasızca fırlatanlar, ucuz Avşa Şarabı burukluğuna havyar zamanı dinlemeksizin güzelim levrekleri zıpkınlayan geniş ciğerli zıpkıncılar kaybolsa da, yerlerini alan acımasız trolcüler denize ihanetin devamına çekmektedirler ağlarını. Bir sahil kasabasının, akşam üzerleri evlerinin bahçelerinden yükselen ızgara balık kokuları, şimdilerde tavuk ızgara kokularına terk etmişlerdir yerlerini, dönüp, kedilerin yükselen dumanlarını umursamadığı. Yüzlerce çeşit balık, azalan bir adamlıkla birlikte yitip gitmişlerdir dünün duru denizinin derinliklerinde. Yitip giden niceleri gibi...

 Altmış yıla yakın bir zaman geçip gitmiş olmalıdır. Denize paralel uzanan ulu çınarların arkasındaki toprak yolun kenarında sıralı, camlarından çıkan soba boruları yaz kış tüten kararmış, bıkkın ahşap evler, bir tevekkül gibi yan yana uzanmaktadır. Hemen hepsinin önünde çatılmş uzun kürekler, sergilerde kurumaya bırakılmış uskumrular, atılmış eski ağ topakları ve balığa doygun tembel kediler denizden çıkan ortaklaştıkları bir nasibi paylaşma tok gözlülüğündeki insanlarıyla, henüz hırsın bulaşmadığı günlerini yaşamaktadırlar. İngingönüllülüktür mutlulukları...

 Zeytinli Ada'nın önden, sırataşların sol yandan koruduğu doğal limanın çınarlar önündeki kumsalına baştankara etmiş bir kancabaş tekne, balığa çıkmaya hazırlanmaktadır. Pruvasının zarif, kıvrımlı, dik eğiliminden olsa gerek bu balıkçı kayıklarına Kancabaş denirdi. Ayvansaray yapımı on beş, yirmi metre civarında yedi çifte kürekle kol gücüyle yürütülen bu teknelerle yapılırdı açık denizde balık avı. Öyle motor gücüyle atılan, sonarla balık sürüsünün en ince ayrıntısına hakim olunan, fabrika yapımı sentetetik metrelerce ağla tepesine binilen bir hırsla değil. Kol gücü, alın teriyle, avın namusununa uyularak, ya nasip deyip ve yeterince avlanarak. Kıç üstünde istifli pamuk iplikleri balmumu çekilerek sıkılaştırılmış el örmesi ağ her zaman dolu çıkardı denizden. Dönüşlerinde kıyıda bekleyenlerden ihtiyacı olanlara istedikleri kadar balık karşılıksız dağıtılırdı. Bozulmamış bir doğa, ekmek teknesi bir deniz ve henüz bozulmamış bir adamlık...Yedişerden on dört delikanlının pazularından taşan genç kol gücüyle limanın durgun suyunu ok gibi yaran tekne, birbirinden giderek uzaklaşan küreklerin dalıp çıktığı yerlerdeki dağılan köpüklenme ve açılan dümen suyu siliklenerek burnunu açığa çeviriken, çoğu ahşap evin tığ işi örme perdeleri arkasındaki genç kadın bakışlarını ve dualarını da takıp arkasına uzaklaşırdı...

 Gün geldi bozulmaya başladı her şey; önceleri yavaştan ve giderek hızlanarak sonraları. Önce ekmekler değil, önce adamlık bozuldu, sonra diğerleri. Kancabaşlar yok olalı çok zaman oldu. Biz bunları gördük. "Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak ." diyor ya Sait Faik usta Son Kuşlar'da, öyle . Giderek uzaklaşıyor güzellikler ve geri dönmüyorlar, son kuşlar gibi...

-Ne o, dalmışsın gene denize ihtiyar. Sese döndü.

-Yok bir şey, güya gündemden bir an olsun uzaklaşmak istemiştim, ne mümkün. Oysa kaybolan adamlık bir yol bulup insanı gündemin içine çekiyor.

 Okumayı yarım bıraktığı gazetenin katlanan yerindeki  "Dünkü çatışmalardan şehi.." yazısını eliyle kapatıp doğruldu.

-Hadi gidelim...

 Döndüler, deniz arkada kaldı. Ne çok şeyi saklıyordu...

 

Akın Yazıcı

8 Mart 2018/İzmit

 

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..