- Kategori
- Aşk - Evlilik
Kör biri ile evlenmek mi?
Halis Kuralay doğuştan kör olarak dünyaya gelir. Altı çocuklu bir ailenin son çocuğudur. Görme engelli olduğu için okula alınmaz ama babasının uzun uğraşları sonunda İstinye Körler okuluna alınır. İstinye’de başlayan eğitim hayatını Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji ve Psikoloji bölümünde sürdürür.
Halen öğretmenliğini sürdüren yazar evli ve üç çocuk babasıdır. Kör birinin evlenmesi yadırganırken o, bütün eleştirilere rağmen evlenir. Evet, evlenir, hem de kör olmasına rağmen. Üstelik gören ve fiziki kusuru olmayan bir bayanla. Bunu yaptığına göre bu bayan sıradan bir insan olmasa gerek.Yoksa acıma duygusu aşırı mı kabardı?.. Bir insan acıdığı için biriyle evlenir mi? Çok mu sevdi? O kadar insanın arasında bu bayan sevmek için neden kör birini seçti? Yaptığı bir hatadan dolayı kendine ceza mı vermek istedi? Hangi ceza ömür boyu çekilir ki? Ya da kendine çok çok güvendi. Bu tür sorular insanın aklına gelir de diline gelmez mi? Elbette soranlar olmuştur. Bu ‘neden’ sorusu her şeyi kapsıyor zaten. Bir defasında ‘Kendine bunu mu layık gördün?’ diyenlere şu muhteşem cevabı verir ve ‘Acaba ben ona layık mıyım?’der… O halinden memnunken, rahatsız olmuyorken, bulunduğu toplum bu durumdan rahatsız olup, yadırgıyor…
Kör biri ile evlenmek mi? Nasıl olur? Diye soruyorum kendime. ‘Neden olmasın!’diyemiyorum. Halis Kuralay‘ın evlendiğini öğrenince, “Belki o bayanın da bir özrü vardır, ” diye düşündüm: Ya topaldır, ya o da görmüyor, ya sağır… Yani kusur aradım ama bulamadım. Tam tersi noksanlık yerine fazlalık buldum. Bu bayan da kendisi gibi Boğaziçi Üniversitesi mezunu ve fiziki olarak ta gayet sağlıklı…
Bu bayan çevresindekilerin ve ailesinin bütün karşı çıkmalarına rağmen, kör biri ile evlenmeyi kendi istiyor. ‘Bu olayda mantık aranmaz, mantık evliliği böyle mi olur?’ derim, ama o bayan kendine yol çizmiş ve iki gözü görmeyen bir adamla hayatını birleştirmiş. Cesaret ister böyle bir şey. Bilerek böyle bir yola girmek kimilerine göre çıplak ayakla ateşin üzerinden yürümek gibidir. İnsan bilerek kendini ateşe atar mı? Deyip aklından şüphe ederler insanın…
Aklı başında biri, evleneceği insanin özelliklerinde ‘Kör olsa da olur, ’ diyemez. Aslında toplumumuzun evliliğe bakış açısı genç kızlarımızı da etkiliyor. Evlendiği kişi kör olmasa bile ‘Bununla mı evlendin?’ deniyor. Yani her türlü memnuniyetsizlik genç kızları daha seçici olur hale getirdi. Bırakalım kör olmayı gözlük kullanmak bile evliliğe engel olur hale gelmişken, bu bayanın yaptığı evlilik de neyin nesi? ... Bir de üç çocuk sahibi oldular. Kendine yetmeyen bir insan çocukları ve eşi ile birlikte dört kişiye nasıl yetecek? ... Bu durum hem çocuklara zor, hem de o bayana… Kendine yazık etmiş diyemiyorum. Evet, dış görünüş böyle iken bir de o bayanın iç halini sorgulayacak olursak, belki de başka manzaralar ile karşılaşırız. Bir yandan böyle bir adam ışıktan, renkten bihaber, bir yanda üç çocuk, bir yanda çevredekilerin olumsuz tepkileri… Kendim ettim kendim buldum misali, bu evlilikten acaba bu bayan ne buldu?
Bir de Halis Kuralay’ın eşine aynı soruyu sorsak, o da bize ‘Hayır eşim görmüyor ama ben mutluyum, ’ der. Yani iş görmekle bitmiyor. Diğer bir deyimle, görmek her şeye yetmiyor. Çoğu bayanın bulamadığı mutluluğu, o bayan nasıl buldu?
Kimi bayan, “Eşinin işi yok” diye sorunlu bir evlilik yaşarken, kimileri çocuğu olmuyor diye sorunlar yaşar. Kimileri de eşinin cahilliğinden ve kabalığından yakınır. Kimileri hiçbir sorun olmadığı için o yuvadan tat alamaz ve terk edip gider. Halis Kuralay’ın eşi böyle sorunlar yaşamadı. Çocukları var, eşinin işi var, eşi cahil değil, üniversite eğitimi almış, son derece kibar, tek sorun görmemek ve o da hiç sorun olmamış zaten. Diğer bayanlar kendi durumlarını göremeden, o bayana ‘Neden kör biriyle evlendin? Mutlu musun?’ diye sormayı ihmal etmezler. Acaba görmek çok mu kutsal bir şeydi? Gören bir adamla evlenmek her şeye yetiyor muydu? Peki kalp gözü kör olanlarla evlenmek, ya da insani duyguları körelmiş biriyle evlenmek, aynı şey miydi? Hayır değildi. Demek ki, “Görmek eşittir mutluluk” demek değildir.
O bayanın gözüyle Halis Kuralay’a bakabilirsek, o, belki de onun kör olduğunun farkında bile değildir ve ‘Her şeyi o görür ve her şeyi o bilir, ’ der. Eşinin sarrafı olmuştur artık. Halis Kuralay altın ise, sarrafı da eşidir tabi ki…
Kendime soruyorum ben olsaydım kör birini kabul eder miydim?.. Önce ‘Hayır!’ diyorum. Sonra biraz düşününce ‘Acaba nasıl olur?’ diyorum. Bir süre sonra, “O kişiyi de Allah yarattı, onu kabullenmek Allah’ı kabullenmektir, ” diyorum ama yine de evlenmeye cesaret edemiyorum. O cesaret etti, o evlendi ve o mutlu…
O Polayanna değil, mutluluk oyunları oynamıyor. O tamamen gerçek ve pişmanlık denen bu yemek, onun evinde pişmedi, kimseyi yakmadı. O toplumun Robinsonlar’ını keşfeden bir insan… O şikayet konusunda etrafındakilere taviz vermedi. O böyle bir evlilik yaptığı için suçlu değil, hatta mükafatların en büyüğünü hak ediyor. Asıl onu aciz görüp acıyanlar suçlu…
Evlendiğiniz kişi gözlerini sonradan kaybedince bu evlilik biter mi? Allah verdi, Allah aldı. Herkes kendi kaderini zaten yaşıyor, ama kör, ama sağır, ama topal… Gören insanlar ölümsüz, can vermeyecek, diye bir kaide de yok. Bedenimiz de bize emanettir. İslamiyette görmeyen gözü ateş de yakmaz, harama bakmadığı için. Her insan gibi onlar da sorguya çekilecek. Fark aramak, tabiri caizse torpil aramak, doğru değil. Onların da nefsi var, onlar da severler, onlar da evlenirler. Ama kabullenilmeyen, en çok tuhaf bakılan ve yadırganan şey onlarla evlenen insanlarda hiçbir kusurun olmayışı… Bir türlü layık görülmezler…
Kör bir insanla aynı evi, aynı odayı paylaşmak kabul edilir şey değil zannediyordum. O seni görmüyor, güzelliğini görmüyor, sessizce ağladığında o bunu bilmiyor. İster istemez konuşmalarında, görme organı ile ilgili kelimeler kullanamazsın. Sanki o körse, sen de körsün. Sen gördüğün için yalnızsan, o da görmediği için yalnızdır. Evlilik bu mu? Hayır, bu değil. Evlilik; iki can, bir yürektir.
Görünmezlik korkusu ile bayanlar körlerle evlenemez. İnsan insanın en küçük kusurunu görüp büyütürken, unuttuğumuz bir gerçek vardır ki, o da bizim kusurlarımızın dağlar kadar olduğudur. Onlar da bunu göremezler zaten. Bizler, insanların kusurları karşısında “kör olmayı” beceremezken, onlar yeri gelince sağır bile oluyorlar.
Her şeyi görebiliriz ama her gördüğümüzü bilemeyiz. Gören herkes üniversite mi okuyor sanki? Onlar görmekten öte bir şeyi başardılar; Üniversite okudular ve öğretmen oldular. Yani insan yetiştiriyorlar…
Kör biriyle evlenme, “Kişiden kişiye göre değişir, ” diyemiyorum; herkes olumsuz düşünürken.
Bu bayan neden kör biriyle evlendi?...
Masumane duyguların doruk noktasını, insan nefsinin arzularını ezip geçmesini, bu bayanda görüyorum…