Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kayseri'nin şah damarları

                                                                                                        Abdullah Çağrı ELGÜN

“Bir siz dahi sizde görün benim sizde gördüğümü. Yunus EMRE”

Bilmek, görmek, tanımak gerek: Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Alim GERÇEL’i…

Bunlar, şehrin ulvî tepeleri, dikili taşları, yıllara meydan okuyarak değerlerini kaybetmeden kalabilecek abideleri, içinde huşu ile ibadet edilen kutsi mescitleri, camileri, yüz sürülen, ziyaretgahları, en mübarek, türbeleridir. Bunlar, yerküremizde, insan suretinde bedenlenmiş, başka planet, galaksi, kainat, evren ve evren salkımlarının varlık ve güzelliklerinin muştularını üzerlerinde taşıyan yüceler, etrafımızı aydınlatan güneşleridir.

Bazı zamanlar sıkılırsınız, bunalırsınız, daralırsınız… Gideceğiniz, akıl danışacağınız, yardım alacağınız anneniz, babanız, ağabeyiniz, ablanız, en yakın arkadaşınız olur; fakat onlar sizin derdinize derman olamayınca, şehrin Mihenk Taşları, Seyreden Kutupları, Adak Taşları, Dua Tepeleri, yüz sürülen Türbeleri olur. İşte bu bahsettiklerim onlardandır.

Bunlar hiç mübalâğasız: Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Alim GERÇEL’dir. 

Bunların bulundukları yer, şehri şehir yapan, şehri kuran, kültürü oturtturan, geçmişle bağ kuran, onu gençliğe aktaran, onun gençlik ve aydınlar tarafından özümsenmesine ve benimsenmesine vesile olan en yüce makamlarıdır. Onların bulundukları yerden başka, âlâ makam mevki, yüksek rütbe, şan ve büyük şöhret yoktur. Bu rütbelerin en büyüğü, nişanların en şanlısı, makamların en yükseğidir.

Herkes, her kimse, istese de bu makama, bu rütbeye, bu nişana erişemez… Bu rütbeler kişilere verilmez. Bunlar bu rütbelere, tekâmül ede ede, irşad ola ala, çalışa çalışa, kendini bu pota içinde erite erite erişirler…

Bunlar, Allah’ın her kuluna aynı gözle baka baka, yalnız kendilerini sevenleri değil; kendilerine düşman olanları da bağrına basarak, kendine gelenleri, Allah’ın yarattığı kul olarak sevip kucaklayanlardır.

Bunlar, kendine gelen her kişiyi güler yüzle karşılayıp, sıcak bir içecek, yemek, çay, çikolata, şeker ikram ederek, “yaratılmışı severim, yaratandan ötürü” düsturuyla hareket edenlerdir. Bunlar, kendine sığınan her kula yardıma koşan, karşılık beklemeden veren, verdiklerinin ardını düşmeyen yüce görevliler, asil kahramanlardır.

Bunlar, almadan vermeyi ve fedakarlığı hayatının bir parçası olarak kabul etmiş, hep kendinden bir şeyler vere vere; ve “veren el, alan elden üstündür” inancını, kendisine prensip edinerek bu verme kazanının ateşinde pişe pişe olgunlaşmış, alperenlerdir.

Onlar, şehirlerin, ülkelerin ana yoları, bulvarları, caddeleri, meydanları, Camileri, Mescitleri yüz sürülen, medet umulan, yardım alınan, himmet umulan Evliyaları, Embiyaları, Yedileri, Kırklarıdırlar.

Onlar, ülkelerin heyecanlarını millî hasletlerini geleceğe diri ve canlı taşıyan, saadet gibi şan ve şerefi de dışarıdan beklemeyen; etrafında alkış tufanları olmadığında üzülmeyen, yalnız içlerindeki sese inanarak yaptıklarının doğruluğuna “Aferin!.” diyen; hakiki nişanın göğsün dışına değil; içine takıldığını bilen; isimsiz kahramanları, içimizi ısıtan güneşleridirler. Bunlar Şehrimizin ülkemizin ve insanlığın medarı iftiharları, her köşeye heykelleri dikilecek abide şahsiyetleridirler. 

Bunları bu makamdan kimseler indiremez; çünkü başbakan, cumhurbaşkanı bakan, milletvekili, müşteşar değillerdir… İçinde bulundukları ulaşılmaz makamlar, bunların başkaları tarafından gidip görmeye alıştıkları, kalıcı ziyaretgahlarıdır. Onlara bu hakkını, çalışmalarının bir karşılığı olarak Tanrı verir; ve  ancak Tanrı alır…

Bunlar: Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Alim GERÇEL’dir…

“Çalış öz halkının işine yara;

Giyinsin amalinden dünya zerhara,

Hizmet etmek sayılır erkeklikten nişane,

Halkına hizmet etmek şereftir her insana

                                              Nizami Genceli”

Halkına hizmet şereflerin en büyüğüdür. Halka hizmet Allah’a Hakk’ka hizmettir. Hayatlarının son demlerini de yatarak değil çalışarak, öğrenerek, araştırarak ve halkının her kesimini eğiterek geçiren, bu uğurda emek sarfeden, alın teri döken, bu abide şahsiyetlere gereken değeri verebildik mi?

Onları yaşarken huzurlu ve mutlu kılabildik mi?.. 

“Bir yiğit, kırk yılda meydana gelir .”derler.  Böyle şahsiyetlere bizler yaşarlarken değer vermez isek, bu değerde yeni şahsiyetler yetiştirebilir miyiz?..

 

Bu abide şahsiyetlerin Kayseri gibi bir şehirde olması, büyük bir şanstır. Bunlar Kayserinin medarı iftiharıdırlar. Her birinin ayrı bir hüneri, ayrı bir cevheri ve ayrı ayrı marifeti vardır ki bir memlekette böyle şahsiyetleri görmemezlikten gelirsen, o memleket iflah olmaz… Toprakta bitki yeşermez, denizde ürün olmaz, o memlekette kış kış olmaz; bahar, yaz olmaz… 

Bunlar aynı teknenin başka başka mayalarla yoğurulmuş, hamurlanmış, pişirilmiş; fakat farklı tatlar ve lezzetleridir.   Her biri kendi sahasında yapmaları gerekeni fazlasıyla yapmışlardır. Bu şahsiyetler imrenilesi çabayı, ÜLKÜYE, ÜLKEYE, MİLLETE, VATANA, İNSANLIĞA ADANMIŞ KOCA BİR ÖMRÜ, ulvî bir gaye ile ŞEREFLE ve ŞANLA ALINLARININ IŞIĞI ve AK BİR YÜZ  ile TAMAMLAMAK üzereler…

Kayseri’nin üniversitelerinde en yüksek rütbeli profesörünü yetiştiren onlardır… İş adamlarına ufuk veren onlardır… İşsize, iş imkanı sağlayan onlardır… Üniversitelerin kurulmasında emekleri, katkıları ve payları vardır.  Onlar imrenilesi, heves edilesi, gıptayla ve sevgiyle bakılarak tavsiye edilecek idollerdir. Bunlar: Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Alim GERÇEL’dir.

Ben 13-14 yaşında tanıştım bu dediğim Kayseri’yi harman eden yiğitlerle. Onlarla hayallerim şekillendi, kültürüm enginleşti, ummanlaştı, zenginleşti. Nezaketim onlarla arttı, zevkim onlarla inceldi, güzelleşti, onlar zihnimi bilediler, zekamı keskinleştirdiler, ülkümü belirginleştirdiler. Ben onları babam kadar sevdim. Anam kadar, atam kadar saygı duydum. Onlar beni, kalburun üstünde buğday gibi eleyip akladılar, her bir taneme bakıp bakıp yokladılar. Ham idim, olgunluğun ateşinde bulgur gibi kaynatıp, tokladılar, Onlara baktım, ruhum güzelleşti, bakışlarım renklendi, hafızam şekillendi.

Onlara baktım, güzel görmeyi öğrendim. Onları gördüm bakışlarım renklendi. Onlarla beraber oldum hafızam şekillendi, sohbet ettim gönüm, gözüm açılıp teskin oldu, sakinleşti ruhum teskin olup, onlarla bütünleşip huzur buldum…

Ben, güzel bakmayı, güzel görmeyi, umut dolu olmayı, ülkemi ve ülkümü sevmeyi onlardan öğrendim. Onların öğrettikleri ile şekillendi kafam ve vücudum. Umutlarım onların bilgisinde yeşerdi ve büyüdü. Ben ülkemin gençlerinin yetişmesinde katkısı olan bu Abide şahsiyetlerin hepsine hayranım…

Bayağılıktan, aşağılıktan uzaklaşmayı, kötüyü, kötülüğü, çirkinliği, çiğliği, nefreti, kini, örtmeyi; bunların karşısında kapkaranlık, simsiyah gece gibi olmayı öğrendim.

 Güzel bakmayı, güzel görmeyi, güzeli tercih etmeyi, güzelliklerle dolu olmayı; umut dolu olmayı, ülkemi ve ülkümü sevmeyi bana onlar öğretti. Onların örnek davranış ve güzel hasletleriyle şekillendi ruhum. Bedenim onların bilgisiyle şekillendi, düzgünleşti, şekillendi, düşüncelerim enginleşti, ummanlaştı…

Yarınlara umutla bakmayı biz onlardan öğrendik. Dosta dost gibi bakmayı, düşmanı bağrına basacak kadar alçak gönüllü olmayı, biz onlardan öğrendik.  Biz ülkemizin gençliğinin yetişmesinde emeği, göz nuru ve alın teri olan bu Abide şahsiyetlerin hepsine borçluyuz, hayranız, sevdalıyız…

Gecesini, gündüzünü sadece memlekete, memleket evlatlarına, memleket insanlarına, halkına, insanlığa, dünyaya hizmette arayan, onları karşılık beklemeden seven, insan sevgisiyle dolu bu yürekleri sevdik, vefalıyız, o yüreklerin hummalısı aşıklarıyız…

Herkes, yavuklusunun dizinde, koynunda yatarken, irşat için seminer seminer dolaşan, kütüphane kütüphane adımlayıp, araştıran el değmemiş tozlu raflardan en eski bilgileri tarayarak ortaya çıkaran, ilme, medeniyete ve geçmişten geleceğe ışık tutan bu, adsız kahramanları sevdik. Bunlar: Dt. Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Alim GERÇEL’lerdir..

Bence bu şehir bu Abide şahsiyetlerin heykelini toplu olarak bir yerlere dikmeli ve bu heykellerin yanına konulacak platin veya altın kaplamalı bir levhada kısa hayatları ve ülkesinin insanları için adanmış bir ömrün, safha safha geçirilişini şeref harfleriyle donatmalı… Bunlar henüz hayattayken sırtları sıvazlanmalı, dertten, kederdengaödan azat edilmeli, yüzlerini güldürmeli…

Talas’ın yüksekçe bir yerinde veya Erciyes’te adlarına tapulanmış birer villa, çalışma ve dinlenme evleri tahsis edilmeli. Altlarına son model araba ve emirlerine birer şoför tahsis edilmeli; ve bu ev son model bilgisayar ve elektronik cihazlar ile donatılmalıdır.

Üniversitelerimiz ve halkın da katılımının sağlandığı yapılacak büyük bir törenle bunlara, profesörlük, hatta ordinaryüs profesörlük ünvanı vermeli. Ülkemizin TBMM Salonu ve şehrimizin Belediye Meclis salonunda her daim bir çalışma, danışma odaları bulunmalı ki Başkanlar, vekiller gelip bilgilensinler… Fikir alışverişleri yapılsın… Halkın hislerine tercüman olmak babından kısa sohbetlerde bulunabilsinler.

TBMM ve Belediye Meclislerinde daimi odalarının bulunması çarçabuk alınacak bir kararla olabilecek bir iştir.  Bundan, sadece vekiller değil, millet de istifade edecektir. 

İlgililere duyurulur. Yaşayana verilen bir tek gül, ölüye verilen tantanalı çeleklerden çok daha kıymetlidir. 

Bilmek, görmek, tanımak gerek: Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Alim GERÇEL’i…

 

 

 
Toplam blog
: 65
: 503
Kayıt tarihi
: 27.09.10
 
 

Abdullah (Çağrı) ELGÜN HAYATI HAKKINDA BİLGİLER Kayseri’de dünyaya geldi. Kayseri Atatürk İlkokul..