Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '14

 
Kategori
Güncel
 

Kömür karasıydı hayatları

Bugün siyaset günü değildir. Siyasetle Soma'yı bağdaştırmanın sırası değildir.

Soma faciası, cam çerçeve kırmak isteyenlerin, taşkınlık için bahane arayanların, "bir şey olsa da meydan bize kalsa" zihniyetinin de günü değildir.

Bugün öyle bir yumruk oturdu ki Türkiye'nin boğazına, yutkunsan da hıçkırsan da bir bardak değil tanker dolusu su içsen de geçmiyor! Türkiye, Soma'daki maden işçilerinin göz göre göre ölümü tatmalarını kaldıramıyor. Türkiye yasta, Türkiye matemde, Türkiye kaybettiklerine ağlıyor...

*

Bilir misiniz, ne demektir işine giderken eşinle helalleşmek? Hayal edebiliyor musunuz, nasıl bir korkudur ki, "kocam sağ salim dönecek mi?" diye mesai saati bitene kadar gözyaşlarını yüreğine akıtmak? Ne zor dakikalardır, ne bitmek tükenmek bilmez bir mesaidir o maden ocağındaki hayat!

Hiç merak ettiniz mi, bilmiyorum. Oysa ki, acı bir tablo var karşımızda. Ne zaman maden ocağında kaybetsek maden işçilerimizi feryat figan ağlıyoruz ama işler yolundayken kimse yüzlerine bile bakmıyor, maalesef.

Eşimize ulaşamasak, telefonu çekmese, bir saat haber alamasak çılgına döneriz. Sinir, içimizi kemirir. Oysa maden işçilerinin eşleri, tek dertleri eşlerinin evlerine sağ salim gelmeleri... Sabahın en kör vaktinde gidip işe, güneş görmeden çalışan tek meslek sanırım.

Herkes bir gün öleceğinin ve her an ölümün kapıyı çalabileceğinin farkında fakat maden işçisi her mesai saatinde hepimizden yakın hissediyor, ölümün soğuk yüzünü. Ekmek parası için yerin metrelerce altındasınız. Ramazan aylarında ezanı bile duymuyorsunuz ki güneşi nereden göresiniz? Söylesinize, hangisinin eşi yapabilir "telefonun neden kapalıydı?" şımarıklığını...

Bizler daha -1 -2 lerdeki dairelere burun kıvırırken, maden işçileri her mesai saati öncesinde hayatla vedalaşıyor. Bizim "ne zor hayat" diye hayretle bakıp, köşesinden seyirci kaldığımız bir yaşama, onlar alışmaya çalışıyor. Hatta alışmak zorundalar. Yaşamak için, evlerini geçindirmek için, ekmek parası için kömürün karasını yakından görmek zorundalar!

Kömür karası bir hayat, maden işçisinin hayatı. Yerin altı bizim için ölüm, karanlık, tehlike, börtü böcek demek. Fakat onlar için mesai, ekmek teknesi, maden demek... Okuduğum bir röportajda, Zonguldak'ta maden işçisi olarak çalışan bir işçi şöyle diyordu "Gidip dönmemek var... Bizde mesaisi bitene geçmiş olsun derler!"

Kelimelerle nasıl tarif ederiz bu yangını, bilemiyorum. Kelimeler, maden ocağında çıkan yangın sonucunda eşinin vefat haberini alan kadının feryadını tarif etmeye yetmez ki... Cümleler, yaralı maden işçisinin kir pas içindeki halinden utanıp "çizmelerimi çıkarayım, sedye kirlenmesin" deyişinin karşısında düğümlenip kalır ki... Maden ocağında, o can pazarında eşini, evladını, kardeşini, abisini, komşusunu arayan insanların ciğer yangınını yazarak, çizerek gösteremeyiz ki...

Tedbirsizlik miydi, ihmal mi bilmem ama şu bir gerçek ki, ölümün hiç bir türü "tatlı" değildir. O nedenle onca maden işçisi şehidimizin ölümüne "Karbonmonoksit oksijenden daha hafiftir, yukarı çıkar. Çok iyi bir intihar yoludur. Çok tatlı bir ölümdür " denilemez. Sayın Prof. Dr. Orhan Kural, bu gafınız ile ilgili inşallah özür dilersiniz. Yoksa profesör olmakla olmaz bu işler!

Başın sağ olsun Türkiye!

 
Toplam blog
: 37
: 219
Kayıt tarihi
: 05.10.12
 
 

Anadolu İletişim Meslek Lisesi & Radyo TV mezunuyum. Özel bir radyoda çalışmaktayım, köşe yazarlı..