Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Temmuz '21

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Kuraklık var, Kuraklık...

Kuraklık var, Kuraklık...

(Köyümün Yağmur Duası)

 

Birkaç gün önce TV kanalın birisinde, "Küresel iklim değişikliği ve kuraklık” konusunu, uzmanlar tartışıyorlarmış. Biraz izledim. Birisi kuraklığın “meteorolojik bir afet olduğunu, diğeri “küresel iklim değişikliği ve kuraklık sorunu aslında aynen pandemide olduğu gibi hayatımıza yeni normaller getirecek” dedi. Bir diğeri ise "İklim değişti diye kuraklık oldu" demek meteoroloji okuryazarlığının azlığının; cahilliğin bir göstergesidir falan filan diye konuşuyorlardı.

 

Baktım konuşmacılar kuraklığı başka isimlerle başka başka tanımlar getirmekle ön planı çıkma derdindeler. O ara elimle kitap aldım hem kitabı okuyordum arada da TV göz atıyordum. Birden köyde 70’li yıllarda bizim köy kahvesinde geçen kuraklıkla ilgili bir anıyı hatırladım.

 

Sizlerin de bildiği gibi son birkaç yıldır kuraklık hayatımıza girdi ve büyük oranda da Türkiye'nin de zarar gördüğü bir süreci yaşıyoruz. Özellikle Anadolu’nun ovalarında birçok tarım ürünü biçilemez hale gelerek tarlada kaldı. İnsanlarımız sulama sorunuyla karşı karşıya kaldı. Kuraklıkla birlikte hayatımıza korona virüs gibi salgınlar girince çiftçilerimiz çaresiz kaldı.

 

72'li yıllarda Acıpayam’ın köylülerine elektrik yeni gelmişti. O yıllarda cereyanlar yetersiz olduğu için elektrikler sık sık kesiliyordu. O yüzden evlerde gaz fenerini yakmak için “gazyağı” bulundurmak zorunda kalınırdı...

 

Yaz aylarının başlarında bir sabah babamla birlikte köyün bakkalından gazyağı aldık. “Karahöyük” Köy meydanında köyün postanesi, köy kahvesi, bakkalı, berberi, camisi meydanlıkta bir aradaydılar. Sabahın erken saatlerinde köy erkekleri köy kahvesinden bir bardak çay içmeleri adetmiş gibi mutlaka köy kahvesinden sabah çaylarını içerler birazda laflarlar sonra tarlalarına işlerine giderdi.

 

Babam bana da kahveden bir çay içte öyle eve git dedi. Babamla köy kahvesine gittik. Kahvenin önüne oturduk. Birkaç yaşlı ve orta yaşlı köylülerimiz vardı. Ben küçüğüm o zaman ilkokula gidiyordum ama okullar kapanmıştı. Yaşlı insanların konuşmalarını, laflarını seviyordum. O senede kış kurak geçmişti de sıcaklar erken bastırmıştı.

 

Kahve önünde oturanların önünde orta yaşlı ayakta gezinen düdenli Veli dayı, elinin birini siper edip gökyüzüne baktı. Sonra yere çevirdi bakışlarını. “cık cık” etti. ”N’olacak bu yıl halimiz” dedi. Sarıların Tahir dayı da “Allah yarattığı kulunun ekmeğini kesecek değil ya! kim acından ölmüş duydun mu sen? O her şeyin vaktini saatini bilir” dedi...

 

Yüreğilli Ali dayı söze karıştı: ”Dün gaysar yolundaydım, tütün çapalayan kadınları acıdım valla! Bunca yıllık tütüncüyüm, hiç böyle kurak gitmedi havalar. Tarlalar demir gibi. Saybaşları da kuraklıktan yarık yarık olmuş. Tütün fidanları desen hiç sorma, boyu bir karış bile olmadan çiçeğe davranmışlar. Bu gidişle eli hamur, karnı aç kalacak gibiyiz. Ettiğimiz masrafları bari alsak olmaz mıydı?” dedi.

 

- Çıkmadık canda umut vardır derler diye konuştu, kahveci Ali dayı: “Cafer hocayı söyleyin de bir yağmur duası yapıversin. Belki içimizden birinin duası kabul olunur da, Allah yüzümüzü güldürür...” dedi.

 

- Köy muhtarı Fareşlerin Mehmet dayı oturduğu sandalyeden; “Cafer hocanın duası kabul olsaydı şimdiye kadar yağmur yağardı. Biz Cafer hocadan medet ummayalım, köylüce bir yemekli yağmur duası yapalım geç bile kaldık. Millet tarlada çalışırken biz de hazırlıklılara başlayalım dedi.”

 

- Muhtar bekçi Ülfet’i döndü “minareden bi dellal ünle bütün köylü duysun, Cuma günü Cuma namazından sonra herkes Pazar yerine duaya gelsin.” dedi. Sonra ekledi “Köylüden erzak toplanacak onu söylemeyi unutma ha” dedi…

 

Bekçi ülfet dayı ben daha çayımı bitirmeden minareden Cuma günü Pazar yerinde yağmur duası yapılacak herkes gelsin! Duyduk duymadık demeen ha!” diye bir kaç defa ünledi...

 

Bekçi Ülfet tellalı devam etti: “Ev ev dolaşılcek. Bütün köylüden erzak toplancek. Herkes evinde bulunan yiyecekleden ne vasa keşkeklik aşurelik buğdey, tuz, yağ fasulye, nohut, bulgur, soğan, odun, kazan vemesi duyurulur” diye tellalı tekrarladı…  

 

Köyün ileri gelenlerinden Necati dayı Muhtar Mehmet dayıya, “Enişte keşkeklikler ve etlik için iki kuzuda benden” dedi.

 

- Necati dayı sabah koyun gütmeden elen çoban Avşarlı Ahmet’i, “iki kuzuyu kaça vecen” dedi.

- Oda, “hayırda paranın sözümü olur. Birinin parasını ve, biride benden olsun” dedi.

- Kebapçı Kedi Veli “iki kuzu goca köylüye yetmez bi kuzuda benden” dedi.

- Tahtacı Ahmet dayı “fasulye ve nohut aşı etli yağlı olsun bi kuzuda benden” dedi.

- Kasap Veli dayım da “hep yağlıdan gittiniz bi kara tekede benden” dedi.

 

Muhtarın yüzü gülmeyi başladı. Muhtar Mehmet dayı “Ole bu köy dokuz köye doyurur ver Allah’ım ver, Yağmur ver diye ayağa kalktı bağırdı…

 

- Bu esnada iri yarı olan cüssesinden dolayı Kamyon lakaplı Ahmet dayı geliverdi kahveyi.

- Cambaz Uzun Mahmut, “kamyon Ahmet’i”, dellalı duydun mu? dedi.  

- Oda “duydum, kim ne vedi diye sordu”. Muhtarda “sen vecen dört kuzu bi teke va ortada” dedi.

- Kamyon Ahmet, “benden bi sarı koyun olsun emi” dedi.

- Sonra “Mamut sen vedin” dedi ona. Oda bene bişe galmadı deyince “ole uyanık helvanın yağı unu da senden ha bak” dedi.

 

- Muhtar oradakileri de “sizde garılarınızı bol bol ekmek yaptırın unutman ha” dedi. Çekiş başların Hasan Hüseyin dayı muhtar “iki fırın bazar emeği de benden muhtar” dedi.

 

Dört beş gün sonra yapılacak yağmur duası on beş dakika gibi kısa bir zamanda planlana verdi.

Ben çayımı içip kalktım eve giderken köyün tokat içi mahallesindeki kadınlar  “Ana duydun mu? Yağmur duası yapılacakmış diye birbirleriyle söyleşiyorlardı. Kimisi de çocuklarını, biz evde yokken gelirlerse “Erzak toplamaya gelenlere evde bulunanlardan birer parça mutlaka verin” diye tembihliyorlardı…

 

Nihayetinde o sene Karahöyük Pazar yerinde çoluk, çocuk, büyük, küçük kalabalık bir şekilde bol keşkekli, bol yemekli güzel bir yağmur duası yapıldı. Yemekler yenip Yağmur duası yapılırken gerçekten güzel bir yağmur yağdı, herkes o yağmurda ıslandı.

 

O yıllarda bir yıl kuraklık yaşadık. Şimdi yağmur duası falan tamam, ama birkaç yıldır doğru dürüst yağmur yağmıyor, barajların su seviyesi düştü, birkaç aylık suyumuz kaldı durumları, haberleri, yorumları sık sık yapılıyor…

 

Tedbirle afete karşı durulmaz denir yanlış bence buz söz. Aslında afete karşı zaten hiç durulmaz. Zamansız yağan yaz aylarındaki aşırı sağanak yağışları afete, felakete dönüştü.  Doğanın dengesi bozulunca da böyle oluyor… Dünya gündeminde son yılların en büyük sorunları arasında küresel ısınmaya bağlı yaşanan kuraklık ilk sıralarda yer alıyor sizde bu konuları sık sık duyuyorsunuz.

 

Bana sorarsanız bunun en önemli nedeni “Başta sera gazları, plansız şehirleşme, yeşil alanların azalması özellikle orman alanları sürekli zarar görüyor. Toprak yüzeyin betonlaşması nedeniyle su toprak altına geçmeden akıp gidiyor. Eskiden yağış fırtınası olurdu günümüzde toz fırtınaları olmayı başladı. Bunlar kuraklığın işareti.”

 

“Artık dünya her yıl gittikçe daha fazla ısınıyor ve bu ısınmanın sonucunda küresel iklimde çok ciddi değişiklikler meydana geliyor. Türkiye'nin her bir tarafında kuruyan, göller, baraj haberleri, tarımda kuraklık nedeniyle azalan rekolteler, deniz salyası, balçık gibi çevre kirliliği kaynaklı sorunları her gün söyleniyor artık. Ülke olarak su kaynaklarımız çok fazla değil, kaynakları sınırlı yönetme durumumuz var. Özellikle yer altı sularımız çok daha hassas yönetilmesi gerekiyor. Su sorunu çok daha ciddi boyutlara gelebilir diyorum…”

 

Bir süre daha hava durumunu takip ederek bekleyelim bakalım; belki yağış mevsimi değişti, kışın değil yazın yağacak yağmurlar...

 

Bol yağmurlu günlerimiz olsun…

 

Recep ASLAN

 
Toplam blog
: 30
: 411
Kayıt tarihi
: 18.01.18
 
 

Denizli Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünden emekli. Denizli'de Merkezde Yaşıyor. ..