Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '13

     
    Kategori
    İlişkiler
     

    Lanetli cinsiyet: Eşcinsellik

    Toplumda cinsiyet, çeşitliliği kaldıramayan bir konu. Bu bağlamda, cinsiyet ana başlığı altında ancak erkek olmaya izin var. Kadın olmak ise yıllardır süren mücadeleye rağmen henüz ikinci sınıf kapsamında. Tüm bunların yanında, eşcinsellik cinsiyetlerin en lanetlisi.

    Tüketmeye gelince çeşitlilikten bu denli memnun olan bir toplumun, iş kapsamaya, kabullenmeye, tanımaya, sevmeye gelince bu kadar tekillik peşinde koşması ne garip?

    Aslında, eşcinselliği lanetli cinsiyet olarak görmek bir yandan ayrıştırıcı bir bakış. Ancak, öte yandan çok garip bir biçimde de birleştirici. En azından, Türk toplumu için bunun böyle olduğunu söyleyebiliriz. Ülkemizde, eşcinsellik dışında hem dini, hem tarihi, hem politik, hem de sosyal anlamda kolektif bir biçimde lanetlenen başka bir konuya rastlamak zor. Ayrıştırmaya bu kadar meraklı ve merakından mütevellit konuda bu kadar usta bir toplumu tek ‘nefret’ altında birleştirebilen şey ne olabilir?

    Türk toplumunun ‘sevişmeye’ olan bakışı aslında tüm bu nefretin cevabı olma niteliği taşıyor. Toplumumuzda, sevişmek ne yazık ki, hala bir ihtiyaç olmaktan öte, bir tabu. Bireyler sevişmeyi ve onu çağrıştıracak her şeyi konuşmaktan utanıyor, korkuyor, sıkılıyor. Kendi sevişmesini konuşmaktan imtina eden toplum, doğal olarak başkalarının sevişmelerine odaklanıyor. Kah sevişenleri eleştiriyor, kah sevişmeyi kurallara bağlıyor. Erkeğin erkekle, kadının kadınla sevişmesini yasaklıyor mesela. Aksi eğilim gösterenlerin ‘tedavi’ edilmesini buyruk veriyor. Sonra, kadınların sadece evliyken sevişmesini onaylıyor. Bu eleştiri ve kuralların neye ve kime göre belirlendiği ise meçhul. Eşcinsellik de koyulan bu kaynağı meçhul kurallardan birinin kurbanı.

    Toplum sevişmeyi rahatça konuşabilseydi ve sadece kendi sevişmesine odaklansaydı o zaman kimin kiminle seviştiğinin bir önemi kalır mıydı? Başkalarının sevişmeleri önemini yitirdiğinde eşcinsellik çoğunluğun lanetlisi haline gelir miydi? Cevap, açık bir hayır. 

    Aslında, toplum olarak sevişmeye karşı patolojik bakış açımızı düzeltebilseydik tezatlarından da arınmış dürüst bir toplum haline dönüşebilirdik. Örneğin bir yandan, “Biz Mevlana’nın, Yunus’un torunlarıyız, ne olursan ol yine gel!” naraları atıp, sonra da bu gelişi eşcinsel olmama şartına bağlamazdık. “Evlattır neticede. Atsan atılmaz, satsan satılmaz” diyerek, en kötü durumda bile evladı sahiplenmeyi salık verirken, sonra da bu sahiplenmeyi eşcinsel evladı dışarıda bırakacak şekilde sınırlandırmazdık. Her fırsatta eşcinselliği ‘evlerden ırak’, ‘düşman başına’ diye yaftaladıktan sonra, gece yastığa başımızı koyduğumuz ilk anda iki kadının sevişmesini hayal etmezdik. 

    Sene 2013 ve eşcinsellik Türk toplumunda lanetliler listesinde. Bu lanet, ne yazık ki eşcinselleri dışlıyor, yok sayıyor hatta ileri gidip öldürüyor. Daha da kötüsü lanetleyenler tüm bunları kendilerine ‘hak’ sayıyor. Bu sözde hakkı, dinle, siyasetle, ahlak değerleriyle kendince destekliyor. Ancak lanet hep sahibine dönüyor. Toplum olarak her konudaki ayrışmışlığımız, sevgisizliğimiz ve yaşadığımız kaos belki de sahibine geri dönen bu lanetin sonucu.

    Elisa Şahin

    http://kelamerbabi.com

    twitter.com/ElisaSahin

     
    Toplam blog
    : 1
    : 274
    Kayıt tarihi
    : 20.02.13
     
     

    Cornell Üniversitesi MBA 2. sınıf öğrencisi, taze blogger. İkamet ettiğim adres: www.kelamerb..