Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Koloni

Koloni
 

15 milyon nüfuslu kentin bir vali tarafından yönetilmesinin akla, mantığa ve bilime aykırı olduğunu söyledik. Hizmet vereceğiniz birimleri ne kadar basit ve standart sistemli olarak düzenlerseniz hizmetinizin kalitesi ve miktarı o kadar yükselir. Yüzlerce, binlerce yıl sonra nihai olarak dünya yerleşim standart sistemlerine geçecek diye umuyoruz. Umuyoruz ama emin değiliz. Çünkü dünyanın yönetimi bugün için bilimin ve aklın elinde değil. Hala aç köpek teorileri dünyamızda hâkim. Adam And Dağlarına villa yapıyor. Gerekçesi de mantıklı, para kazanacak. O evlerde oturacak insanların rahatını ve doğal olarak kesesini düşünüyor. Bu planlı bir şehir değil. Dağların yücelerinde, vadilerinde,500 km ötede,1000 km kuzey yanında, üç tane, elli tane,500 tane siteler, tatil yöreleri, villalar… Para getiriyor, turizm gelişiyor, insanlar mutlu oluyor, ülkeler kalkınıyor… Parası olanlara tabii ki. Geri kalan milyonlar ise Buenos Aires’in çöplüklerinde sürünüyor. Çünkü 7 milyar insana And Dağları’nda ev yapamazsınız. Yani bu, dünyanın ve ülkelerin yerleşim ya da iskân politikası olamaz.

“Son nüfus sayımına göre Türkiye'de 81 il, 923 ilçe ve 35.000'den fazla köy bulunmaktadır.”deniliyor. Bu nedir Allah aşkına! Milyonlarca insanı bir uzay aracından sanki dağlara taşlara fırlatmışlar gibi. Bu akıl almaz tablo bu topraklarda yaşayan insanların savaşlarla, göçlerle, ölüm, kan, gözyaşı ve işkenceyle, korkuyla oradan oraya sürüldükleri “cehennemi bir arbede sonucu”ortaya çıkmış olmalı. Belli ki insanlar şer güçlerin elinden kaçacak delik buldukları yere kadar gitmişler. Yoksa bu, aklı başında insanların”sen oraya, sen oraya, sen şurada köy kur, sen buraya yerleş”diyerek bilinçli bir şekilde ülke yerleşim düzeni ve coğrafi yapısını oluşturmaları şeklinde algılanamaz. Yani bu düzen atalarımızın bilerek kurduğu bir düzen değildir. Mecburiyetten böyle olmuştur.

Peki, ülkenin bu dağınık durumundan şikâyetçi misin?

Bu soruyu kışın adam boyu karda doğum yapacak karısını atın arkasına bağlı sedyeyle 20 km uzaktaki kasaba doktoruna götüren Hakkârili Memo gardaşa sorsan misafirmiş, gazeteciymiş demez valla vurur seni.”Böyle iyi. Böyle iyi” diyen neme lazımcı üç bostan, beş bahçe çevirmiş tuzu kuru elinde ağızlık yaylana yaylana köy kahvesinde oturan Halil Ağaları hiç kusura bakmasınlar ben de döverim.

Bu ülkede yaşayan insanların ülkenin yerleşim düzeni ve coğrafi yapısının kabul edilemez bir olumsuzlukta bulunduğunu anlamamış olmaları mümkün değildir. Ancak Uludağ’da kışlık, Antalya’da yazlık, üşüdükçe güneye, yandıkça kuzeye kaçan şişkin cepli yurdum insanının bu durum pek de umurunda değildir. Hatta uzak dağların arkasında oralarda yaşayan insanların çektikleri çilelerden esinlenerek yapılan TV dizileri keyfini daha da artırmaktadır. Garip Memo gardaş belki durumun farkındadır ya elinden bir şey gelmez. Hemi zaten kader olarak bellemiştir sürünmeyi, ezilmeyi, rezilliği. Yaratana karşı mı gelsin? Deli Dumrul değil ki.

Düşünelim lütfen. Bu 36 bin küsur yerde biz kuş beslemiyoruz. Köyler, kasabalar, büyük büyük şehirler var buralarda. Onlarca, binlerce, on binlerce, milyonlarca insan yaşıyor her birinde. Buralarda yaşayan insanların neye ihtiyaçları yok ki. Yiyecek, içecek, giyecek, eğitim, sağlık, güvenlik. Aradıkları her şey ellerinin altında hazır mı sanki? En yakın şehir 100 km ötede. Her gün her gün nasıl gidip gelecekler? Hem niye gitsinler ki?

Devlet mecburen buralara hizmet götürecek. Yol yapacak. Elektrik, telefon, su, okul, cami.36 bin köye bunları ayrı ayrı yapacak. Adama “Hasittir lan!” derler. Sonra bu ülke nasıl kalkınırsa kalkınsın. Devlet baba dağ yollarında ölür valla.

Dünyanın en aptal adamı bile ülkemizin bugünkü yerleşim düzeninin mantıksız olduğunu söyleyecektir. Bugüne kadar böyle gelmiş. Belki akılsızlıktan belki çaresizlikten. Abdülhamit Efendiyi kabrinden çıkarıp”Niye doğru düşünmedin lan “diye tokatlayalım mı şimdi?

Ağaç Hareketi’nde ülkeye getirilen çözümlerin köklü olması yani yeni bir çözüm gerektirmemesi esastır. Bazıları işte büyük kentlerin yakınlarına siteler kuruyoruz, köyleri modernleştiriyoruz diyebilirler. Bu benim bildiğim kadarıyla yıllardır yapılıyor. Ama hala Eleşkirt’in bir köyüne eşekle gidiliyor. Kış günlerinde ülkenin dört bir yanında binlerce köyle bağlantı kesiliyor. Hani Allah dede merhametli davranmasa bastırsa karı gözümüze gözümüze bu köylerdeki insanlar Açlıktan ölürler valla.

36 bin yerleşim yerine ulaşımı sağlamak için en kısası 20 km olan tam 36 bin tane yol gerekir. Taş toprak değil ki sadece. Beton lazım, asfalt lazım. Üstelik yağmurlardan iki de bir bozulur. Yaparsın yine bozulur. Köylü de hiç oturmaz oturduğu yerde. Takur tukur hurda traktörüyle iner dağlardan aşağı her gün her gün. Ne varsa bu kıçı kırık kasaba da.

Durum, ahval, şeriat bu. Kâtip arzuhalim yaz yâre böyle. Ne yapmak lazım?

Bizim ülke olarak ilânihaye bu dağınıklıktan kurtulmamız gerekir.36 bin tane kilometrelerce uzunluğunda kışları karla buzla kapanan, iki de bir yıkılan bozulan bu abuk sabuk yollarla uğraşamayız. Adamlar beş on hane dağların arkasında, orada bir yerde. Yol yapmasan olmaz. Yapsan hangi birisine yapacaksın. Köylerimiz neden böyle dağınık ve neden binlerce on binlerce? Çünkü toprakları var oralarda. Ancak hatırlanacağı üzere Tarım Devrimi gereği artık köylülerin toprakları Tabir şeklinde bir sistem tarafından işlenecek. Dolayısıyla köylülerin illa da köylerinde yaşamaları şart değil. Bu gerçek ve bu sonuç ülkemizi yeni bir anlayışa yöneltiyor. Çarpık yerleşim düzeninin yarattığı olumsuzlukları ortadan kaldırmak için yerleşim düzeni bakımından yeni bir yapılanmaya gitmemiz gerekmektedir.

Ülkemizin idari yapılanması çağımıza uygun değildir. Dünyada da böyle. Dünyada nasıl olduğu beni ilgilendirmiyor. Ben kendi ülkeme bakarım. Demek ki insanlık henüz doğruları görecek, anlayacak bilince ulaşamamış. Bugünkü yapılanmanın padişahlıktan, krallıktan, derebeylikten farkı yok. O gün Gazneli Mahmut, yanında veziri vardı; bugün de Abdullah Gül, yanında Tayip Erdoğan var. O gün Nişabur’un, Eflak, Buğdan’ın başında bir vali vardı; şimdi de İzmir’in, İstanbul’un. Hani saltanat kaldırılmıştı? Şimdi Muhteşem Süleyman Allahın iznü keremiyle kabrinden çıkıp Çankaya’ya gidip otursa değişen ne olur? Yeniçerileri hazır, Türk ordusu. Zaptiyesi hazır, Türk polisi. Veziri yanında, Tayip Erdoğan. Valisi Kastamonu sancağının başında. Belki sizler gülüyorsunuz. Ne diyor bu adam ya diyorsunuz. Vah vah adamcağız kafayı sıyırmış diyorsunuz. Valla hiç sorun değil. Deli deyin. Manyak deyin ama nolur biraz düşünün. Ne diyorum ben? Bu idari yapılanma çağdışıdır. Üç milyon, beş milyon, on milyon nüfuslu bir kentin başına bir vali koyacaksınız ve diyeceksiniz ki ”hadi burayı yönet” Adama manyak derler. Görev süresince vali hazretleri o kentin sokaklarını bile dolaşamaz. Ne dolaşması? Koltuğu var. Oturacak orada. Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa da koltuğunda oturuyordu. Ama o günün Mısır’ı ile bugünün İstanbul’u, Türkiye’si aynı değil.

Konu daha iyi anlaşılsın diye bir örnek vereyim. Elbette biz koyun değiliz. Teşbihte hata olmaz. Bırak on milyonu, bir milyon koyununuz var. Otlatmak için dağa saldınız. Hatta bugünkü kaymakam vs yardımcılarınız da var. Otlatabilir misiniz? Kimini yel alır. Kimini sel alır. Kimini kurt kapar. Kimi uçurumdan yuvarlanır. Kimi derede kalır. Kimi sürüyü kaybeder. Akşam dönüşte bakmışsın ki birçoğu yok. Olsun. Sürü eksilmez. Tekrar doğururlar.

Bu, şu an ülkemizdeki yaşam biçiminin gerçek fotoğrafıdır.

Ha anladım sen “insan hayatı benim için önemli değildir” diyorsun. Bunu söylesene sabahtan beri. Ya da belki ”Önemli de dünyada herkes böyle yapıyor. Bende de daha iyi bir fikir, plan, proje düşünecek akıl yok. Ne yapayım.”Aferin sana! Bak adam olmaya başladın.

Ülkemin insanları! Bu düzen akla, mantığa ve bilime aykırıdır.

Ben otuz yıldır İstanbul’dayım. Vali ve belediye başkanını görmedim. Bunlarda bir de büyüklük kompleksi vardır. Kendilerini padişah sanırlar. Kurulurlar koltuklarına.”Heeyyt! Nerde bu şehrin insanları!” Makamlarına da gitsen göremezsin onları. Sanki Sultan Murat’ın huzuruna çıkıyorsun.

İstanbul’da bir ilçeyi ele alalım. 500 bin nüfusu var. Başında kaymakam. Belediye başkanı. On mahallesi, elli caddesi, iki yüz sokağı var. Bu insanların tüm sorunlarını çözmek, dert ve sıkıntılarında yanlarında olmak 500 bin nüfuslu koskoca bir ilçede belediye ve kaymakam için imkânsızdır. Bu kadar görevlisi var, demeyin. Herkesin işi başkadır. Telefon görevlisi içerde adam karısını boğazlasa müdahale mi edecek? Eyüp’te, Alibeyköy’de bir kadın doğum yaparken ölse kaymakam hazretleri onun cenazesine bile yetişemez. Belki haberi bile olmaz.

Peki, bunun başka yolu yokumdur? Allah kanunu mu bu? Allahütealâ “Ey Türkiye’deki kullarım. Ben size bu düzeni verdim. Bununla kıyamete kadar yönetileceksiniz mi dedi?

Modern çağda yaşıyoruz.21. yüzyılda, bilim ve teknolojinin bu kadar ilerlediği bir devirde ülkeler artık tek tek insanlarla değil sistemlerle yönetilmelidir. Bu anlayışın Türkiye’de ve dünyada öncüsü Ağaç Hareketi’dir.

Ağaç Hareketi’nde Türkiye’nin idari yapılanması KOLONİ denilen, yerleşim alanlarının kâğıt üzerinde on bin kişiden oluşan birimlere bölünmesi şeklindedir. Bu birimlere birden başlayarak numaralar verilecek birimler numaralarıyla anılacaktır. Bu rasgele düşünülmüş bir idari yapı değildir.

1-) Bugünkü il, ilçe, köy şeklinde Türkiye’nin idari yapısı planlamanın kolaylığı yanında

a) Çok geniş bir alana ve çok sayıda insana yönelik olduğu için(Küçük bir devlet büyüklüğünde Konya ve on iki milyon nüfusuyla bir devlet büyüklüğünde İstanbul) üretim ve hizmetin miktar ve kalitesinde düşüklük vardır.

b) Yine bu nedenlerle sorunların değil tamamı yarısı bile çözülememektedir.

(7’lik depremde İstanbul’da yüz bin kişinin öleceği söylenmektedir. Bu, dünyanın en geri kalmış ülkesinde de eminim böyledir. O zaman biz hangi sorunu çözüyoruz?)

c-) Özellikle hizmetler bu akla mantığa aykırı yapılanma nedeniyle ihtiyacı olan kimselere hiçbir zaman istenen ölçüde ulaşmamaktadır. (Bazı yerlerde günlerce süren su, elektrik kesintisi gibi)

d-) Güvenlik ülkedeki bir milyon asker ve polise rağmen sağlanamıyor. Zaten Ağaç Hareketi’ndeki idari yapılanma şekli en çok güvenlik içindir. Şimdilerde on iki milyon nüfuslu İstanbul’da kaçan bir suçlu aylarca yıllarca bulunamazken yeni düzende suçun işlenmesi bile mümkün olamayacaktır. Arada bu kadar net bir fark vardır.

e-) Yeni idari yapılanma ülkeye hizmet edenlerin bu hizmetleri daha kolay yapabilmelerini sağlayacaktır.

Not: Projelerin tamamlanması daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi olacak. Yani büyük projeler tek tek ele alınıp yıllara yayılarak gerçekleştirilecek ve bir proje tamamlanmadan diğerine geçilmeyecektir.

Ana plan olarak ülkeyi 4’e ayırıyoruz.780.000 km2 Türkiye toprakları aşağıdaki şekilde bölünüyor:

1-) Tarım alanları 300.000 km2

2-) Orman alanları 300.000 km2

3-) Yerleşim alanları 90.000 km2 (Sadece 10 milyon nüfuslu mega kentler, inanç, bilim, kültür, spor ve eğlence alanları)

4-) Diğer alanlar 90.000 km2 (sanayi ve üretim bölgeleri ile diğer akla gelebilecek her türlü alanlar)

Şüphesiz arazinin yapısına göre bu miktarlarda uygun alan bulunamadığı takdirde bu rakamlar değişecektir.

Doğayla bütünleşen eğlence alanları, botanik bahçeleri ve hayvanat bahçeleri orman alanına dâhildir.

İlk etapta 10 mega kentin altyapısı yapılacak. Ülkemizin Anadolu topraklarında, tam ortada batıdan doğuya doğru birbirine paralel üç çizgi halinde mega kentlerin konumu oluşacak. Üst çizgide 3 tane, orta çizgide 4 tane ve alt çizgide 3 tane mega kent bulunacak. Ülke nüfus artışına paralel olarak orta çizginin iki ucunun uzatılması ve alt ya da üst çizginin dışına birer sıra daha konması şeklinde yıllar içinde mega kentlerin yapımı devam edecektir. Yalnız mega kentlerin üzerinde yer alacağı çizgi(hat) biz her ne kadar öyle söylüyorsak da kagıt üzerindeki gibi düşünülmemelidir.

Biz her ne kadar coşkun vatanseverlik duygularımızla Erzurum ve güney doğuda mega kentlerden söz etmişsek de doğunun iklimi soğuk, arazisi yüksek ve düzgün değildir. Güney ve güney doğu sıcaktır. Kıyılara yaklaşamayız; zaten Karadeniz kıyılarında arazi yerleşime uygun değildir.

Yeniçağda kıyılar yerleşime kapalı ve güvenlik gerekçesiyle sınırlara yakın yerleşim yeri düşünülmüyor. Bu durumda sorunsuz ve yerleşime uygun İç Anadolu ve uygun iklim şartları nedeniyle Ege, Marmara bölgeleri (Trakya hariç) Mega Yerleşim Modülü olacaktır. Trakya’yı yerleşime açmak toprağa ve doğaya ihanettir. Tamamen sulu tarımın yapılacağı bu bölge tek başına ülkenin ihtiyacını bile karşılayabilir. Deprem riski ülkemizin her yerinde zaten hemen hemen aynı. Deprem olmayacak bir yeri bulmak için Venüs gezegenine gitmemiz lazım ki o bile garanti değil. Ülkemizin geniş coğrafyasında belki daha az deprem olacak yerleri buluruz ama bu takdirde de şehirlerarasında 1000–1500 km mesafe olur ki bu bizim hiç istemediğimiz bir şey.

Aslında kentlerin hepsini Konya’ya bile yapabiliriz. Buğday ambarı olması da önemli değil; yeter ki sudan haber ver; bizde ne buğday ambarları var. Lakin bu bakış açısı ülke yerleşim amacına uygun değil. Bahçemizin kenarına yakın olmalıyız ki kollayıp gözetelim. Yani halkımız ülkemizin boydan boya iç kesiminde oturacak ve kuzeye, güneye, dağlara, denizlere âdemin çocukları gibi yaşamak için dağılacaklar.

Mega kentlerin üzerinde bulunacağı 3 hat aynı zamanda Anadolu mega ulaşım hatları olacak. Bunları ip gibi çekmek mümkün değil ama kuzey hattı kuzey toprakları ve ormanları, Marmara ve Trakya ile Karadeniz sahillerini, Orta hat bütün iç Anadolu’yu, Ege ve doğu yaylalarını ve güney hat da Toroslar, Güney doğu ile Akdeniz sahillerini genel ulaşım bağlantısına ekleyecekler. Yani demem o ki ülkenin her tarafı yollarla doldurulmayacak. Her zaman gitmediğimiz dağlar, ormanlar ve Tabirler için ana ulaşım hattıyla bağlantılı daha az sayıda ana ve fazla özenli olmayan gezi yolları yapılacak.

Denizlerden arıtılmış sulama suları elbette hayali bir düşünce. Ama ülkemizdeki mevcut su kaynaklarıyla Tabir sistemini kurmamız çok zor. Biz tüm ülkede gürül gürül sulu tarımdan bahsediyoruz. Susuz tarım masrafını bile kurtarmaz. Dönümden 2 yerine 60 ton ürün alan şarlatanların foyası yakında çıkar meydana. Bu rezillikler çıktığından beri ben domatesin tadını unuttum. Malum Tabir sisteminde eğer arıtma teknikleri yeterli duruma getirilebilir ve maliyeti de düşük olursa iki deniz arasında(Karadeniz, Akdeniz) birbirine yapışık, karşılıklı su boru hattı sistemleri 10 km aralıklarla döşenecektir. Ortada bir inceleme araştırma olmadığı ve biz de konuya tam olarak vakıf bulunmadığımız için şimdilik bu konuyu kesin olurmuş gibi yazamıyoruz. Gerekirse ülkemizin mevcut su kaynakları için çalışmalar yapılacak.

Ülkenin neredeyse yarısını kaplayacak olan 300.000 adet tabir (Tarım işletme birlikleri) kıyılar, ormanlar, dağlar, yerleşim yerleri ile diğer yapılaşma alanlarının dışında kalan tüm ülke topraklarını kapsayacaktır. Keza aynı genişlikte orman örtüsü doğudan batıya kuzeyden güneye orman yapısına uygun tüm ülke topraklarını kaplayacak, dağlarımızın ulaşılabilecek en yüksek zirvelerine kadar yeşile boyanacaktır.

Bu anlatılanlar dilek ya da temenni değildir. Her şey milletin kararlılığına ve gücüne bağlıdır. İddia ediyorum; istediğiniz partiyi seçin, istediğiniz hükümeti kurun, hiçbir şekilde bu yazdıklarımızı gerçekleştiremezsiniz.

Anadolu bitkisel devrimini ben çok önemsiyorum. Her taraf çam ve kavak ağacı olsa ne olur? Bitki çeşitliliği çok önemlidir. Her farklı bitki ayrı bir dünyadır. Bu nedenle Anadolu botanik bahçeleri akıl almaz genişlikte çok sayıda, dünyadaki bütün çeşitlerin bulunduğu bitki cennetlerini içerecektir.

Keza orman içi savanaları, milli parkları, vahşi hayvan özel bölümleri, hayvan çeşitlerini üretim ve geliştirme istasyonları ile orman içi on binlerce çok özel dizayn edilmiş eğlence ve dinlence merkezleri gökteki yıldızlar gibi bütün ülkeyi kuşatacaktır.

Boğazlar ve tüm kıyılar masmavi deniz ve yemyeşil doğanın kaynaştığı dünyanın her yerinden on milyonlarca insanın özellikle yazları sağanak olup akacağı sonsuz bir cennet haline getirilecektir.

Balıkçılık Tabir sistemine(çok özellikli havuz balıkçılığı) kaydırılarak deniz ürünlerimizin tükenmesi önlenecektir. Denizler daha ziyada görsel ve gezi amaçlı çok yönlü kullanacaktır. Denizlerimizin, nehir ve göllerimizin özel korumayla kirletilmesi önlenecektir. Tüm sahillerin mutlaka uçsuz bucaksız kumsallar haline getirilmeleri sağlanacaktır.

2.şehir dediğimiz mega kent çevre yerleşimleri inanç, kültür, bilim, sanat ve eğlence birimleri olarak planlanmıştır. Kare şeklindeki kentin 4 ayrı tarafına 4 ana konuda yapılanma gerçekleştirilecektir. Bu o kentte yaşayanların başka bir yere gitmeye gerek duymadan istedikleri her şeyi (kentin yapısına göre) bulabilecekleri ya da yapabilecekleri bir sosyal yerleşim sistemi olacaktır. Çünkü şehirlerin içi sadece ikamet amacı taşır.

Yeniçağda park yoktur; çünkü buna gerek yoktur:

Şehir içinde raylı toplu taşıma(mutlaka yeraltından olacak) harici araç bulunmayacaktır. Şehirler malum çoklu hızlı tren sistemleriyle birbirlerine bağlanacak. Ancak şehir dışında sahil, orman ve tabirlere gidişler için nasıl bir sistemle motorlu araç kullanılacağına henüz karar verilmemiştir.

Şehirler arasında hava ulaşımı ile onlain dünya uçuşları için her mega kent dışında bir yere iki ayrı çok yönlü çok özellikli ikişer adet dev hava limanı yapılacaktır.

Sanayi bölgeleri şehirlerin dışında ana yola yakın olacak.

Ülkemizin uygun yerlerinde kurulacak 10 tane mega kentin biz sadece alt yapısını yapacağız.

Şehirler 10 milyon nüfusa göre planlanacak.

”Yaşam Sitesi” adını verdiğimiz, her birinde 10 000 kişinin oturacağı çok katlı, bloklardan oluşan bir yapı sistemi kullanacağız.

Site blokları bölümler arası açık, 10 kat üzerinden, ortada bir kenarlarda dört olmak üzere beş bölümden oluşur. Her bölümde 10, her blokta ise 50 daire vardır. Daireler ortalama 100 m2’dir.

Bir yaşam sitesi toplam 2000 daire ve 40 bloktan oluşur. Nüfus göz önüne alındığında bir kente 1000 adet site yapmamız gerektiği anlaşılır. Siteler belli bir düzen içinde sırayla yapılacak, Kent kare şeklinde olacak.

Her sitedeki 40 blok enine 5.boyuna ise 8 adet şeklinde yerleştirilecek. Bloklar arasında yeşil alan, hayvan ve çiçek bölümleri ve yürüme parkurları yer alacak.

Site alanı 333 m kenarlı 10 dönüm olacak. Kentimiz de kare şeklinde ve 1000 siteden oluşacağı için her bir kenara 33 site yapmamız gerekir. Enine siteler arasında 140 m gibi çok büyük bir alan bırakılırken uzunluğuna sadece 40m bırakılacak. Her iki tarata yaşam alanlarıyla süslenecek.

Kent içinde yol ve motorlu araç bulunmayacak.

Bir kentin altyapısı derken gözünüzün önüne asla İstanbul’u getirmeyin. Dağların taşların evlerle doldurulduğu plansız, düzensiz belki de uzaylıların çöplük olarak kullandığı geri kalmış bir mahalleye benziyor. En uzak iki noktasının arası 100 km’den fazla. Böyle şehir olur mu?

Oysa mega kente bir bakalım. Yukarıda yazılanlara baktığımızda kentin bir kenarı 10 km olan kare şeklinde olduğunu, 100 km2 alanı kapladığını görürüz. Yani şehrin en uzak iki noktasının arası 15 km ‘yi geçmez. Bu kadarcık mesafelere yeraltından geçmek suretiyle raylı sistemler kurmamız mümkündür. İstanbul’u göz önüne getirirseniz hiçbir şey yapamazsınız. Şehir altyapısı da bu alana göre yapılacaktır.

Elbette zor olan ikinci şehir yani dış şehirdir. Kare şeklindeki kentimizin dört bir yanına eğlence, eğitim-kültür-spor ve inanç birimleri yapılacaktır.

Bu projenin elbette zorlukları vardır. Öncelikle milletimizin %76’sının bu yaklaşıma evet demesi gerekir. Sonra her bir kent için bugünün parasıyla 200 milyar lira gibi bir kaynağa ihtiyaç vardır. Bu nedenle ülke gelirlerimiz iki katına çıkarmak zorundayız. Çünkü bu çalışma devlet tarafından yapılacaktır. Devlet her yıl bütçeden bu iş için 100 milyar lira ayıracaktır. Her kentin altyapısı iki yılda tamamlanacaktır.

Mega Kentler yaklaşımı Türkiye vatanının yeniden yaratılış planıdır. Anadolu, milletimizin yaşam beklentileri doğrultusunda inancın, bilimin, gücün ve çalışmanın birlikte bir bütün halinde ortaya konularak yeniden dizayn edilecektir. Çizgiler kalemle cetvelle değil yüreğimizin kanı ve alnımızın teriyle çizilecektir.

Tüm sanayi tesisleri şehirlerin kilometrelerce dışında olacak. Bütün şehirler dört bir yanı büyük bir orman örtüsüyle kuşatılacak. Yapılaşma kişilerin kendi sorunları. Devlet onların varlığını bildiği için karşılayabilecek durumda olanlar isterlerse peşin ancak en az yarısını baştan ödeyecekler. Diğerleri için inşaat birimleriyle de anlaşarak belli bir taksitle zamana yayma uygulanacaktır. Kişiler için bina inşaat birimlerince yapılacak. Her birim en az bir adet site yapımı için sözleşme imzalayacak. Burada devletin kesin kontrolü var. Çünkü halkın muhatabı direk olarak devlet. Devlet ne kadar aldıysa o kadarını anında inşaatı yapanlara aktaracak. Sitelerin istenen özelliklerde yapılması zorunlu.

Bugünün parasıyla düşünülen daire başı 50 000 lira. Bu Türkiye’nin her yerinde standart. Özellikli daire isteyenler farklarını ödeyecekler. Bunlar çok uzun ayrıntılar. Ben bile yazarken sıkılıyorum. Okuyanlar ne yapsınlar? Ama hepimize böyle bir gelecek lazım. Sadece zaman geçirmek için okuyacaksanız hiç zahmet etmeyin. Okuyup eğer uygun bulur ve kabul ederse onaylamak ve Ağaç Hareketi düzenini bir an evvel hayata geçirmek isteyenler yazılarımı okusunlar. Ben okunmak değil, ülkemin insanlarına faydalı olmak isteyen biriyim.

Ülkemizin her bakımdan zaten güzel olan alanlarına kent kurulmayacak. Sahil şeridine şehirler kurmak kadar akılsızca bir şey olamaz. İnanıyorum ki bu ülkenin aydın görüşlü gerçek vatanseverleri ülkenin en güzel yerlerini köstebek gibi kazarak beton yığınlarına çeviren, yani bir anlamda üç kuruş için vatanı satan alçak tarla farelerine değil Kerim Korkut’a inanacak ve destek verecektir. Sahillerimiz bizim cennet haline çevireceğimiz güzellikler için gereklidir. Denizlerimizi kirleten sanayi bir yana, beton yığınlarının da bu güzelim cennetlere kesinlikle sokulmaması gerekir.

İstanbul Mega Kentlerin herhangi birisi için yerleşim alanı olmayacaktır. Kerim Korkut’un Türk Milletine sözü vardır. Çanakkale ve İstanbul boğazları dünyanın en büyük cennetleri haline getirilecektir. Ankara Mega kent yeri olabilir. Ancak bunun için Timur’un fillerinin saklandığı dev ormanların geri getirilmesi gerekir. Ben on milyon insanımı güneşin alnına koyup burada yaşayın diyemem.

Hizmet üreteceğiniz kişiler istenilen her anda onlara ulaşabileceğiniz kadar yakın olmalıdır. İstanbul valisine sor bakalım Pendik’in en büyük caddesinin adını biliyor mu? Hizmet üreteceğiniz alanın sınırlarını bilmelisiniz. Hizmet üreteceğiniz kişi sayısını ve onların durumlarını, ihtiyaçlarını bilmek zorundasınız. Yoksa işte böyle, yoksul Nazlı kadın sokaklarda açlıktan ölürken altında lüks arabası olana yeşil kart verirsiniz.

Getireceğimiz, geçici olarak adına KOLONİ dediğimiz idari yapılanma sistemi bugünkü il-ilçe-belde-köy şeklindeki idari yapıyı tamamen ortadan kaldırmaktadır.

Her biri 10.000 kişiden oluşacak idari birimler için 1’den başlayarak numaralandırma yapılacak ve her birim her türlü işlemde bu numarayla adlandırılacaktır.

500.000, 1.000.000 hatta 5.000.000, 10.000.000 nüfuslu yerleri yönetmeye, halka hizmet vermeye çalışmaktansa 10.000 kişiden oluşacak idari birimleri yönetmek ve hizmet vermek daha akıllıcadır. Ayrıca bugünkü durumda 36.000 yere hizmet götürmeniz gerekirken yeni sistemde bu sayı 7400’e düşmektedir.

Hizmet verenler nereye, kime ve kaç kişiye hizmet yapacağını bilecektir. Hizmetin kalitesini, miktar ve süresini, müşteri memnuniyetini çok kolay bir şekilde tespit edebileceğiz. Bugün İstanbul’da belediyeler ve devlet kim için hangi hizmetleri yaptığını, halkın bu hizmetlerden memnun kalıp kalmadığını bile bilmiyor.

Kişiler tek tek yerleştirildikleri evlerinde ve çalıştıkları işyerlerinde merkezi kayıtlara kaydedilecekler. Birimin güvenliğini sağlayan profesyonel ordu güvenlik elemanları 10.000 kişiden her birinin nerede ikamet ettiğini ve nerede çalıştığını bilecek. İstenildiğinde kişiye en geç on dakik içinde ulaşabilecek. Şimdi askere götürmek için bile bir genci 3 gün arıyorlar.

Kişilerin kayıtlı adresten güvenliğin haberi olmadan ayrılması mümkün değil. Zaten evlerinin taşınmasını da Taşıma Birimi yapacak. Başka bir yere taşınmak istediğinizde Taşıma birimine haber vermeniz yeterli. Görevliler sizin belirlediğiniz uygun zamanda gelerek evinizi taşırlar. Adres kaydınızı yaparlar. Yeni taşınılan ev resmi kayıtlara taşımayı yapan birim tarafından kaydedilecek.

Bir kişinin ya da ailenin bir ikametgâhı ve bir işi, bir işyeri(çalışan için) olabilecek. Kişinin kayıtlı adreste beli bir süre bulunmaması önemli bir güvenlik sorunudur.

KOLONİ güvenlik açısından devlete suç işlemeye meyilli kimselere bu imkânı vermeme avantajı sağlar. Dar alanda ve belli sayıda insan sizin kontrolünüzdedir.10.000 kişiyi rahatlıkla kontrol edebilirsiniz. Milyonlarca kişiyi asla kontrol edemezsiniz.

Bu durum aslında suçlular için de iyidir. Gerçekte kimse katil olmak istemez. Önceden veya suçu işlerken birileri onu korkutsa, engellese, vazgeçirse elini kana bulamayacak. Ancak devlet sanki onun suçu işleyip katil olmasını bekliyor gibidir.

KOLONİ sistemi güvenlik dışında hayatın tüm alanlarında halka daha iyi hizmet verilmesini sağlar. Başta sağlık olmak üzere adalet, eğitim, belediye hizmetleri, ülke projeleri, yönetim, kişilerin durumlarının takibi gibi çok sayıda devlet hizmetinde bugüne göre olağanüstü kolaylıklar sağlar. Sadece bu şekildeki idari yapılanmaya dönmekle bile hayatımız büyük ölçüde değişir.

MEGA KENT’lerin zaten 10.000 kişiden oluşan her bir yaşam biriminde KOLONİ sistemini uygulamak çocuk oyuncağı olur. Çünkü her yaşam sitesi kendi içinde bağımsız olarak ayrı bir yönetimdir.

Sosyal planlamada ise insanlarımızın inançları, düşünce ve yaşam şekilleri dikkate alınacak. Çok değişen yerleşim formatının en son düşünüleni şöyle:

Bir kent dindarlar, bir kent Kürtler için, bir kent Aleviler ve bir kent de diğer tüm farklı etnik kimlikteki halklar için. Bir kent özgürler için, bir kent dindar olmayan sağ zihniyetli Sünniler için, bir kent dindar olmayan sol zihniyetli Sünniler için. Bir kent özürlüler(kronik hastalar dâhil)için, bir kent fakirler ve bir kent de zenginler için. On birinci kent sanat şehri, on ikinci kent bilim şehri ve on üçüncü kent de spor şehri şeklinde sosyal yerleşim planlaması yapılacaktır.

Yaşam sistemi olarak da bir düzenimiz var. İnsanlar elbiselerinin görünebilen bir yerine ama elbiseyi bütünleyen bir güzellik, bir süs şeklinde işaretler taşıyacaklar. Bunun da en son düşündüğümüz şekli aşağıdaki gibi:

Kadınlar için pembe renk-bekâr evliliğe ve arkadaşlığa açık, mavi renk-bekâr evliliğe ve arkadaşlığa kapalı, ,  yeşil renk-evli arkadaşlığa açık, beyaz renk-evli arkadaşlığa kapalı,  kırmızı renk-dul evliliğe ve arkadaşlığa açık, sarı renk-dul evliliğe ve arkadaşlığa kapalı

Erkekler için mavi renk-bekâr evliliğe ve arkadaşlığa açık, lacivert renk-bekâr evliliğe ve arkadaşlığa kapalı, beyaz renk-evli arkadaşlığa açık, sarı renk-evli arkadaşlığa kapalı,  kırmızı renk-dul evliliğe ve arkadaşlığa açık, kahverengi-dul evliliğe ve arkadaşlığa kapalı

Bütün bunlar insanlara özgürlük alanları yaratmak içindir. Ben hayatımı kendi istediğim gibi yaşamak istiyorum; kimse tarafından rahatsız edilmek istemiyorum. Belirtilen sınırlara uymayanlar bir yıl (1 yıl) hapis cezasıyla cezalandırılırlar. Kimsenin kimseyi hiçbir şekilde rahatsız etme hakkı yoktur. Bu kurallar 21 yaş ve üzeri kadın erkek herkes için geçerli ve bağlayıcıdır.

SONUÇ OLARAK: MEGA KENTLER sisteminde her yaşam sitesi10.000 kişinin yaşadığı KOLONİ adı verilen bir idari birim olacak. İç Anadolu Bölgesinde doğudan batıya doğru uzanan MEGA KENT Yerleşim modülünde yer alan 10 adet (ihtiyaç halinde elbette yenileri yapılıyor) kent ülke nüfusunun tamamını barındıracak. Yönetim ve hizmet üretimi her yaşam sitesi KOLONİ birimi için bağımsız olarak planlanacak. 

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..