Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Nisan '12

 
Kategori
Güncel
 

Laiklik bir yaşama biçimidir

Laiklik bir yaşama biçimidir
 

1947 PULUR KÖY ENSTİTÜSÜ MEZUNLARI,Babam -paltolu- ve Arkadaşları Laik,ulusal,Atatürkçü eğitimciler


İnsanoğlunun bilimin verilerine ulaşması, doğmalardan kurtulması öyle pek kolay olmadı. Avrupa’da 18 . yüzyıla gelinceye değin gelenek ve dinin baskısının eğitimde sürdüğünü biliyoruz. İÖ 3 . yüzyılda Sisamlı Aristarkos yeryuvarlağının döndüğünü ilk kez söyleme başarısını gösterdi. Daha sonraki yüzyıllarda Giardano Bruno dünyanın yuvarlak olduğu görüşünü savunduğu için yakılarak öldürülür. Bruno’nun 1600 yılında uğradığı bu insanlık adına duyulacak utanç  - öldürülme olayı -   o günden bu yana benzer olaylarla yinelenmektedir. İşte Galileo Galile, 1616, 1632 yıllarında iki kez görüşlerini yadsıması için baskı altına alınmıştı . Dünyanın yuvarlak olduğunu, döndüğünü ileri süren bilimadamlarından kimisi öldürüldü kimisi de  - Galileo gibi – bildiğinden caydırılmaya çalışıldı.

Bilim alanındaki bu gelişmelerin eğitime girmesi bir anlamıyla laikliktir. Laiklik, girdiği toplumlarda demokrasiyi doğurmuş, insanların dilediği gibi yaşama şansına ulaşmasını sağlamıştır. Bu nedenle laiklik, diğer bir anlamıyla demokratik bir yaşama biçimidir. Herkesin inandığı gibi yaşaması, demokrasinin kurumlaşarak toplumun bütün kesimlerinde örgütlenmesi, insan için laikliğin getirdiği önemli kazanımlardan biridir.

Copernicus, ortaya koyduklarıyla kendinden öncekilerin bıraktığı yerden bilimsel görüşü savunmuş ve bunları insanlara inandırmıştır. Yeryuvarlağının döndüğünü, gezegenimizin öbür yıldızlar için bir önem taşımadığını, güneş sistemini, bizim samanyolunu, daha başka birçok samanyollarını içine alan evrenin çok geniş olduğunu gözler önüne serdi. Teleskopla gözleyip ortaya koyduğu gerçekler karşısında yeryuvarlağının gelenekçi dinsel açıklamalardaki kutsallığı gitgide azaldı. Tüm olaylar belli yasalar içinde gelişen doğal olaylardı. İşte, bilim adamlarının ulaştıkları sonuç bu oldu .

Bilim adamlarının ulaştığı sonuçları eğitime sokmak için tüm uluslar yüzyılların geçmesini beklediler. Yani eğitimde laikliğin uygulanması öyle pek kolay gerçekleşmedi. Biz ulus olarak bilimin eğitimimize girmesini kuşkusuz Atatürk’e borçluyuz. Atatürk, laik eğitim anlayışını egemen kılmak için  bu eğitimle bağdaşmayan sıbyan okullarını, medreseleri, tarikat ve tekkeleri kapattı. Böylece, laik eğitimle birlikte bilim okullarımıza giriyordu artık. Olayların açıklanmasını bilimsel verilerden öğrenip yaşama geçirecektik. Boş inançlarla yapılan açıklamalar geçerliliğini yitirecekti.

Bilimin eğitimimize girmesine karşı duranlar her zaman olduğu gibi o gün de çıktı. Bağımsızlık Savaşı’nı başarıyla bitirmiş olan Türk ulusunun en büyük şansı, çağını aşıp geleceği gören bir liderin ulusun başında bulunmasıydı. Laikliğe karşı çıkanları, toplumun çağdaşlaşmasını engelleyenleri bir bir susturdu. Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaşlığa ulaşması laiklik ilkesiyle sağlanacaktı. Çünkü bilimden uzak bir toplum çağdaş olamazdı.           

Türkiye  Cumhuriyeti’nin yetmiş yıllık yaşamında laikliğe karşı yer yer  gizli, açık, karşı çıkanlar olmuştur. Cumhuriyet’in düşmanları kendilerine güven duydukları ortamlarda kimi kez boy göstermişlerdir. Bu aymazlar boy göstermekle kalmayıp Cumhuriyet savunucularından can da almışlardır.

24 Ocak 1993 tarihinde acımasızca öldürülen gazeteci yazar Uğur Mumcu laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni savunuyordu. Türk ulusunun bu yiğit oğlu laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin son kurbanı mıydı? Bu soruyu, Atatürkçüler kendilerine sormalıdır.

Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni bağımsızlık üzerinde yükselen altı ilkeyle pekiştirmişti. Laiklik’le birlikte ulusçuluk, devletçilik, devrimcilik, halkçılık ve cumhuriyetçilik ilkeleri çağdaş bir devlet olmamızda temel oluşturacaktı. Bu ilkeler üzerinde boy verecek olan Türk ulusunun ulaşacağı , aşacağı amaç  çağdaş uygarlıktı.

1919 –1922 yılları  Türk ulusu için yeniden doğuştu. Dört yıl süren haklı savaş, ulusal devlete ulaştırdı bizi. Ulusalcılık, etnik kökene dayanmayan, ulusal sınırlar içinde yaşayan, tasada, kıvançta bir olan insanların birliğinin adıydı. Ulus olduğumuzu Atatürk’le kanıtladık. Atatürk’e gelinceye değin Türk’ün tarihinde ulusal devlet yoktur. Bu nedenle, Atatürk için “Türk’ün Atası” deyimi yerinde olduğu gibi tarihsel gerçeğin de kendisidir.

Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nı başarıyla sonuçlandıran Atatürk, uygulanacak eğitimin ulusal eğitim olacağını Sakarya Savaşı’nın sürdüğü günlerde dile getirmesi, kurullar toplayarak önemsemesi bizlere gösterilen bir amaçtı.

Fransız Devrimiyle dalga dalga yayılan ulusçuluğun bizde yeşermesi Atatürk’le gerçekleşti. Bugün geriye dönüp baktığımızda ulusal,laik eğitimimiz yaralar almış, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin savunucuları elleri kanlı örgütlerce öldürülmüştür. Vahlanmalı mıyız, yoksa Atatürkçülerin düşünme, birlik olma zamanlarının gelip geçtiğini durmadan yinelemeli miyiz?

Yazımızın başlığı, “laiklik, bir yaşama biçimidir” diye koymuşuz. Ulusal sınırlar içinde mutlu yaşayabilmemiz, laik düşünceyi toplumumuzun tüm kesimlerinde yaygınlaştırdığımızda gerçekleşecektir. Yaşamımızı biçimlendiren bu gerçek, toplumumuzda yaygınlaştığı oranda mutlu ve güvenli olacağız. Bu böyle biline...

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..