Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '12

 
Kategori
Siyaset
 

Kemalistler Kim mi?

Kemalistler Kim mi?
 

  • “Kemalistler kim?” sorusuna yanıt vermeyi her ne kadar kendime zul sayıyor olsam da, Ufuk Hoca şahsıma sormuş, ille de benden Kemalistlerin kim olduğunu yazmamı istiyor. İlahi Ufuk Hoca… Sureti sen değil misin? Bu sitenin yılmaz Kemalistlerinden birisi değil misin?
  • Her neyse işin şaka kısmı bir yana… Çevremden de zaman zaman bu soruyu soranlar olur. Yanıtı gayet yalındır.
  • Şöyle ki…
  • “1923-1938 yılları arasına boyundan büyük anlamlar yükleyip, 1938 sonrasını her kim ki tu kaka ilan ediyor, işte o en has Kemalisttir, bilesiniz.”
  • Peki biz ne diyoruz?
  • “90 yıllık cumhuriyet tarihinin 1938 öncesi de birdir, 1938 sonrası da birdir.”
  • Daha önce de Ufuk Hocaya bu hususta yanıtım olmuştu… Ufuk Hoca kavramlara kırk takla attırıp, yok İnönü Atatürkçülüğü, yok Bayar Atatürkçülüğü, Atatürkçülük değil Mustafa Kemalcilik ve saire ve saire yazıp duruyor… Bir ara kendisine, “Kel Ali’ydi, Kör Ali’ydi, Ali’nin takkesi vardı, Veli’nin takkesi yoktu… Bunların hepsi kavram kargaşasıdır. Hepsi kavramlara kırk takla attırmanın adıdır ve hepsi özü itibariyle Kemalisttir” demiştim.
  •  
  • Efendim Kemalizm, Antiemperyalizm, Milli İktisad, Tevhid-i Tedrisat, Misak-ı Milli üzerine inşa edilmiştir, demektedir Kemalistler. Doğrudur…  Diyoruz ya Kemalist arkadaşlar bu kavramlara fazlasıyla boyundan büyük anlamlar yüklüyorlar diye.
  • Kemalizm’in Antieperyalist bir çizgisi olduğunu Tevhid-Tedrisat denen eğitim birliği içerisinde döne döne okuyup durduk. Emperyalizmin ne olduğunu öğrendiğimizde ise, “Bir dakika” demek zorunda kaldık. Öyle ya, neydi Emperyalizm? Bildiğimiz odur ki, Emperyalizm sermaye ihracı değil midir? Hemen bir soru, “Madem Kemalizm emperyalistlerle mücadele etmişti, neden birinci Lozan’dan, İkinci Lozan’a giderken İzmir İktisad Kongresini toplayarak, Misak-ı Milli sınırları içerisinde yabancı sermaye dilediği gibi yatırım yapabilir, yer altı ve yerüstü kaynaklarımızı dilediği gibi kullanabilir” denmiştir? Mesela ben bunu çok merak etmekteyim. Hani Kemalizm Antiemperyalist ya, o bakımdan diyorum.  Tabi dönemi kutsamakta beis görmeyen Kemalist arkadaşların yanıtı hazır, “Efendim o dönemde sermaye yoktu. Ulusal sermaye yaratmak için yabancı sermayeye ihtiyaç vardı” diyerek, durumu kurtarmaya çalışıyorlar ama nafile... 1923-1938 arası yabancı sermaye topraklarınızda cirit atınca ulusal sermaye yaratmak gibisinden bir kavramın arkasına saklanılır, 1938 sonrası yabancı sermaye buyursun gelsin diyenlere de, “Ülkeyi satıyorlar” yaftalaması yapılır. Neresinden bakarsanız bakın tutarsız bir yaklaşım… Bu arkadaşlar acaba Halifelik Kurumunun kaldırılmasını nasıl yorumluyorlar merak ediyorum.
  • Halife… İslam toplumlarının başı… Halifelik bir kültürel kurum olarak kalamaz mıydı? Bence hiçbir sakıncası yoktu. Ama o petrol bölgelerinin üzerine konmuş olan emperyalist ülkeler için Halifelik kurumunun varlığı acaba bir tehdit oluşturur muydu? Bir an için düşünelim ve “Halifeliğin kalmasının ne zararı olabilirdi? sorusunun yanıtını arayalım. Herhangi bir zararı olmazdı ama kimi zaman Ortadoğu politikalarında etkin olmak adına kullanılabilecek bir kurum dahi olabilirdi Halifelik. Kaldı ki, Hindistan’ın, Milli Kurtuluş Savaşına yardımda bulunmasının yegâne nedenlerinden birisi, Halifelik makamının kurtarılmasıdır. Halifelik makamının kaldırılmasının aslında Türkiye Cumhuriyetine fazla bir şey kazandırmadığı ama emperyalist çıkarlara hizmet ettiğini düşünmek sanırım hiç de tuhaf kaçmaz.
  •  
  • Efendim “Misak-ı Milli” diyorlar.
  • İttihat ve Terakki’nin son kongresinde belirlenmiş sınırlardır ve ortada 15 milyon nüfus söz konusudur. Nerede ikâmet edecektir bu nüfus? Bütün petrol bölgelerinin üzerine konmuş olan emperyalistler, en nihayetinde işte bu günkü toprakları da bize bırakmışlardır. Mesela neden İngilizler 1921 sonrasında Yunanlılardan desteklerini çekmişlerdir? Bir açıklaması vardır elbet… Nedeni Türkleri Bolşevik Rusya’nın kucağına düşmekten kurtarmak olmasın?
  • Hele ki eğitim birliği hadisesi… Bu gün en çok tartışılan konulardan birisidir. Tek tip bir toplum yaratmak ve resmi ideolojiyi yeni yetişen kuşaklara şırıngalamak üzere en iyi politik yöntemlerden birisi budur. Lakin siz coğrafyanızdaki sosyolojiyi yok sayıp, farklı milletlerin hepsini Tevhid-i Tedrisat yoluyla Türkleştirmeye ve resmi ideolojiye biat etmeye zorlarsanız, o farklı milletlerden kimisi de işte bu gün olduğu gibi bitmek bilmeyen isyanlarını sürdürmeye devam eder. Kemalistler, eğitim birliği denen Tevhid-i Tedrisatı savunabilir, farklı anlamlar yükleyerek aydınlanmanın mihenk taşı olarak görebilirler… Lakin bir sosyalistten, hele ki, özgürlükçü bir sosyalistten böyle bir şey beklemek kimsenin haddi değildir.
  • Ve döneme tekrar dönüp bakalım… Mustafa Kemal’in demokrat olduğunu söylemekteler Kemalist arkadaşlarımız, gerekçe olarak meclisi açmasını gösterirler. “İlkeleri içerisinde neden demokrasi yoktur?” sorusuna ise laiklik ilkesini, yani kendilerine göre laiklik olan ama evrensel laiklikle ilgisi dahi olmayan otoriter laikliği demokrasinin temeli olarak takdim etmeye çalışırlar. Oysa Mustafa Kemal, zaman zaman yapmış olduğu konuşmalarda, bütün melanetlerin ve marazların siyasi partilerden çıktığını söylemiştir. Zaten cumhuriyet döneminde tek parti tercihini yapmış olmasının kökeninde yatan şey tam da budur. Oysa Osmanlı’ya baktığımızda, karşımızda bir Meşruti Monarşi vardır. 1976 yılından itibaren çok partili rejimle tanışmıştır Osmanlı. Özellikle 1908 sonrasında birçok farklı partiyi görmekteyiz. Cumhuriyet dönemiyse, yıllarca sürecek olan bir tek parti dönemi yaşamıştır. Ama ilginçtir bir önceki rejimden çok da öyle dişe dokunur farklılıklar görmüyoruz. Hatta dediğimiz gibi bir önceki rejimde çok partili bir düzen varken, cumhuriyet tek parti rejimine teslim edilmiştir. Gerçi şunu her zaman söylemekteyiz… Bir rejimin adının ne olduğu çok da önemli değildir. Önemli olan o rejimin içerisini doldurmaktır.
  • Osmanlı’da padişahlık makamı vardır. Babadan oğla geçer… Peki ya cumhuriyette! Adına cumhurbaşkanı dediğiniz makamda bulunan Mustafa Kemal aralıksız 15 yıl o makamda oturmuştur. Osmanlı’da var olan Şeyhül İslamlık kurumunun cumhuriyet dönemindeki karşılığı Diyanettir. Osmanlıdaki tekke ve zaviyelerin cumhuriyetteki karşılığı imam hatipler ve ilahiyat fakülteleridir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün…  Dikkat ederseniz sadece isim değişiklikleri söz konusudur. Osmanlıdan öyle köklü bir kopuş söz konusu değildir. Yine tek parti cumhuriyet döneminin en önemli günahlarından biriside aydınlarına kan kusturmuş olmasıdır. İlk akla gelenler Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Hikmet Kıvılcımlı, Şefik Hüsnü, Sabahattin Ali, Şevket Süreyya Aydemir, Zekeriya Sertel gibi isimlerdir. Ve daha birçokları… Mustafa Kemal’in sahte komünist partisi kurdurarak, TKP’nin faaliyetlerini parçalamaya yönelmesi de, hani bir sosyalist için kolay kabul edilebilir bir şey değildir. Bu saydığımız isimlerin tek parti döneminde de, Mustafa Kemal sonrasındaki çok partili dönemde de başlarına gelmeyen kalmamıştır. İşte Sabahattin Ali… Tek parti döneminde cumhuriyetin 10. Yıl vesilesiyle cezaevinden özel bir afla çıkartılıyor ama aynı Sabahattin Ali 1948 yılında faili meçhul bir cinayete kurban gidiyor. Bir cinayete faili meçhul deniyorsa, artık siz anlayın o cinayeti işleyenin kim olduğunu. Vaziyet buyken, 1938 öncesi iyiydi, 1938 sonrası tu kaka demek nasıl bir aklın ürünüdür bilemiyorum. Hele ki Mustafa Kemal’in “Güneş Dil Teorisi”, “Türk Tarih Tezi” gibi bilim dışı ilgi alanlarına ise hiç girmiyorum. Gerçi merak etmekteyim, kendisini hem Kemalist olarak tanımlayan, hem de sosyalist olarak tanımlayan arkadaşlar, Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi hakkında neler düşünmekteler? Yine bu arkadaşlara soralım, Şark Islahat Planı denen ve tümüyle asimilasyona dayalı olan planın uygulamasına hangi gözlükle bakmakta bu Kemalist ve çok sosyalist arkadaşlarımız? Dahası mı? Takrir-i Sükûn Kanunu… Ondan da bahsederlerse ve bu husustaki düşüncelerinin ne olduğunu bilgilerimize sunarlarsa memnun oluruz hani… Dersim Katliamı hususunda neler düşündüğünüzü bilmekteyiz... Tekrar oralara girmeyelim derim.
  •  
  •  
  •  
 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..