Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '09

 
Kategori
Güncel
 

Kurumlar, "cunta"lardan arınıyor mu?...

Kurumlar, "cunta"lardan arınıyor mu?...
 

Milliyet.com.tr'den..


Cunta, kavramını biz genellikle sadece askeriye için kullanırız; ama işin aslı öyle değildir. Devletin tüm kurumları içerisinde "cunta"lar bulunur.

Bunlar, o kurumun gücünü, itibarını veya imtiyazını kendi şahsi veya ideolojik amaçları doğrultusunda kullanan kliklerdir. Kendileri için çalışırlar ama işi kurumun işiymiş gibi yansıtırlar.

Son yıllarda ortaya çıkan belgeler, askeriyedeki "cunta"ları deşifre etmesi bakımından, Türkiye için tarihi bir dönüm noktasını işaret ediyordu. Ama bu tarihi dönüşümün sadece askeri cenahla kalmayacağı, diğer tüm kurumlarda da "cuntalaşma" nın önünün kesileceği anlaşılıyor.

Millet ve devlet arasına giren bu "cunta" gücü, belli bir ekip işi olduğu için, sürekli millet nezdinde devletin itibarının aşınmasına neden olmuştur. Çünkü, cuntacılığın karekterinde, "devlet benimdir" anlayışı hakimdir.

Hangi kurumda olursa olsun, cuntaların işi ve bir bakıma hedefi, halkın oylarıyla iktidara gelen siyasi gücü, "güçsüz" bırakarak, onların güçsüzleşmesinden doğan boşluğu kendilerinin doldurması olmuştur. Biz, buna kısaca "siyasallaşma" diyoruz.

Cuntaların "siyasallaşma" çabasının en mahzurlu olduğu yer de, hiç kuşkusuz yargı erkidir. Yargısı siyasallaşmış bir ülkenin huzur ve sükun bulması, insanlarının güven içinde olması mümkün değildir.

Yargıyı siyasallaştırma çabası içinde olan ya da söyledikleriyle, yaptıklarıyla bu izlenimi verenler, yargı için taşınması zor bir yük haline gelebilirler. Böyle bir tehlike belirdiğinde, Yargı'nın yapacağı kendi sırtında oluşan bu "kambur" dan kurtulmasıdır. Aslında tüm kurumlar için geçerli bir durumdur bu..

Siyasi iktidarlar gelir, geçer... Ancak, Yargı gibi ülke insanın son dayanığının siyasetin güncelliğine kapılması, ister istemez yargıyı aşındırır. Yargının aşınması devlete güvenin aşınması demektir.

YARSAV eski başkanı Eminağaoğlu, siyasi iktidara karşı açık bir savaş veriyordu. Kanun dışı örgütlenmelerle kola kola girmiş, adalet ve hukuktan yana değil, belli bir "örgütlenme"den yana tavır sergiliyormuş gibi görünüyordu.

"Yargı bağımsızlığı" gibi, son derece önemli ve gerekli kavram, Eminağaoğlu'nun ağzında, siyasi iktidara karşı güç kaynağı olarak kullanılıyor gibiydi. Oysa, "yargıçı" bağımsız olmayan yargının bağımsız olması mümkün değildi.

Sayın Eminağaoğlu, yargı bağımsızlığıdan söz ediyordu ama kendisi, devletin verdiği "üst kimliği" siyasal amaçlarına alet ediyor izlenimi veriyordu. Yargı, yargıçın nazarında sevimsizleşiyor ve halk nezdinde itibar kaybediyordu.

Yargı her halükarda bağımsız olmalıdır. Hem de her şeyden bağımsız olmalıdır. Siyasi görüşlerden, dini akidelerden, ideolojilerden ve "devletin bekası" gibi her kılıfa uydurulabilecek dayatmalardan mutlaka bağımsız olmalıdır.

Yargı, sadece hukukla ve adaletle bağımlı olmalıdır. Bu ülkede yaşayan her fert şundan emin olmalıdır; dinim, mezhebim, meşrebim, siyasetim ne olursa olsun, haktan ve adaletten yana bir yargıya muhatap olurum; suçum ne olursa olsun!...

Yargı mensubu bu anlamda "emin" kişi olmalıdır. Bütün angajmanlarından kurtulmuş, sadece hakkı ve adaleti gözeten "emin" bir kişi...

Ancak o zaman güven içinde olur ve ancak o zaman kendi ülkemizde kendimizi "hür ve bağımsız" addedebiliriz.

YARSAV'ın son seçimi, vatandaş olarak bizlerin içini rahatlatmıştır. Yargı, bir kambur gibi taşımak zorunda kaldığı bir yükten kurtulmuştur.

Hayırlı, uğurlu olsun!...

 
Toplam blog
: 1645
: 822
Kayıt tarihi
: 19.01.08
 
 

Edebiyat, kamu yönetimi ve gazetecilik tahsili... 27 yıllık eğitimcilik hayatından sonra emeklili..