- Kategori
- Felsefe
Kişisel gelişim süreci

Psikolog Eda Erdener bir makalesinde şöyle diyor: “Sürekli pozitif olmak bir yalana inanamaya benzer ve bizi gerçek gelişim sürecinden uzaklaştırır. Bazen negatif düşünmek de bizi gerçek olanla karşılaştıracak ve çizmemiz gereken doğru yolu kolaylaştıracaktır… Eğer gerçek bir gelişim sürecini amaçlıyorsak, olmadığımız bir şey “miş gibi yapmak” ya da hiç olamayacağımız “bir şey olmaya çalışmak”, yani özümüzü reddetmek yapılması gereken en son şeydir. “Kendini Bil” sözünün anlamı, öncelikle kendimizi “olduğumuz gibi” görmekten ve gerçek benle yüzleşmekten geçer.”
Gelişim süreci birey olabilmiş insanın kendini bilme, her yönü ile bulma ve tekâmül yolculuğudur. Bu sürecin farklı noktalarında bulunan insanlar mevcuttur. Bu yola koyulan için yavaş da olsa hızlı da olsa bir değişim ve gelişim söz konusudur. Bu, çabalayan ve yaratan “gerçek insan”dır. Büyük çoğunluk birçok kez bahsettiğimiz gibi, basit yaşam fonksiyonlarını yerine getirerek, yaşamdan göçen ve en geç bir ya da iki ömür sonra hatıralardan ve belleklerden silinenlerdir. Çetin Altan şöyle diyor: “İnsanlar ikiye ayrılır: Mezarlıklara girenler ve ansiklopedilere girenler.”
Birçok farklı öğretide ve ayrışma kategorisinde gelişim sürecinin farklı aşamalarındaki kişileri tanımlarken sarf edilen kelimeler, kendilerini kanatsız melek zannederek, pamuk şekeri gibi yumuşacık görünen, sürekli pozitif olmak tavsiyesi verip, sevimli sevimli gülümseyerek boş ve kısık gözlerle bakanlar tarafından saldırgan, yıpratıcı, kırıcı, yargılayıcı ve didaktik (ahlak dersi çıkarma amaçlı) olarak nitelenebilecektir.
Bir yanda “Aman kimse kırılmasın, üzülmesin” popülist tavrı ile diğer yanda hiç düşünmeden kelimeleri birer mızrak ucu gibi olabildiğince sivriltip en can alıcı şekilde acımasızca kullanıp topluma savaş alanına gider gibi saldıran iki ucun arasında dengede kalmakta fayda vardır. “Acaba biri kırılır mı?” diye suya sabuna dokunmadan özgürce yaratıcı düşünce üretilemez. Gelişim sürecinin farklı bir basamağında diye görmezden gelmek de elbette ki söz konusu değildir. Toplumdaki aksaklıklar ve kişiye göre yanlışlıklar bireyi rahatsız eder ve bu çok doğaldır. “Görme, çok mu gerekli görmezden gel, ilgilenme, sinirlenme bak olan sana oluyor, yapabileceğin bir şey yok sen kendi yoluna bak...” tavırlıların mottosu: “Güneşe döndüğün zaman, gölgeler arkada kalır”(Hellen Keller)dır. Bu mantık ile sadece kendini kurtarıp, çevreye ve topluma popülist davranmak, görmemezlikten gelmek kendi yolunda olan bünyeye uygun değildir.
Halk dalkavukluğu ile halk düşmanlığı arasında “halktan değil ama halk için” olma felsefesi yatar. Yolda olmayanın yola koyulmasına vesile olmak için kadim sistemler ciddi bir sarsmanın gerekliliğinden bahseder. Aynı yolda sürekli gidip gelmekten mutlu olan, artık yoldaki teker izlerinin dahi birazcık da olsa dışına çıkamayan, düşünmeyen ve sorgulamayan iz takipçisi insan için bu sarsıntı gereklidir. Bu felsefik yaklaşım ile yapılan kategorileri gören “Ha oldum ha olacağım” diye saate bakıp hayatın önünden akıp geçmesini bekleyen kaybolmuş sözde dingin kimseler “Yargıladınız, saldırdınız, kırıcı oldunuz, ahlakçılık yaptınız vs...” diye taarruza geçebileceklerdir.
Thomas İncilinde şöyle geçer: “İçinizdeki şeyi meydana getirirseniz, meydana getirdiğiniz şey sizi kurtaracaktır. İçinizdeki şeyi meydana getiremezseniz, meydana getiremediğiniz şey sizi yok edecektir.” Evrensel sistemde hem negatif hem pozitifin yeri vardır. Sürekli pozitif olacağım zorlayıcılığı kişiyi mutlu mesut olmaya ulaştırmayacaktır. Birey elbette ki tarafını iyilikten yana seçecektir ama bu onun kötüyü yani kötü yanını tanımasına engel değildir. Zıtlıklardan tamamlayıcılığa ve dinamik dengeye geçiş önemlidir. Bu yol, oldum olmak üzereyim tavırları ile “Ayy çok negatif elektrik aldım... Okurken bir olumsuz enerji sezdim ve bir anda kitabı elimden atıverdim.” diyen yeryüzünden yalıtılmış yaşadığını varsayan sözde huzur gurusunun yolu değildir. Bu herkesi her şeyi kırıp dökmek ile her şeyden kaçınmanın dengesini sağlama çabasıdır. Yolda olanın gözünde uygunsuz olan toplum değil, bilinçsiz toplumdur. “Toplum derinliktir, kendi başına olmak yüksekliktir.” diyor Jung.
Bu gelişim ve değişim yolu, olumsuzlukları, kötüyü “görmedim ve duymadım” şeklinde arkayı dönmenin, “gör ama gömemezlikten gel, gelişim seviyesi de geç” diyebilmenin, “aman tepki almayayım” diyenin ve tepki almaktan korkanın çıkmayacağı yoldur… Kimsenin kafasına kakmadan ama kendi yolunu paylaşarak, çevrede olumsuz olarak ne görülüyorsa o elbette değerlendirilir. Fark yolda olan ile yola koyulmamış arasındadır… Tabi ki bir de dağın tepesine giden tekâmül yolcularının kendilerine özgü yollarını kesip dağın çevresinde halkalar çizen ve kafası kopuk tavuk gibi koşturan “Ama niye öyle diyorsuncular”.
“Hiçbir ulu, iyi büyümüş ağaç kendi karanlık köklerini asla yadsımamıştır, çünkü o sadece yukarı doğru değil, aşağı doğru da büyür.” Jung