Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '17

 
Kategori
Kitap
 

Kitap Tanıtımı, Çankaya Akşamları

ÇANKAYA AKŞAMLARI- BERTHE G. GAULIS

Kitap Fransız bir yazar tarafından kaleme alınmış. Milli Mücadele dönemini, yenileşme çabalarımızı, aydın hareketimizi, Mustafa Kemal Atatürk’ü yabancı gözüyle üstelik işgalci düşmanlardan olan Fransız gözüyle anlatıyor. Ama İngiltere oyununa geldiğini söylediği Fransa’yı savunduğu bazı bölümleri saymazsak, emperyalizme karşı yaptığımız bu mücadeleyi haklı buluyor. Mustafa Kemal’i çok iyi anlamış bir yazar olarak O’nun bağımsızlık konusundaki kararlılığını tüm dünyaya anlatıyor. Milli Mücadele Dönemi’ni anlatan diğer kitaplardan farkı ise, mücadele dönemine ilişkin bire bir alınmış notlardan hareketle yazılması.

Yazar gözlemlemek, bu gözlemlerini anlatmak için Milli Mücadele’nin içinde bulunmuş. Bu kitapta bu gözlemlerini okurken, hüzünlü olaylara, gururla bir kez daha okuyacağımız kahramanlıklara tanık oluyoruz. Dışarından olayları, insanları küçümseyen, eleştiren bir Batılı yazar gibi değil de bu mücadelenin içinde yer alan biri gibi yazmış. Çok ayrıntıya girmiş. Gizli kalan yerlere ışık tutmaya çalışmış.

Batı’nın küstahlığını, Anadolu’nun haklı mücadelesini yazmaktan kaçınmamış. Yazar İstiklal Savaşı’nın cephelerinde de bulunmuş. Yazardan beklenen Milli Mücadelemizi tüm dünyaya tüm gerçekliği ile anlatmasıdır. Bunu bu kitabıyla gerçekleştirmiş.

Kitabın sonuna doğru kendi ülkesi olan Fransa’yı savunmaya çabasına girse de Türk misafirperverliğine hayran kalmış biri olarak bu savunması ülkesinden utandığını belirten bir üslupla yapmış. Milli Mücadelemizi yazarıyla, doktoruyla, cephe gerisi ve cephe içi hazırlık ve mücadelesi ile, basını ile kısacası her yönü ile ele alıyor, analizler yapıyor. Dışarıdan bir gözlemci olarak anlatıyor ama gördüklerinden o kadar etkilenmiş ki bunu coşkulu, duygu dolu yazdığı cümlelere yansıtmış

Anadolu’nun coğrafyasını ele alıyor. Gezdiği pek çok yerin doğal güzelliklerinden fazlasıyla etkilenmiş görünüyor: “Çankaya tepelerinden o muhteşem ufku seyrediyorduk… Işıklı bir alanda büyük bir çember görünüyordu. Onun içinde idik. Karadeniz tarafından gelen kalın bulutlara, sis tabakalarına bakıp durmuşum. Döndüm, Asya’nın en derin bölgelerine, sanki dağların ve denizlerin üstünden aşarmış gibi ulaşan o büyük yola baktım. Bugünlerde gittikleri her yerde Türkler beklenen misafirler, öz kardeşler gibi karşılanıyordu.”

Aydınların, öğretmenlerin, askerlerin İstanbul’daki ailesini, çocuklarını,yaşamını,evini bırakıp geldiği Ankara için sarf ettiği şu sözler o mücadeleyi özetler niteliktedir : “O Ankara ki, dinlenmesi nadirdir, çalışması sanki insanı yutar…İşgalin gülümsemeyi unutturduğu, onun yerine acılı bir sevimliliği getirip koyduğu İstanbul’dan sonra Ankara, hayatiyeti ve sapa sağlam mizacı ile dikkati çekiyor. Başlar kalkıktır. Bakışlar parlaktır. Ve Ankara’dan geliyor olmak bugün Tüm İslam dünyasında kedini dinletme imtiyazını vermektir.”

Yazarın kitabında, Milli Mücadelemize ilişkin Batı Anadolu’daki lokal direniş hareketleri ile  Doğu Anadolu’da daha disiplinli kurulan örgütler arasındaki karşılaştırmaları bile görebiliyoruz

TÜRK MODERNLEŞMESİNİN VE AYDINLARININ TAHLİLİNİ YAPTIĞI BÖLÜM

Kitabın başında aydınlarımızın bir analizini yapıyor. Aydınlardan hareketle Türkiye’deki bağımsızlık fikrini değerlendiriyor. Türk aydınlarının modernleşebilmek için dili sadeleştirmeye giriştiklerini anlatıyor. Yabancı etkisinden ve zincirinden kurtulmaya önce dilden başladıklarını belirtiyor. Aydınların bağımsızlık konusunda bu derece kararlı olduklarını, sadece aydınların değil karşılaştığı pek çok kişide bağımsızlık konusunda kendine güven sezinlediğini belirtiyor.  Aydınların pek çok alanda Batı modelini seçtiklerini belirtiyor. Yazarın aydınlarımıza olan bu ilgisi, Ankara’ya geldiği zaman O’nu yazarlarımızın konuk etmesi, Gaullis’in bu yazarlara yakın ilişkiler kurma fırsatı bulması ile açıklanabilir. Konuştuğu ve Anadolu’nun durumunu beraber değerlendirdiği aydınlarımızdan ikisi Ruşen Eşref ve Abdullah Suphi. Bu yazarlardan hareketle Türk edebiyatı hakkında da izlenimler edinmiş ve bunu kitabında aktarıyor. Türk edebiyatının 3 aşamada ilerlediğini belirtiyor. Birinci aşamanın İstanbul’un fethi sırasında yaşandığını, bu dönemde edebiyatımızın Arap ve Fars etkisinde kaldığını, ikinci aşamada bir ekolün oluştuğunu, ancak  milliyetçi edebiyatın bu aşamayı yok ederek 3 aşama olan natüralist edebiyatı oluşturduğunu savunuyor. Üçüncü aşamada edebiyatımıza mahalli renklerin girdiğini, Türk edebiyatının tüm milli coşkunluğuna rağmen Fransız etkisinden çıkamadığını ifade ediyor. 

Türkiye’deki modernleşmenin temeli olarak Tanzimat’ı ve meşrutiyetle gelen yenilikleri görüyor. Bu dönemde yetişen vatansever yazarları takdirle karşılıyor. Türk aydınlarının yenileşme çabalarını uzunca yaptığı analizlerle değerlendirmeye çalışmış. Türk aydınlarının entelektüel olabilmek için bazı ilkelerinin olduğunu belirterek, bu ilkeleri şu şekilde ifade ediyor. “ Kendi öz kaynaklarına dönmek, artık saraya hizmet etmeyip, kitleye hitap etmek,dili sadeleştirmek, özellikle ve her şeyden önce bağımsızlık için dövüşenlerin büyük önderi olmak” .Ziya Gökalp’ten de söz ediyor. Gökalp’i milli destanlar türünü dile kazandıran, gençleri etkileyen yazar olarak görüyor. Halide Edip de ele aldığı diğer yazarlardan. Halide Edip’i zamanın en büyük romancısı olarak tanımlıyor. O’nun için milliyetçi Türkiye’nin en çarpıcı siması ibaresini kullanan yazarın, Edip’e sonsuz bir hayranlık ve saygısı olduğu dikkat çekiyor.

Türk aydınlarının Mustafa Kemal’i anladığını, O’nun etrafında hemen toplandığını belirtiyor. Yazar Milli Mücadele’nin fikir boyutunu değerlendiren bu görüşlerini dile getirirken ordunun rolüne de değinmesi dikkat çekiyor. Ordunun milliyetçilik için eğitim yeri olduğunu savunuyor. Aydını ile halkı ile ve tabi ki ordusu ile Anadolu’daki bu mücadelenin bütün Asya’ya örnek olduğunu önemle vurguluyor.

Yazarın sözünü ettiği aydınlar arasında Ağaoğlu Ahmet Bey, Yusuf Akçura, Yahya Kemal, Celal Nuri, Ahmet Emin, Necmettin Sakık gibi isimler de var. İleri, Türk Yurdu,Vakit,Akşam, Yarın, Hakimiyet-i Milliye, Yen Gün  gibi önemin basın organlarına da ışık tutuyor.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK İÇİN YAZDIKLARI

Kitabın ikinci kısmında Mustafa Kemal’i anlatıyor. Mustafa Kemal’in kişiliğinde iki değerli varlığın bir arada bulunduğunu belirtiyor. Bunardan biri askeri kumanda üstünlüğü, diğer sivil düzen getirme yeteneği. Mustafa Kemal olmasa İslam dünyasının yolunu bulmak için daha çok bekleyeceğini belirterek Atatürk’ün çağır aşan yönüne vurdu yapıyor.

Yazarın bu kısımda Atatürk’e derin bir hayranlık duyduğu her cümlesinden anlaşılıyor.Pek çok yazarın değinmedi ayrıntılara değiniyor Atatürk ile ilgili. Mesela Atatürk’ün Çanakkale’ye sadece isim olarak bulunan bir tümeni oluşturmaya gittiğini, burada Enver Paşa ve Alman subaylarla verdiği mücadeleyi anlatıyor. Atatürk’ü fikir dünyası ile,askeri ve siyasi yetenekleri ile, eserleri ile, duruşu, bakışı, tavırlar, konuşmaları ile uzun uzun anlatıyor.

Atatürk’ün 1917’de Enver ve Talat Paşa’ya yazdığı ve  Bağdat’a saldırmaya yönelik planlara karşı çıktığı raporu anlatıyor. Ve  Atatürk’ün bu raporu yazdığı zaman kfasında tam bağımsızlık olduğunu vurguluyor. Çünkü bu raporla Atatürk’ün geleceği çok önceden görebildiğini ifade ediyor

Daha o anlarda ( Birinci Dünya Savaşı) Atatürk ne İngiliz ne Alman muhibbidir. O Türk’tür. Özünden Türk’tür.  Bu yanı O’nun eserlerinde egemen karakter olacaktır. Yaşamak kendini kabul ettirmek, yabancı katkısını ne olursa olsun asgari ölçüde tutmak, kendini kullandırmamak, istiklali uğruna aza kanaat etmek, tamamen kendi olmak…”

BATI’NIN DOĞU POLİTİKASINI ANLATTIĞI BÖLÜM

Kitabın üçüncü bölümünde Doğu’daki İngiliz politikasını anlatmış. Anadolu’yu işgal eden, harap eden  Batı’nın planlarını anlatmış. Batı diyoruz ama yazar Anadolu’yu işgal eden Batı zihniyetinden İngiltere’yi sorumlu tutuyor. İngilizlerin her bilgiyi, her gerçeği Batı kamuoyundan sakladığını belirtiyor. Fransızların Türkiye’ye karşı ilk düşmanca hareketinin Mondros’u imzalaması olduğunu belirtiyor. İngiltere’nin Türkiye’de Fransa düşmanlığı yarattığını iddia ediyor. Batı’yı anlatırken sert, acımasız ve suçlayıcı tavrı çok dikkat çekiyor. Fransa’nın ise İngiltere’nin vaatlerine kanıp Anadolu’ya girmesini büyük bir hata olarak görüyor. İngiliz Hükümeti’nin ve Fransa’nın Anadolu’daki mücadeleye ilişkin yanlış bilgiler verdiklerini, bu ülkelerde yoğun bir şekilde Yunan, Ermeni, İngiliz propagandasının yapıldığını belirtiyor. İngiltere’yi saldırgan, işgalci,sabit fikirli,sert olarak değerlendiriyor. Yazar, kitabında Anadolu’yu paylaşamayan İngiltere ve Fransa’nın bir portesini önümüze koyarak düşmanımızı da iyi tanıma fırsatı veriyor. Bu şekilde bu işgalin haksızlığını bir kez daha ortaya koyuyor. Tüm bunları anlatırken Fransa’yı savunma, ayrı tutma çabası var. Bu geziyi de sanki Fransa’nın bozulan imajını düzeltebilmek için yapmış gibi.

Kitabın  bu bölümlerinde okuyucu olarak İstiklal Savaşımızın zafere ulaştığı anları da okumak istiyoruz. Ancak yazar bu süreci hiç anlatmamış. Batı’lı Hıristiyan bir yazarın gözünde  Doğu’lu Müslüman bir ülke olduğumuzu hissettiren cümlelerine rağmen G.Gaulis, Milli Mücadele’ye ilişkin izlenimlerini farklı, coşkulu bir şekilde anlatmış.

 
Toplam blog
: 14
: 2434
Kayıt tarihi
: 04.11.08
 
 

Yazmayı seviyorum. Okumayı seviyorum. Uyumayı seviyorum. Klasik müzik konserlerine, tiyatroya ve ..