Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kısa vadeli tedbirler (I)

Kısa vadeli tedbirler (I)
 


Ortak Bilinç Ortak Tavır
Türkiye politik, siyasi, ekonomik, sosyal ve psikolojik güç çatışmalarının arenası olamaz. Dejenere olmuş ve ahlâk sınırlarının dışına çıkmış politika algılamaları ile tercih ve yaklaşımlarını ortadan kaldıracak yasa düzenlemeleri yapılmalıdır.

Politikacılar, siyasetçiler, tüm kesimlerdeki yöneticiler, san’atçılar ve diğer öncüler organize suçlara ve ayrılıkçı terörist hareketlere karşı ortak bilinç ve ortak tavır sergilemelidirler. Bu konuda yatay ve düşey bütünleşme (entegrasyon) ve eşgüdüm (koordinasyon) hayati önem taşımaktadır. Hiçbir gerekçe suça iştirak, suça teşvik, suça destek (yardım ve yataklık) gibi doğrudan suç eylemleri ile bunlara zemin hazırlayıcı pasif tutum alışları ve eylemleri masum gösteremez.

Eğer terörist faaliyetler ve organize suçlar, kendi çevrelerince ya da gaflet içindeki çevrelerce “Demokrasinin icabı masum (!) istek ve beklentiler veya tepkiler…” olarak sunulmaya gayret ediliyorsa burada kelimenin tam anlamıyla bir hıyanet söz konusudur.

Hiç bir ülke, kendi varlığına ve birliğine karşı hukuk ve değerler sisteminin istismar edilmesine seyirci kalamaz; kalmamalıdır. Bu konudaki yasa boşlukları derhal giderilmeli, suç teşkil eden tüm eylem ve bunların eylemcilerine karşı ortak akıl ve ortak tepki sergilenmelidir.

Hukukun Üstünlüğü
Bir ülkenin hukuk sistemi, onun sürekliliği, birliği, beraberliği ve dirliği ile mutluluğu esas alınarak geliştirilir. Mutsuz insanlar bir araya gelemezler; beşeri bir yığın oluşturabilirler fakat millet olamazlar. Milletin olmadığı yerde ise devletin varlığı da sürekliliği de her zaman tartışılacaktır.

Hukukun temel kaynağı insan onuru, temel çıktısı ise “Adalet”tir. Biliyoruz ki yönetim biçimi ne olursa olsun, tek başına “Adalet” dahi bir ülkenin varlığını sürdürmesine yetebilmiştir. “Adalet, mülkün temelidir” (M.K. ATATÜRK) öz deyişi, bu gerçeğin en güzel ifadesidir.

İnsan onurunu gözetemeyen, adaleti tesis edemeyen ya da bunların istismarına açık kapı bırakan yasalar, en geri kültürlerde dahi hukuk dışı olarak değerlendirilmiştir. Çünkü tarih, geleneklere, adetlere veya yasalara dayandırılmış bireysel veya kurumsal ayrıcalıkların istismarlara, hukukun baskı altına alınmasına ve buna bağlı olarak kamu vicdanında güvensizliğe, şiddeti giderek artan huzursuzluklara, çözülmelere ve yıkıma yol açtığının örnekleri ile doludur.

Yıllardır kamu vicdanını rencide etmesine rağmen seçilmişlerin kendileri üzerine biçtikleri ve giydikleri; hele hele en ağır suçu işlemiş olanların dahi seçilmeleri durumunda giyebilecekleri dokunulmazlık zırhı, başta “Hukukun Üstünlüğü” değişmez ilkesinin ve adaletin istismarı ile ancak açıklanabilir. Bu istismarda ne yazık ki demokrasi ve fikir özgürlüğü kalkan olarak kullanılmaktadır.

Adaletin hüküm sürmediği bir yerde insanlar millet değil, aksine her türlü iç ve dış etkilere açık, oradan oraya sürüklenme pahasına kendi çıkışını arayan yığınlar veya küçük cemaatçi gruplar oluştururlar. Cemiyet hayatından kopmaların, radikal sapmaların, kurum içi informal yapılanmaların; kamu dışında çeteleşmenin, suça hatta terörist faaliyetlere yönelimin kaynağını öncelikle burada aramak gerekir diye düşünüyoruz.

Bu nedenlerle hukukun üstünlüğü esastır ancak; yasalardaki boşlukların, Türkiye Cumhuriyetinin varlığına, birlik ve bütünlüğüne karşı kullanılması asla kabul edilemez.

Türkiye Cumhuriyeti’nin her vatandaşı bilmelidir ki; bireysel ve organize karar ve eylemler yargı organları tarafından hukuk ve yasalar nezdinde, milli menfaatler ve değerler sistemi çerçevesinde kıymetlendirilerek ya benimsenecek ya da red edilecektir.

Dolayısıyla milli bütünlüğe, Devletin hükmi şahsiyetine, kurumlara, kuruluşlara, bireylere ve insanlığa karşı işlenecek tüm suçlar ile pasif suçlar karşısında hukukun ve yasaların tereddüde düşülmeden işletileceği ve cezanın kaçınılmaz olduğu bilinci tüm vatandaşların aklına ve yüreğine yerleştirilmelidir.

Politikacı, yönetici, siyasetçi, lider veya öncü rol üstlenmiş kişilerin işlediği suçlar, -toplum üzerinde yol açacağı olumsuz etkileri dikkate alınarak- millete karşı işlenmiş suç olarak kabul edilip cezası, sıradan vatandaşın işlediği emsal suça nispetle artırılabilmelidir.

Devletin verdiği görev ve yetkilerin, buna dayalı elde edilen başarıların ve başarısızlıkların kişi, kuruluş, kurum veya kamu aleyhine kullanılmasına açık kapı bırakan tüm yasalar gözden geçirilmeli ve hiçbir kesimde hoyratlığa, sorumsuzluğa, başıboşluğa meydan verilmemelidir.

Bireysel ihtirasların veya kurumsal menfaatlerin, milli menfaatlerin önüne konulması veya aleyhine olabilecek durumlara sebebiyet verilmesi, Millete karşı işlenmiş en ağır suç olarak kabul edilmeli ve bu kapsamda cezalandırılmalıdır.

Diğer taraftan; Millet adına karar verme sorumluluğunun ağır yükü tek bir kişiye yüklenemez. Hukuki kararlar bir kişinin aklına, vicdanına ve iki dudağı arasına sıkıştırılamaz.

O nedenle, yargı sistemi gözden geçirilmeli ve gerekli düzenlemeler yapılmalı; hakimlik görevini icra etmeye çalışanlar üzerindeki bu ağır sorumluluk yükü hafifletilmelidir. Batılı ülkelerde olduğu gibi karar sorumluluğunu topluma yayan Jüri müessesesi gibi yenilikler dikkate alınmalıdır. Yapılacak düzenleme, yargı kararlarındaki çelişkileri ve sübjektifliği en aza indirecek, gecikmeleri ve dava dosyalarındaki yığılmaları da ortadan kaldırabilecektir diye düşünüyoruz.

(Sonraki: İnsan yaşamının anlamlı kılınması )
 
Toplam blog
: 141
: 926
Kayıt tarihi
: 30.04.07
 
 

Türk san'at müziği dinlemeyi, okumayı, yazmayı ve paylaşmayı seviyorum. Kamudan emekli inşaat mühend..