Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mayıs '20

 
Kategori
Öykü
 

Kelebeğin ömrü kadardı Aşk

Beyaz, bembeyaz…
Her yer bembeyaz. Gökyüzü beyaz, ağaçlar beyaz, yapraklar beyaz, dalga dalga deniz beyaz, kelebeğin kanatları bile beyaz.

Bekliyorum… Otogarın mahşeri kalabalığı arasında kaybolup gidiyorum.
Büyük bir telaş var sanki insanlarda. Pür telaş sağa sola gidenler, otobüslere binenler, yolculuğu bitip de gelenler. Bekleyenler…
Heyecan zirve yapmış, yüreğimin içinde çırpınan bir kuş var.
Gözlerim seni arıyor.
Gelsen artık!

Okulun merdivenlerini hızlı adımlarla, seke seke inip yanıma geldiğin günü hatırlıyor musun? Hiç unutmadım ben!
Rüzgârın kıvrımları arasında esiyordu saçların sarı sarı. Yağmur ormanından süzülen dereler gibiydi gözlerinin yeşilinden çağlayan yaşlar.
‘’Gidiyoruz bu şehirden, babamın görev yeri değişti!’’

Mutluluk neydi?
Nasıl kayıp da gidiyordu ellerinin arasından.
Hayatımızın en güzel zamanlarıydı, kalplerimizin birlikte çarptığı anlar. En tarifsiz, en güzel, en saf, en masum, en mutlu.

Ne garip değil mi?
Hep en’lerle anlatırız her olguyu.
Bir gün gelir en korktuğumuz ‘’En’’ gelir başımıza.
Yaşamak istemesek de istemeye istemeye, yaşarız paramparça.
En acı!
En çaresiz!
En tükenmiş!

Gittiğiniz gün, dün gibi aklımda. Zaman kavramını yitirmişti. Kaç saat kaldım tren istasyonunda? Gözlerim trenin kaybolduğu noktada! Kaç tren geldi, kaç tren geçti?
Gökyüzünün maviliğinde kayboldu benliğim. O minicik prana kürecikleri geliyor üstüme üstüme. Canlı, parlak, ışıl ışıldılar. Sen öğretmiştin o pranaları görmeyi bana. Artık istesem de göremiyorum.
Bir el dokundu omzuma’’ Hadi evlat, kaç saattir buradasın. Git artık evine!’’

Aylar, yıllarda paralandı, sensizliğin pençesinde.
Ay’ın ışık huzmelerinde aradım seni. Yaşamın dar sokaklarında, bıçak sırtı kaldırımlarda.

Defalarca sordum seni, sabahın ilk ışıklarında cıvıldaşan kuşlara.
O kuşlar ki Zümrüd-ü Anka’ydı. Giden bir daha dönmedi geri.

Üşümüyorum artık!
Dünya durdu. Otogardaki tüm insanlar kayboldu. O mahşeri kalabalık bir anda yok oldu. Sadece sen ve ben, yıllar sonra.
Elindeki çantayı atıp, boynuma sarılışın var ya! İnanamıyorum yaşadığım ana (an).
Yine en’lerdeyim.
En mutlu, en heyecanlı.
Başımı gömüyorum saçlarının beyazlığına.
Kokunu çekiyorum içime, doya doya.
Avuçlarını açıp, lapa lapa yağan kar tanelerini topluyorsun ellerinin içinde.
‘’Bak, yağarken birbirlerine değmeseler de buluşuyorlar sonunda, ya elimde, ya da yerde!’’

Beyaz, bembeyaz her yer. Gökyüzü beyaz, ağaçlar beyaz, toprak beyaz, giysin bile bembeyaz!
Toprağın altı da bembeyaz.
Benim yüzüm ise ...

Kelimeler kırık.
Kelimeler kırgın, kelimeler yıkık, dökük! Seni bana anlatan, beni türlü beise boğan kelimeler de bembeyaz.

Antika bir radyodan dökülen cızırtılı bir melodinin tınıları gibi ruhum. Cızır, cızır, cızırtılı.
Ruhum da bembeyaz!

Ayşen Arslangiray

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..