Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '10

 
Kategori
Spor
 

Kaybedenler kulübüne hoşgeldin Bursaspor!

Bursaspor Salı gecesi Avrupa’da kaybedenler kulübüne dahil oldu. Bu sürecin gelişini ve olasılıkları geçen sezonun sonu ve kapanışıyla birlikte tartışmaya başlamıştık. Açıkçası futbolumuz maalesef Avrupa’nın oldukça gerisinde bir yerde kalmaya devam ediyor. Bu nedenle de ülkemize kaliteli ayaklar gelmiyor, kariyerli teknik adamları da getirmede zorluk çekiyoruz.

Bursaspor-Valencia maçının kırılma anı 12. dakikaydı.

Insua’nın sağ kanattan getirdiği ve kale ile arasında neredeyse hiç kimsenin olmadığı çok uygun durumdaki Ergiç’in önüne bıraktığı topa Ergiç öylesine kötü bir vuruş yaptı ki o an insan ister istemez profesyonel seviyede bu işi yapan kişinin pozisyonu böylesine harcamasına hakkı olmadığını düşünüyordu.

Çok değil 4 dakika sonra rakip takımda forma giyen ve pozisyon itibarıyla da Ergiç’ten kaleye daha uzak ve zor bir yerde duran Costa işini kusursuz yapmanın ödülünü golle aldı.

17. dakikaya girdiğimiz an Avrupa futbolu ile bizimkinin arasındaki farkın işte bu kadar olduğunu düşünmeye başlamıştım.

Bu fark 30 ya da 20 yıl önce de aynı şekilde ve karakterdeydi; günümüzde de… Karamsarlığa yol açan şeyse kapanacak gibi olmamasıdır.

Valencia kadrosuna Mehmet Topal’ı dahil ediyor; Galatasaray da Cana’yı transfer ediyor.

Hiddink, Mehmet Topal dururken Selçuk Şahin’i milli takıma çağırıyor; Aykut Kocaman da Selçuk’tan stoper yaratmaya çalışıyor.

Bursaspor, Insua veya Nunes gibi futbolcular bulabiliyor; Valencia’nınkiler fark yaratıyor.

Bursasporlu oyuncular Süper Kupa finalinden sonra ikinci kez ve bu sefer ciddi bir şekilde travma yaşıyorlar. Üstelik Avrupa’da alınan farklı sonuçlar futbolcuların özgüvenleri üzerinde de kalıcı ve uzun süreli tahribat yapabiliyor. Lige nasıl etki edeceğini önümüzdeki günlerde test edeceğiz.

Ertuğrul Sağlam’ı Beşiktaş’tan koparan süreç nasıl başlamıştı?

Beşiktaşlı dostlarımız bunu hatırlamak istemiyorlar ancak Liverpool hezimeti kolaylıkla sindirilebilecek bir sonuç değildi. O maç Ertuğrul Sağlam’ın sonu oldu; Mustafa Denizli’nin de takımın başına gelişinin yolunu açtı. Mustafa Hoca Türkiye şartlarında bu kadroyu kısa süre içinde toparlayabilecek tecrübeye sahipti. Şansının da yardımıyla başardı da. Ancak aynı Denizli, Şampiyonlar Ligi’nde Beşiktaş’ın eşdeğeri takımlar karşısında istenen sonuçları alamadı.

Artık kabullenmeliyiz ki; Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor veya bir başka takımımızın Manchester United, Liverpool, Chelsea, Barcelona’yı yenmiş olması sportif bir başarı değildir. Bizim sorunumuz bu takımları yenmeyi başarmak değildir.

Bu konuda iddialı olduğumu düşünebilirsiniz ancak Bursaspor’un Valencia karşısında başarılı olabileceğini, tam da takımımızın dişine göre ve alınacak bir galibiyetin de futbolumuzun aşması gereken bir eşik olduğunu düşünüyordum. Asla da bu kadar açık bir fark beklemiyordum.

Fakat bu fazlasıyla hayal ürünü bir temennini ötesine geçemedi. Güvendiğimiz dağların arasında soğuktan tir tir titredik hatta donduk!

Sanki Bursasporlu futbolcular da “biz her şeyin başındayız, kat edeceğimiz çok yol var” inancına sahiplerdi.

İşte tam da bu ön kabuldür bizi başarısızlığa götüren.

Ergiç evini taşıyan nakliye şirketi elemanlarından bir iki tanesinin eşyalarını sokak ortasında düşürüp param parça etmesini hoş görebilir mi? Pahalı bir restaurantta yemek yerken aşçının önüne çok ya da az pişmiş bir yemek koymasını, garsonun hizmet ederken kendisini rahatsız edecek kadar sakar olması karşısında sessiz kalabilir mi?

Şampiyonlar Ligi tam da bütün futbol severlerin pahalı bir restaurantta yemek yemelerine benziyor. Bursaspor bir sezonda kazandığı toplam seyirci hâsılatının neredeyse tamamını bir maçta kasasına koyacak kadar pahalı bilet satmıştır. Müşteri de iyi hizmet, kalite ve doyurucu bir futbol beklemektedir.

Oysa sahadaki oyuncu ne yapmaktadır?

Hiçbir şey!

Bir pozisyonda Volkan mücadele sonrasında kameralara ellerini kaldırarak “daha ne yapayım, işte bu kadar” dercesine mazeret göstermektedir. Volkan yanlış anlaşılmasın, o gün sahada görevini yapmaya çalışan ve bol bol da faule maruz kalan bir kardeşimizdi ancak o görüntünün bize aktardığı şeyi 30 yıldır izliyoruz artık kabul etmiyoruz, demek istiyorum.

Yanılıyor ya da çok şey mi istiyorum?

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..