Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '18

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Kuyu Kazanlar İçine Düşebileceklerini Göremez mi?

Hayat Oyunlar Oynar mı?

En şanslı insan kime denebilir?

Aç ve açıkta olmayan? Akıl ve beden sağlığı yerinde, işinde gücünde, sevdikleriyle yaşayan?

Bunlar önemli, önemli olmasına da bence hepsinin önüne geçen bir şans var: Hayatın kendisine oynadığı oyunu ölene kadar anlamayan bence dünyanın en şanslı kişisidir.

Hayat neden oyun oynasın ki insana, kendi akışında sürüyor. Hayatın bizle zoru yok elbette ama insanın insanla zoru var. Tüm canlı türleri içinde kendi türüyle zoru olan da biz insanlarız.

Diğer canlılar doğalarının kapsama alanında yaşıyor, karnını doyurmak için avlanıyor, fitne fesat üretmiyor, görevini yapıp benzerlerini dünyaya bırakıyor ve göçüyor. Son derece akışında süren muhteşem düzen…

Ancak insan öyle değil… İnsan insanı avlıyor; hem de büyük zevk alarak. Bunun nedenlerini zekasında, bilinçli varlık olmasında aramak mümkün ama şunu sormak da mümkün: Neden iyiliğe kullanılmıyor bu üstün özellikleri de birbirini aşağı çekmek için seferber ediliyor?

İnsan insanı mutsuz ederek mutlu oluyor. Çevrenize dikkat edin, birisi yere düştüğünde gülmeyen var mı? Ne alaka diyerek kahkahalar atmaya hazırlanıyorsunuz ya… Ya da bilgiç bilgiç söylenip cahil diye yaftalamaya hazırlanıyorsunuzdur. Ben de diyorum ki bu kez bir değişiklik yapıp sadece söylenene odaklanın. Birini düşerken gördüğünüzde gülmüyor musunuz?

Birini düşerken gördüğünde gülmeyi “normal” kabul eden herkes, eline Hitler’in gücü verilecek olsa dünyayı yakıp yıkacaktır emin olun. Herkes kendi içinde filizlenen “insan avı” açlığına dönüp “ben neden böyle hissediyorum” diyerek sorgulamaya başlamadığı ve hissettiği her ego dürtüsünü normal kabul ettiği için dünya kötülükten kurtulamıyor.

Bugün çok eleştirdiğiniz devlet adamları, eğer hayat onları bu noktaya getirmeyip sıradan hayatlar sürmeleri gerekseydi çoğunluk gibi mahallesinde yaşayan, işine gücüne gidip gelen, akrabalarının gıybetini yapan, işyerinde arkadaşının ayağını kaydıran, kendi değerlerini taşımayanlara kin besleyen, düşen birini gördüklerinde kahkahayı basan biri olacaklardı.

Eğer siz sıradan hayatlar sürmeyip bir devletin başına geçme şansınız olsaydı, büyük bir gücün sahibi olsaydınız neler yapardınız? Şu an bulunduğunuz noktadan “düşene gülmekle o aynı şey mi” diyerek kendinize çıkışlar yaratıyorsunuz ama o gücü elde etseniz neler yapacağınızı içten içe biliyorsunuz. Şu an “bir başkasının mutsuzluğundan mutlu olabilen” biri, yarın büyük bir gücün sahibi olsa büyük kalabalıkların mutsuzluğundan mutlu olmayacak mı? Elinde o güç varken bunu kullanmayacak mı?

Bu mudur olması gereken? Varmaya çalıştığım nedir?

Düşen birini gördüğünde gülenle halkına eziyet eden arasında ÖZde hiçbir fark yoktur. Bir akrabasını, dostunu üzerek mutlu olanla halkının yüzünü düşüren arasında hiçbir fark yoktur. Kötülüklerin değişik görünümleridir bunlar ama ÖZde aynı insan ruhunun göstergeleridir.

Sıradan bir hayat sürerken, başka insanları görünümünden ya da sahip olmadığı şeylerden dolayı yargılayıp mutsuz olmalarına uğraşanlar, büyük bir gücü eline geçirebilse ermişe mi dönecek sanıyorsunuz?

Demek ki konu, KÖTÜLÜĞÜ sizin nasıl maskelediğinizle biçim değiştirmez; sadece algılanması farklıdır. Ama temsil ettiği ÖZ aynıdır.

Hayatın oyununun ölene kadar farkına varamamış insan dünyanın en şanslı kişisidir. İçindeki KÖTÜyü görmezden gelip iyileştirmek için çabası olmayan herhangi birinin yaşamınızın bir noktasına teması an meselesidir. Asla elinizde olmayan bir farklılığınız yüzünden, yargılayıp kendilerini mutlu edecek sonuçlara varabilirler. Bunu yaparlarken sizi daha fazla nasıl mutsuz edebileceklerinin hesabına girebilirler. Ve eğer şanslıysanız ömür boyu bu maskelerini anlamadan, yani sizi mutsuz etme mutluluğunu onlara tanımadan yaşarsınız. Aynı, yolda giderken düşen ve bana bakan kimse var mı diye etrafına bakmayan biri kadar mutlu devam edebilirsiniz.

Başkasını mutsuz etmeye odaklı hiçbir sebep masum değildir. Özün ifadesidir çünkü. O an için ancak gıybetle, alay etmekle, başkasının yaşamını çekilmez hale getirmekle mutlu olan kişinin ÖZü ile Hitler’in özü arasında fark yoktur: MUTSUZLUĞUNUN KAYNAĞININ KENDİSİ OLDUĞUNU KABULLENEMEYEN İNSAN.

Bilinç evriminin son hızla gerçekleştiği çağlardayız ve farkındalık geliştikçe insanın kendi içine dönüp kendini tanımasıyla bir olasılık yakalanabilir belki iyiliğe doğru evrilmek için ama bunu kimse kesin olarak bilemez. Benim anlatmaya çalıştığım şu: Her an iç içe olduğumuz insan denen “insan avcısı” varlıkların hayatınızı bir noktada kırmalarıyla aklınızdan geçmeyen yöne kayabilir yaşamınız. Mutluluk ışığı görünmeyebilir tünelin ucunda ve bir ömrü yaşanmamış sayacak kadar kedere boğulabilirsiniz. Peki nasıl oluyor da onca gelecek hayaliniz karanlık kuyunun dibini boyluyor, ne oldu da gülen çocuk masumiyetiniz elinizden alındı?

Söyleyeyim: İzin verdiniz.

Yaşamınızın bir noktasında, bir nedenle, kendinizi açtınız birilerine… Güvenmenin hesabını yapmadınız, ya şuysa buysa demediniz ve hayatınıza KÖTÜLÜK TOHUMU ekmesi için o kişilere izin verdiniz. O kişiler için önemli olduğunuza inanmak istediniz. Başka biçimde düşünme, olasılık üretme beceriniz yoktu.

Ve olmaması gereken ne varsa oldu değil mi? Ummadığınız ne varsa oldu. Hayatınız o noktada kırıldı.

Şimdi asıl soruya gelelim: Bunun farkında değilseniz ne olur? Farkındaysanız ne olur?

Ömür boyu bu oyunun, bu kasıtlı kötülüğün farkına varmamışsanız bana göre dünyanın en şanslı insanısınız. Kabullerinizle kendinize yarattığınız dünyanızda aynı akışta devam etme şansınız var demektir.

AMA…

Bir felaket an gelip de OYUNun farkına varırsanız ne olacak?

İşte her şeyi bitirebilen ya da başlatabilen yer burası: ANLAMAK

Anlama anında karar vermek kolay gibi gelir ama tam tersidir. Birileri hayatınızı kırmıştır ve siz şimdi bunu biliyorsunuz. Onlar gibi olsaydınız zaten büyük olasılıkla aynı hayatı paylaşıyor olurdunuz bir yerinden. Peki hiç beklemediğiniz bu ANLAMA ANI bir şey olmamış gibi geçiştirilebilir mi? Ne yapmalı? Hele hele de siz onlar gibi bir kötülük üreticisi değilseniz.

Bazı sorulara cevap vermek kolay değildir. Özellikle de sadece bir kez sahip olabileceğiniz HAYATINIZA kasti yapılmış durumlarla ilgili olanlarına.

Ve diyelim o şanslı kişi değilsiniz ve OYUNu artık biliyorsunuz. Bundan sonrası o kafanıza üşüşen sorulara vereceğiniz net cevaplarla ancak ilerleyebilir, kimse de sizin yerinize EN DOĞRUYU söyleme hakkına sahip değil. Ama ne yaparsanız yapın “bu hayatın hakkınız olduğunu” unutmadan yapın.

OYUNu bilen için hayat bir kez daha kırılır. Anlama anında kişi çıldırabilir ya da kendine zarar verebilir. Özü kötülük üretmeyen, düşene gülmeyen, başkasını mutsuz etmek üzerine mutluluk felsefesi üretmeyen yapısı varsa yani hayatını kıranlar gibi davranamıyorsa ne yapacaktır?

Dedim ya bu aşama, içinden kolay çıkılamayan bir nokta.

Ama şunu herkes bilmelidir ki, evren üretilen her niyetin enerji karşılığını önünüze getirecektir. Her ekilen mutlaka biçilecektir. Bunun anlamı her kötülüğün aynı kötülükle karşılık bulacağı demek değildir. KARMAnın hayatınıza niyetinizi nasıl yansıtacağını tahmin edemezsiniz ama bilmeniz gereken şudur: Kesinlikle karşılığını alacaksınız.

İnsanı bir yerinden avlayarak mutlu olabilenlar için de hayatın yasaları aynı şekilde işlemektedir. Bazen o oyunların kurucuları öyle dönemeçlere girerler ki, çıktıkları zaman kendi yüzlerine bakacak halleri bile kalmayabilir. Hayatın hangi oyuna HANGİ OYUNLA karşılık vereceğini kimse bilemez. Tek kesinlik, bunun mutlaka olacağıdır. Ve belki de olmaktadır.

Ne dersiniz?

İnsan olmanın insanca yönleriyle mutlu olmayı başaran güzel ruhlara sevgilerimle…

 

 
Toplam blog
: 51
: 197
Kayıt tarihi
: 15.12.17
 
 

Evrensel enerjiler ve kişisel gelişim. ..