- Kategori
- Türkiye Ekonomisi
Kredi kartı borçları

Çiçekli yollarda gittiğin yer, aydınlığa çıkacak anlamına gelmez!
İstiklal Savaşı sonucu Cumhuriyet’le birlikte Avrupa devletleri ile olan ilişkiler, karşılıklı çıkarların korunması ilkesine dayalı olan bir “denge” politikasına doğru yönlendirildi. Dolayısıyla, Avrupa’nın, Cumhuriyet Türkiye’sinden talep edeceği “tek yanlı” bir çıkar söz konusu olamazdı artık.
Yıl 1963…
Ükenin başına hangi büyük kötülükler geldiyse hep bu Eylül ayını ve 12’sini kollamış sanki!
Evet, tarih 12 Eylül 1963 Türkiye, Ankara Anlaşması’nı imzalayarak Avrupa Birliği’nin o günlerdeki ismi olan AET’ye ilk adımını atıyor.
Anılan yıllarda Batılı emperyalizm; daha bugünkü durumuna gelememiş henüz.
*
Diğer taraftan günümüze gelelim:
Tüm tasarruflarımızı, kredi kartı oyunuyla bilinçsizce harcatan, mazlum milletimizin düşürüldüğü oyunu görmemek mümkün değil! Tarım kesimi kredi borçları da hızla artıyor, biliyorsunuz.
– Neden özellikle tarım kesimi Hocam? …
Diye, son derece haklı olarak sormakta Sevgili Ender.
Ender’i sohbetimizin başından hatırlayacaksınız; Yıldız Tekniğin öğrenci kulüplerinden, gençlerimizden biri ve sohbetimizi bitiriyoruz:
Kredi kartlarıyla "cırt-cırt" harcanan, daha kazanılmamış emekli ikramiyeleri, banka borçlarını ödemek, ele güne rezil olmamak için, "kızanların hatırına" satılan kayın pederlerin, kayın validelerin daireleri, tarlaları…
Çift maaş çalışıp zar zor biriktirilen paraların iş bilmez damatlarca, küresel sermayenin "bayilik" oyunlarına kurban edildiği günümüzde tarihi yargılamak adına yeniden mahkemeler kurmak isteyen, radyo, televizyon ve gazetelerde boy gösteren sözüm ona con-con aydınları(!) Küresel sermayenin kuklaları günümüzün Mustafa Reşitlerini, Damat Feritlerini, Şehzade Faruklarını...
Sanırım şimdi daha dikkatle analiz edebiliriz.
Dilerseniz bu sohbetimizi de "fıkra" niyetine alabilirsiniz "sivrisinek" misali...
Umarım her şey daha güzel olacak ve batı emperyalizminin bu defa ki 1838'le başlayan küresel sömürü oyununa o kadar kolay boyun eğmeyeceğiz.
*
Emperyalizmin rüyası, Türkiye'nin Osmanlıda olduğu gibi yine padişahlar halifeler tarafından yönetilmesidir. Çünkü onlar (Sinan Meydan’ın da dediği gibi) “bir milleti kontrol etmektense bir adamı kontrol etmenin çok daha kolay olduğunu biliyorlardı. Nitekim Osmanlı'nın son yüz elli yılında bu durumdan çok ustaca yararlanıp Osmanlı'yı bir sömürge haline getirmişlerdi.”
Türkiye dışında bütün sömürülen ülkelerinin bugün bile emperyalizmin güdümündeki "diktalar" ile yönetilmesinin özelliği işte budur.
Unutmadan; Ortak Pazar için “Onlar ortak olur, biz pazar…”
Şimdi anlayabiliyor muyuz merhum İnönü’yü neden sevmez con-con aydınlar! …
Avrupa Birliğine yana yakıla girmek isteyen Türkiye’nin Gümrük Birliği Anlaşması’ndan sonra düştüğü durumu yıllar öncesinden işaret eden bu sözün anlamı; gümrüklerimizi “tek taraflı olarak asla” açmamamız gerektiğidir. Sözüm ona Batılı dostlarımız, bizi pazar yapıp kendi mallarını satacak, ancak haliyle bizi ortak falan da yapmayacaklardır.
Subaylar resmi kıyafetleriyle gezemez olmuşlar. Erken dönem Cumhuriyet'in iktisat kaleleri KİT'lerden eser kalmamış. Hemen hepsi küresel sermayenin (emperyalizmin) eline geçmiş. ABD sevenler derneği ile AB sevenler derneği çekişmede, BOP eş başkanı olmakla övünmenin yanı sıra OBAMA, hariciye nazırını “hişt hişt gel buraya!" diye çağırmakta. Küresel güç egemen, vatandaş ekonomiden kültüre, emekliden çiftçiye, esnaftan memura, savunmadan eğitime 1918'in esir savaş mağlubu gibi muamele görmekte.
Bırak şimdi şucu bucu olmayı!
Sevgili Öğretmen sormuş; "Yok birleşemeyiz derseniz, evlatlarınıza ne adına bırakacaksınız bu ülkeyi?"
Bunu demek lâzım!