Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '11

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Kimsiniz siz yaa?…

Kimsiniz siz yaa?…
 

Gazetelerin internet haber sayfalarına bir haber düştü, hem de görüntülü…

Haber aynen şöyle: “Samanyolu Haber spikeri Sinem Dinçay canlı yayına aldığı Prof. Ahmet Ercan'dan bir önceki konuğunun düşünceleri üzerinden yorum yapmasını isteyince canlı yayında fırçayı yedi. "Bana başkalarını sormayın" diyen Ahmet Ercan Sinem Dinçay'ı azarlamaya devam edince canlı yayından alındı.”

Haberin TV görüntüsü de var ya, açtım onu da izledim…

Spiker, yayına aldığı Ahmet Ercan’a, evet bir önceki katılımcının söylediğinin üzerine soruyor. Ahmet Ercan da “Bana başkalarının sormayın, sevmiyorum” diyor…

Bu cevap üstüne spiker, sert bir şekilde “Peki siz devam edin, istediğiniz gibi konuşun” diyor ve ipler orada kopuyor, Ahmet Ercan, “Böyle azarlayacaksanız katılmayalım” diyor. Spiker “Peki öyleyse, arkadaşlar alalım yayından” diyor. Hem öyle bir diyor ki, kim kimi azarlıyor, açıkça belli oluyor.

Bu türden konuşmaları, birçok kez televizyon kanallarından izliyoruz.

Programı yapan veya haberleri sunan kişiler, programda belli düzeni sağlamak veya konuları detaylandırmak için konuşmaları keser, konunun içine öyle bir balıklama dalar ki, toparlamaya çalıştığı şey tümden dağılır gider.

Dediği gibi, bunu çok yapıyorlar. Doğru mu yapıyorlar?

Bana göre değil…

Birincisi, bu tür programları yapan ve/veya sunan kişiler, “Günün konularına” giriyorlar. Bu konular, çoğu zaman “Uzmanlık” isteyen konulardır. Sonuçta da “Uzman” sıfatını taşıyanları davet ediyorlar.

Hoş “Uzman” diye çıkanlar da bazen ne dediğini bilmiyor ya, o da başka mesele.

Ama “Uzman” çağırmışsan, dinleyeceksin. Programa davet ettiğin, ya da telefonla bağlandığın kişiyi dinlemeyeceksen niye davet ediyorsun?

Bu programlarda bir başka sorun da, yapan ve/veya sunan kişilerin “Zaman” sorununu, konuşmacıların üzerine yıkmaları. Yani, konuyu adam anlatıyor, tam işin can alıcı noktasında araya girip “Zamanımız kısıtlı, biraz da kısa” diyorlar. O zaman adam da “Peki öyleyse konuşmayalım” tavrı içine girip kısa geçiyor, konu yarım yamalak kalıyor.

Ya da haberde olduğu gibi iş, azarlamaya kadar gidebiliyor.

Elbette bu tür programları yapan ve/veya sunan kişilerin de belli bir eğitimi, kültürü var. Ancak her konuda “Uzman” sıfatında değiller. Programdan önce belki “Bilgi edinmiş” olabilirler, ama uzman sıfatında değiller. Bunları da görüyoruz görmesinde de “Edalı” ve “Bilgiç” tavırları, seyrederken, seyredenleri de çileden çıkartıyorlar.

Bir gün birinin çıkıp, yazıma koyduğum başlığı ifade ederlerse n’olacak?

Hani “Kimsin sen ya…” derse?

Derse ne cevap verecek?

O nedenle buradan diyorum ki, program yapımcıları ve/veya sunucuları…

Sizler de haddinizi bileceksiniz…

Hem programa çağırıp, hem de fırçalamaya kalkışmayacaksınız. Hele “Uzmanı” olmadığınız konulara girmeyeceksiniz.

Bir gazeteci gibi “Atatürk diktatördü” demeyeceksiniz, Hz. Muhammed için de “Kabile şefiydi” gibi abuk sabuk ifadeler kullanmayacaksınız.

Bu iki konuya da bir yazımda gireceğim…

14 KASIM 2011
İBRAHİM PEKBAY 

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..