Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '10

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Kul Hakkı

Kul Hakkı
 

*




Kanarya sesli kapımız nefes almadan şakıdı. N’oluyo böyle? Hangi çatlak kapıyı böyle çalar ki? Bizim apartmanın giriş kapısını da fotoselli yapmışlar, otomata basınca zankk diye açılmıyor. Zili çalan adamın hareket etmesi lazım. Kültür fizik hareketleri gibi. Amaç insanlara spor yaptırmak, bi nevi sağlıklı yaşammış.


Aşağıya “kim ooo, kim oooo? Kardeşim hareket et, kapı otomatımız son sistem, unuttun mu,” diye bağıttırır illa ki. Hiç de sevmem öyle bağırmaları.

Neyse böyle deli gibi kapıyı kim çalar ki? Baktım bizim Şule. Hayrola ne arıyor burada.
Oysa bugün onun evlilik yıldönümüydü. Onu kapıda görünce aklımdan şu düşünceler geçti: bu romantik yaz akşamında insan gün batımını izler. Gece yıldızların altında oturur falan. Gelip de bizim kapıya abanmaz.
Tabii öncesinde de, kuaföre gidip bakım falan yaptırır. Hani aşırı özenli değil de, sade ama vurucu bi hallere kavuşur değil mi?

Yok. Şule, Hülya Koçyiğit’in önce sağ omzunu, sonra sol omzunu öne doğru attıra attıra koşma şekliyle, içli köfte suratıyla merdivenleri beşinci viteste çıktı.
Beden geride, omuzlar bi sağ, bi sol şanzımanlı arçelik, sağ kolu alnında, bedbaht kadın sıfatıyla benim odaya dalıp, karyolamın üstüne yüzükoyun kapaklanıp, hıçkırarak ağlamaya başladı. Zannettim ki, hıçkırık filmini seyretmiş gelmiş de, beni güldürmek için bu sahneyi tekrarlıyor.

Yok değilmiş. Kadın bi hıçkırıyo ki. İçime fenalıklar çöktü.
N’oluyo Şule Hanım’cım sen yanlış adrese geldin. Bugün evlilik yıldönümün. Bi kuaföre git. Bakım yaptır. Ama bakım yaptırdığın da belli olmasın. Saçlarını hotoz gibi kabarttırmadan, falanfilan.
Cicihanımkontenjanıyla gir beyinin koluna gece bi sunset restorana gidin. Yok bu sıcak havada sunset restoran istemiyor daralırım diyorsan, bi kayanın üstüne oturup günbatımı izleyin. Bi şarap şişesi iki de kadeh alın. Ben mi öğretcem bunları. Aaaa ama…

Mesele de bundan kopmuş ya zaten. Bizimki kuaföre gitmek üzere, tam kapıdan çıkıyormuş kiii, telefon çalmış. Arayan beyi imiş.

Şule - Alo
Hakkı – Merhaba Şule Hanım. Bugün evlilik yıldönümüzmüş. Allah size çoluğunuzla çocuğunuzla nice yıldönümleri nasip etsin inşallah demiş.

Bak yaaa. Adama bak yaaa. Resmen kafa buluyor. Evet yaa, bi de kendisinden üçüncü şahıs gibi bahsediyor. Yüzsüzzz.
Eee sen ne dedin, Hülyakoçyiğit ayyy Şule’cim. Ne dicem:

- Olur eşime iletirim.
- ohhhh çenene, yüreğine, zihnine sağlık canım arkadaşım. Cuk oturtmuşsun…
-Oturttum ama çok içlendim Nil’cim.
- Ne yapacaksın, erkekler böyledir. İnsan türünün magandalıktan sorumlu varlıklarıdır.
- Anlat arkadaşım açılırsın.

Şule vıdıvıdıvıdıvıdıvdıdıvıdıvıdı anlattı durdu. Öff içimi şişirdi resmen. Ne magandaymış bu Hakkı. Ben de onu her şeyin hakkını veren biri sanıyordum.

Allah rahmet eylesin Ahmet Vardar diye bi gazeteci vardı. Köşesine şikâyetler yağar. O da “bana bak gelirsem oraya kulağını çekerim.” derdi
Hakkı benim de arkadaşım ama “Hakkı kendine gel n’oluyo, kulağını çekerim de” diyemem ki.
Ne desem bilmem ki?
Yuh yani Hakkı ayıp ediyorsun fena halde…

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..