Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '06

 
Kategori
Yemek - Mutfak
 

Kırk yıllık Börek olmuş sana "Burek"

Kırk yıllık Börek olmuş sana "Burek"
 

Yemek kanalı izlemeyi seviyorum. Karnım açken çekilmiyor ama bu kanal hiç yemek yapmayı bilmeyen ya da lezzetleri keşfetme merakı olanlara birebir. Amerikan ve İtalyan yapımı programlar ağırlıklı ama çeşitli mutfaklardan ve yeme içme kültüründen örnekler de bol. Özellikle şarap yapımı, zeytinyağı yapımı ya da çeşitleri gibi konuları İtalyanlar kimseye bırakmamışlar ve hemen hemen hepsi İtalyan kökenli bu programların. Sanki yemekleri yapmış ve de yemiş gibi oluyor insan neredeyse.


Bu kanalda en sevdiğim programlardan biri sevimli bir İtalyan şefin seyirciler önünde yaptığı yemek gösterisi. "Emeril Live" isimli bu programdaki İtalyan asıllı amerikalı şef Emeril, her defasında çeşit çeşit ana yemeği, mezeyi, çorbayı, ve pek çok püf noktasını gösteriyor izleyiciye. Program tabii amerikan formatında bir tür "yemek stand-up" ı şeklinde ve sonunda da yapılan yemekleri şanslı bir grup izleyiciye tattırıyor Emeril. Geçenlerde bir gösterisini neredeyse bin kişi önünde "universal stüdyolarının tesislerinde bir açıkhava konseri veriyormuşcasına düzenlenen platformda yaptı.


Amerikalılara bakıyorum inanılmazlar. Büyük bir keyifle hatta -kameraman da özellikle yalananları bulup çekiyor- ağızlarını şapırdatarak izliyorlar şefi. Kim derdi ki yemek yapma işi kapılar ardında kimsenin bilmediği, gizli kalmış anne tarifleriyle ve sıkı kurallarla ve gelenekle yapılageldikten yüzlerce yıl sonra, artık seyircinin önünde hem de stand-upçı şef tarafından pişirilecek ve tadılacak diye?


Birleşik Amerika, yiyecek konusunda hem çok zengin hem de çok fakir. Zenginliği; her türlü yiyecek malzemesinin, hazır gıdanın, sosun, baharatın, sebzenin, tropik meyvenin, etin, balığın, kuşun, dondurulmuş, kurutulmuş, işlenmiş ürünün, her çeşidiyle hem de üzerinde üretim tarihli ambalajıyla taptaze bulunabildiği ya da dünyanın her yerinden getirildiği bir ülke olmasından kaynaklanıyor.


Bunu yemek programlarındaki marketleri gezerek ve günlük tarifler veren aşçıların kullandığı malzemelerinden öğrendim. Ben peyniri ve yoğurdu çok tüketen biriyim. Sanırım Amerikadaki kadar peynir çeşidi dünyanın hiç bir yerinde yoktur. Sadece peynir marketinde en az 500 çeşit peynir satıldığını da bu kanaldan öğreniyoruz.


Deniz ürünleri deseniz, bizim balık pazarları her halde ortalama bir Amerikan hiper marketindeki balık reyonu kadar bile çeşit bulunduramaz. Midyesinden istiridyesine, çeşitli boy ve türdeki somon ve alabalığından, kılıç balığına, çeşit çeşit ıstakozundan her türden bol ayaklı deniz yaratığına ve hatta denizden çıkmış ve bizim yeriz dediğimiz babamıza kadar her şey var.


İnanılmaz bir bolluk bu. ama öte yandan bana inanılmaz gelen bir şey daha var ki o da ayıklanmış, yıkanmış ve de doğranmış marulun poşette taze olarak satılması ve akşam yemeğinde salata yapmak için kullanılması. buna gerçekten inanamıyorum çünkü bi an durup düşünün, sadece marulu hava almayan ambalaja koymak bile bizim ülkemizde bir kocaman marulun herhalde en az 2-3 katına malolurdu. Sanırım yakında tembel amerikalılar için çiğnenmiş ve mide özsularında yarı hazmedilmiş hazır gıdalar da yapılacak.


Öte yandan Birleşik Amerika'da yiyecek malzemelerindeki bu bolluğa rağmen ortalama bir Amerikalının yediği şeyler o kadar sınırlı ve saçma ki bu da ayrıca inanılmaz bir durum. Emeril'in mutfağı programında bizim sürekli kullandığımız, sevdiğimiz ve hiç yemek yapmayı bilmeyenimizin bile en azından nasıl yapıldığını annesinden gördüğü yemekler, bir çok amerikalı için yepyeni ve sanki bunlar insanlığın yeni keşifleriymiş gibi izliyorlar.


Emeril baharatı çok seviyor ve her yemeğe illa ki baharat koyuyor ama bu kimi zaman kimyon, kimi zaman zencefil, kimi zaman taze biberiye ya da fesleğen olabiliyor. Almanya'ya giden Türklere yıllarca sarımsak kokan karakafa muamelesi yaptıktan sonra sarımsağın yararlarını sanki kendileri keşfetmiş gibi bir anda mutfaklarına sarımsağı sokan Fransızlar ya da Amerikalılar da ayrı bi komedi zaten. Amerikalılar gerçekten de yemek yapmayı ve yemek yemeyi daha yeni öğreniyorlar.


Osmanlı zamanında bizim ülkemizden de Amerikaya göç eden Türkler olsaydı, kültürü sadece dışardan gelmiş olan insanların yarattığı yenidünya ülkesi Amerika'da bizim yemeklerimizi pişiren ve anlatan bir şefimiz de olabilirdi böyle bir programda.


Çünkü İtalyan, çin ya da tayland mutfağı, bulundukları yerlerde değil, amerikada ya da İngilterede açılmış yerel restoranlarla tanınabilmiştir. Yani doğudan çıkıp Batıdan tüm dünyaya yayılabilmiştir.



İngiltere'deki Sofra restoranlarını 1975 yılında Türkiye'den giden ve yemek kültürüne dair biraz birikimi ve biraz da mutfak tecrübesinden başka bir şeyi olmayan bir girişimci olan Hüseyin Özer kurmuş ve bugün İngiltere'nin sayılı gurmelerince en beğenilen mekanı haline getirmiş.


Yine bu yemek kanalında bir program daha var ki çok seviyorum: "40 dolara ne yenir" . Rachel Ray isimli bir gezgin yemek tadımcısı bir günde değişik yerleri geziyor ve cebinde yemek için ayırdığı 40 dolarla çeşitli restoranlarda yiyor ve içiyor. bizim ülkemizde günlük olarak sadece yemek için ayrılmış 40 doları cebine koyup bundan çok daha lezzetli ve özel yemekler yiyebilir insan.


Rachel, 40 dolara bir kase çorba, bi tabak özel soslu makarna yiyip, bi kadeh şarap içtiğinde mutlu oluyor kızcağız. Bu programı bir de Türkiye'nin çeşitli yörelerinde yapsa herhalde 40 doları da arttırır ve daha çeşitli ve lezzetli yemekleri de bedava yiyebilirdi.


Bu programlardan birinde, sanırım son iç savaştan sonra Yugoslavya'dan Amerika'ya göç etmiş bir Sırp ailesinin restoranındaki menüyü de izleyiciye gösterdi Rachel Ray ve inanamadım.


İştah açıcıların birinci sırasında "Burek" -içi doldurulmuş hamur diye de bir açıklaması vardı-, sonra Sarma , sonra Musakka filan neredeyse bizim bütün mutfağımız vardı. İçim cızlamadı değil. Keşke o restoranın sahibi Türk olsaydı dedim içimden. Kendi kültürümüzün bu güzelliklerini keşke bu kültürü yaşayan biri sunabilseydi orada.


Bu yemeklerin aslında Anadolu kültürünün bir ürünü olduğu ve Sırpların da bu kültürü aslında Saraybosnalı Türklerden öğrenmiş olduğunu elbette ki bu programda duymayı beklemem hayal olurdu. Bizim 1000 yıllık BÖREK, olmuş size "BUREK".


Restoranın mutfağında yemekleri sanırım anne patricia pişiriyordu. Bildiğimiz hazır yufkalardan bir kişilik bir tepsi içine kat kat dizerek, tahmin ediyorum kıymalı soğanlı bir börekti yaptığı ve Rachel'ın içinde ne olduğunu sormasına rağmen bu "çok gizli" burek tarifini vermedi şef patricia. Zavallı Rachel da "yediğim şey çok güzel, et tadı var ama içinde ne olduğunu bilemiyorum" diyerek programı kapattı.


Yine de diyorum ki kıymetimizi bilen yok ama insanlığa bir katkımız olmuş, bir gün belki biz de tanıtımın değerini keşfederiz ve "uykulardan uyanırız" da, kültür bakanlığınca bir yemek belgeseli çekilir ve bu toprakların insanının emeklerinin, düşüncelerinin, tarihlerinin ve düşlerinin de kıymeti bilinir.


fotoğraf: http://www.lezzet.com.tr/tarifler_hamur_tatli/

 
Toplam blog
: 121
: 2834
Kayıt tarihi
: 09.07.06
 
 

Başkentte doğmuşum ve orada gidilecek tüm okullara gitmişim: ODTÜ-Psikoloji ve Ankara Üni. İletiş..