Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '11

 
Kategori
Blog
 

Kitabım çıktı amma, boyum uzamadı!...

Kitabım çıktı amma, boyum uzamadı!...
 

Bu kitaba, Milliyet Blog sayesinde kavuştum. İşin doğrusu da bu!


Nasıl başlasam diyorum. Konuya “pat” diye gireyim bari. “Bir kitabım oldu!” Sanki “bir çocuğun oldu” der gibi. Eee, bir bakıma da öyle.  

 

Açtım MB’daki sayfalarımı. Baktım. 600 küsur yazımdan 100 tanesini işaretleyip “ Bunlar kitaba girecek” dedim. Diğer yazılarım aynı anda küstü bana. “Biz üvey miyiz?” diye. Daha geriye üç kitaplık yazı kaldığını da tespit ettim.  

 

Güncelleri almadım. Haber nitelikli olanları da. Dikkat ettim, çoğunluğunu, “makale” olarak yazmışım. Konulara, toplumsal, yargılayıcı, çareler gösteren, yapıcı yaklaşmışım. Makaleler, öğretici de olmalı diyerek, yargılayıcı olmuşum.  

 

Herkes merak ediyor ya. Şu “Ört, ki ölem!” ne demek diye. Kısacası şu: “ Bir konu bilinen konudur. Hep aksilikler içinde yüzer, gezer ortalıklarda. Onca laflarla bir türlü düzeltemezsiniz karşı tarafı veya olayları. Bıkkınlık verir. “ Adam sende” veya “ Hadi canım sen de” der gibi “ Hadi ordan bre” der gibi, “ Ört ki, ölem” dersiniz kestirmeden. İçinde, hafiften bir “hınç” gizlidir.  

 

İşte, kitabın adı da “ Ört ki, Ölem! “ oldu. Bir anda karar verdim. Bir anda toparlayıp, yayınevinin yolunu tuttum,  

 

Kapaktaki kapak resmini, Marmaris’te çektim. Bundan 20 yıl önce. Kafamdaki şuydu: “ Kitap yazarsam, kapağı bu olsun” diye. Ve o resmi hep sakladım. Ama, ne kadar da geç kalmışım?! Yazık!  

 

Ama niye yazık? Beni bu hallere mütevaziliğim soktu. Şimdi ben sizlere “ kitabım oldu” diyorum ya, eziliyorum vallahi. Olmuşsa olmuş. N’olmuş yani? Diyeniniz de olabilir. Ama, Bartın’daki o hiç tanımadığım Vali Beyin Halet Ablası da var o kitapta. Üç büyük belediyenin icraatları da var. Kimine müdahale ederek yırtılan Atatürk büstlerini onarttığım. Bartın’daki çocukluk arkadaşlarım var. Sizler varsınız, isimleriniz geçiyor. Tatlısıyle, tuzkusuyle, sevecenlikle. Baktım da, her telden çalmışım. İyi de etmişim anasını satiyim.  

 

 

Ben, ulusal basından gelme bir arkadaşınızım. Halen, gündelik, 51 yıllık Ege Telgraf Gazetesinin köşe yazarıyım. Çalıştığım yerlerden hep “ses” verdim. Böyle tanınırım. O zamanlardan alışkınız. Daktiloda, müsvette yapmadan yazılarımızı yazar, bırakırdık. Attila İlhanla beraber çalıştık. Üçüncüsünde “Yazılarını dizgiye götür”dedi.  

 

Aklımda hiç kitap yoktu. Ama, bende iz bırakanları, “Bir gün kitap yazarsam” diye diye erteledim hep. Ama, ana başlıklarını hep hatırladım, unutmamak için. Not bile düşmedim bir tarafa.  

 

Bazı bazı, kafamdakileri, büyük hikayecilere, bürodakilere kısaca özetledim. Bir de baktım ki, yazdıklarım, onların sütununu ve kitaplarını süslemiş. Ondan sonra ağzımı açmadım. Sordum.” Neden böyle oluyoru?” diye, eee, dediler, “çıtlatmayaydın!” 

 

Her gazetecinin, kalemi olmaz. Blog’daki yazıları yazmak, benim için çok kolaydı. Yegane sermayem, gazeteden gelme “ içtenliğim” idi. Maya bu mayaydı, hep bu olgu üzerine yazımı inşa ettim. Öz yapım da öyledir. İçtenimdir. Buradandır kazancım.  

 

Milliyet Blog’a teşekkür borçluyum. Gizli bir el, devamlı dürttü beni. “ Yaz, beğenileceksin” diye. Fonumda, vaktiyle biriken ne kadar isimsiz, şekilsiz, kılıksız, uçarı konular varsa, bu blog sayesinde onları bir araya getirdim. Dostlar beğenir diye yazdım. Dostlar edindim. Gazetede iken, yüz binlere hitabederdim. Bir Hürriyet Kelebek, bir Milliyet Ege İlavesinde tam sayfa yazılarım yayınırken, o yüz binleri tanımazdım haliyle. Burada ise onları, yani okuyanlarımı, sanal olsa da resminden, halinden, özgeçmişinden, yazı üslubundan, kenarından, kıyıcığından tanıyorum. Aradaki fark bu.  

 

Bu bakımdan, hayatımda uzun soluklu yazılarıma vesile olduğu için, MB’a tekrar teşekkür ederim.  

 

Kitap, 300 küsur sayfa. Tarık Dursun K’nın hakkımda yazdıkları, arka kapakta yazılı. İçinde de, Milliyet Blog’da ne kadar dost varsa, ismiyle birlikte onlara yazdığım mini notlar da aynen, öylece duruyor.  

 

Kitabın redaksiyon işlerini yaparken, okumak icabettikçe yazılarımı, zaman zaman irkildim, bu yazı nerden karıştı buraya diye. Bazı bazı da çokça güldüm. Halbuki o yazıların hepsi benimdi. Demek ki dedim, eskiden halka şirin gözüküyorduk, şimdi de blokçu arkadaşlarda sıra diye geçirdim içimden.  

 

MB’ olmasaydı bu kitap doğar mıydı? Hayır! Yine hep kafamda dolaşırdı ana başlıklar. Yine sağda solda gevezelik ederken, kedilere ciğerleri kaptırırdım. Olacağa bak sen! 

 

Tarık Dursun K. “ İlk kitabım çıkınca, “boyun biraz uzar demişlerdi” diyor ve “Yooo, hiç uzamadı” diye de ekliyor..  

 

Aynen, bende de üle!  

Ört ki, ölem! 

 

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..