Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '09

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Kriz: Küresel kumarhane

Kriz: Küresel kumarhane
 

“Türev ürünlerin yaygınlaşmasıyla kötü niyetli cin artık şişeden çıkmıştır. Bu ürünlerin ‘zehirli’ olduğu bir krizle belirgin hale gelinceye kadar, türleri ve toplam işlem hacmi artmaya devam edecektir.” (Warren Buffet-2002)

Kapitalizmin temel özelliklerinden biri spekülatif ticaretin emtia ticareti kadar, hatta ondan da önemli hale gelmiş olmasıdır. Bugün en gelişmiş kapitalist ülkelerde ekonomik hayatın kalbi fabrikalarda, tarlalarda, mağazalarda değil borsalarda atar. O gün ne kadar buğday, ne kadar ayakkabı, ne kadar tuğla üretilip ne kadarının tüketildiği konuşulmaz ama borsa endeksinin hareketleri her dakika izlenip yorumlanır.

İnsanlar paranın icadından beri menkul değerlerin ticaretini yapmaktadırlar ancak modern anlamda menkul değer ticareti kapitalizmin gelişmesiyle mümkün olmuştur. Şirketlerin hisselerini borsalarda satışa sunmaları sonu gelmeyecek bir süreci başlatmıştır. Modern menkul değer ticaretinin en basit biçimi bir şirketin halka arz ettiği hisselerini satın alıp ona belli bir oranda ortak olmaktır; şirket kâr ederse sizin elinizdeki hisselerin değeri de yükselir. Ancak borsada işlem gören hisse senetlerinin bu çeşit gerçek değerlerinin yanı sıra bir de spekülatif değerleri vardır. Bu senetleri başkalarına satabilirsiniz. Birileri sizin elinizdeki hisseleri o andaki değerinden daha yüksek bir fiyatla satın almayı teklif eder. Kimse bir mala değerinden fazla para verip zarar edecek kadar aptal değildir; o kişi ya o şirketin o yıl daha fazla kâr edeceğini tahmin ettiği için ya da o hisseleri bir başkasına daha yüksek bir fiyatla satabileceğini düşündüğü için vermektedir o parayı size…

Bu alışveriş biçimi içinde sayısız çeşitte spekülasyon imkânı barındırır. Mesela, hisselerin değeri suni biçimde yükseltilebilir; şirketin ticari sırları elde edilip ona göre pozisyon alınabilir; şirket sahipleri hissedarları yanıltabilir. Bu şekilde, şirketlerin borsada işlem gören hisseleri gerçek değerinden uzaklaşıp bir hayli yükselebilir ya da düşebilir. Bir çeşit kumardır bu… Bu oyunda dönen para miktarı, oyuncu sayısı ve oyun çeşidi arttıkça belirsizlik ve risk de aynı oranda artar. Hangi oyuncunun ne zaman nasıl hareket edeceğini kestirebilmek güçleşir. Bunun yanı sıra büyük oyuncuların oyunu manipüle edip küçükleri avlamaları da o derecede kolaylaşır. Güçlü oyuncular için kolay ve tatlı bir para kazanma yöntemidir.

Son yıllarda hem bu oyunda dönen para miktarı, hem oyun çeşidi hem de oyuncu sayısı olağanüstü biçimde artmıştır. İş, klasik anlamdaki borsada hisse senetlerinin alınıp satılması boyutunu çoktan aştı. Artık beklentiler, olasılıklar, riskler alınıp satılmaktadır. Bankalar tüketicilere kredi vermekte, kredi alacaklarını tahvil haline getirip bu işle uğraşan yatırım kuruluşlarına satmakta, bu kuruluşlar da bu tahvilleri yeniden pazarlamaktadırlar. Bir ürünün ya da bir para cinsinin örneğin beş yıl sonraki olası fiyatı üzerine anlaşma yapılmaktadır. Böylece zincirleme bir spekülasyon ticareti ortaya çıkmıştır. Ortada bir tek gerçek ürün vardır, ama bu ürün üzerinde on çeşit alışveriş yapılmaktadır. “Suyunun suyunun suyu” denen şey buydu. Gerçek hayatta karşılığı olmayan bir paraydı bu. Sistemde oynayan oyuncuların kazanması, bu kâğıtların fiyatlarının sürekli biçimde artması ve oyuna bu kâğıtları satın alacak yeni oyuncuların katılmasına bağlıdır. Bu da bir yere kadar mümkündür. Bir gün mutlaka sistem tıkanacak ve o kâğıtlar gerçek anlamda “kâğıt“ haline gelecektir. Sistemin tıkanıp krizin patladığı anda onları elinde tutanın vay haline! Bu yüzden Amerikalılar bu kâğıtlara “toksik kağıt” dediler.

Üretimle fazla bir ilişkisi olmayan bir alışveriş biçimidir bu… Elbette dolaylı olarak ilişkilidir ancak çıkış değerinden o kadar uzaklaşmıştır ki herkes elindeki kâğıdı aynı anda satmaya kalksa yatırdığı paranın yüzde birini zor alabilir. Gerçekte ortada kâğıtlardan başka bir şey yoktur; üstelik her yeniden satışta alışverişe konu olan şeyin fiyatı artmakta ve bir “köpük” oluşmaktadır. Bu köpük son sekiz-on yılda dünyada müthiş bir para bolluğuna yol açmıştır. Bütün dünyada borsaları yükselten, şirketlerin değerini on katına, yirmi katına çıkaran bu suni paraydı. Bu yalancı refah kaynağı aynı zamanda son dönemde dünyadaki ticareti, tüketimi ve buna bağlı olarak üretimi arttıran temel faktördü. Tam bir kısırdöngüydü. Suni para mal arzını kamçılıyor, üretim kapitalizmin tabiatı gereği kaotik biçimde artıyor bu defa o malların tüketilmesi sorun haline geliyordu. Çünkü yeterince paralı tüketici bulunamıyordu. O sorun da tüketici kredileriyle aşılmaya çalışıldı. Bugün Batı ülkelerinde sıradan insanların çoğunun sadece tüketim malları harcamalarından kaynaklanan kredi kartı borçlarının vadelerinin ortalama iki buçuk yıl olduğu belirtiliyor. Yani birey yeni hiçbir harcama yapmasa eski borçlarını ancak iki buçuk yılda kapatabilecek. Yani insanlar geleceklerini harcadılar. Sistem de onları hem teşvik etti hem de bu yolda onlara yardımcı oldu. Türkiye’de 15-20 taksitle cep telefonu satış kampanyalarını hatırlayın.

Küresel finans krizini tetikleyen de bu çökmeye mahkum olan yapıdır. Sistem tıkanmış, toksik kâğıtlar elinde bulunduranları zehirlemiştir. Görünüşte bu oyunda sadece varlıklarını bu tip yatırımlara yönelten girişimciler kaybetmiş gibidir ancak her şeyin birbirine bağlı olduğu günümüz dünyasında birinin iflası ondan alacaklı olanın da iflasına sebep olarak bir domino etkisi yaratmakta, türev ürün yatırımcısından başlayıp reel sektöre kadar yayılan zincirleme bir reaksiyona yol açmaktadır.

Kolay ve karşılıksız para, aşırı üretim, kolay kredi, aşırı ve borçlanarak tüketim bir saadet zinciriydi. Bu zincir bir gün mutlaka kopacaktı ve koptu. Biz Türkiye olarak finans piyasalarımız yeterince gelişmediği için bu zincirin “toksik kâğıt” halkasında yer almadık. Ancak tüketici hem de üretici olarak sistemde bir yere sahiptik. Ucuz döviz bolluğu nedeniyle ithalat olağanüstü arttı ama bunun yanı sıra ihracatımız da arttı. Biz nasıl Finlandiyalı şirketin cep telefonlarını 15 taksitle çifter çifter satın alıyorsak başka ülkelerin vatandaşları da bizim ihraç ettiğimiz tekstil ürünlerini, beyaz eşyaları ve Fiat’ın, Renault’nun Bursa’da üretip ihraç ettiği arabaları satın alıyordu. Nasıl Türkiye’de insanlar kriz nedeniyle işsiz kalıp cep telefonlarını yenileme imkânını yitirdiyse, başka ülkelerde de bizim ihraç mallarımızı alacak tüketiciler aynı duruma düştü. Bizim krizimiz daha ziyade ihracata dayalı sektörlerin dış talep yetersizliği nedeniyle durması ve onun olumsuz etkilerinin öteki sektörlere yansıması biçiminde tezahür ediyor. Kriz uzayıp derinleştikçe buna toplumsal ve siyasi istikrarsızlık gibi daha birçok yeni faktör katılabilecektir.

Bugün bütün dünya krizden ne zaman ve nasıl çıkılabileceğini tartışıyor ve gerçekte kimse çözümü bulabilmiş değil. Sistem eninde sonunda yeni bir dengede işlemeye başlayacaktır ama birçok şey eskisi gibi olmayacaktır. Burada asıl mesele karar verme noktasındaki aktörlerin aynı kalmasıdır. Yani yeni dönemin kurallarını belirleyen yine sorunu yaratan aktörler olacak. Öyle olduğu sürece de zihniyet değişmeyecek, aynı zemberek bir sonraki krizde boşalmak üzere tekrar kurulacaktır.

Bu zihniyeti değiştirmek için neler yapılabilir? Sonraki yazıda onu tartışmaya çalışacağım.

……………….

Bu konuda girişteki alıntının da kaynağı olan ufuk açıcı bir makale için bakınız: “Fehim Caculi- Zehirli Kağıt Ekonomisi”

http://www.turnusol.biz/public/makale.aspx?id=2433&

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..