- Kategori
- Dünya Şehirleri
Makedonya Kralı Cassander emretti: Selanik ülkemin başkenti olmalı!

Rotamı bu sefer çok yakınlara, sınır komşumuz Yunanistan’ a çevirdim. Yunanistan’ı, Mora Yarımadasını, Adriyatik kıyılarını ve İtalya’ nın güneyini kapsayan gezimin ilk durağı olan Selanik’ teyim. İpsala sınır kapısının sonrasında sırasıyla Kavala, Gümülcüne ve nihayet Selanik.
1430 yılında 2. Murat tarafından fethedildikten sonra asırlarca Osmanlı himayesinde kalmış, 1492 de İspanya’nın zorunlu göçe mecbur tuttukları Yahudilere Osmanlı İmparatorluğu kapılarını açmış ve Selanik’te onların yerleşmesine imkân tanımış. Dolayısıyla o yıllarda Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Yahudiler Selanik’te hep birlikte uyum içinde yaşamış. Selanik Makedonya’nın en önemli kültür ve ekonomi merkezi olmuş. Maalesef 1912 de Balkan Savaşı sonrası Osmanlı’ dan Yunanistan himayesine geçen Selanik’te Türk ve Yahudi nüfusta azalma görülmüş, kısa bir süre içinde camilerin minareleri yıkılmış, bazı cami ve sinagoglar kiliseye çevrilmiş, eski Osmanlı evleri bakımsızlıktan yok olmuş.
Selanik, Ege’ nin karşı kıyısında bulunan İzmir’in bir kopyası gibidir derler. Bu acaba doğrumuydu? Evet, Alsancak, Kordon ve Karşıyaka’yı yanımda getirmiş olmam imkânsız. Gerçekten İzmir’ de gibi hissedeceksiniz sizde kendinizi.
Burada görülmeye değer antik şehrin kalıntılarının olduğu açık hava arkeoloji müzesinden, Beyaz kuleden bahsedip, Atamızın doğduğu eve gideceğim.
Beyaz Kule yani şimdiki adıyla, “leukos pirgos” Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa edilmiş ve Avrupa Kıtasında bulunan Osmanlı mimari örneklerinin o en önemlilerinden olmuş. Osmanlı kanunsuz halka eziyet eden başıboş Bizanslıları esir alındıklarında Ege Denizi manzaralı bu kulede hapis cezası verirdi. Yunan himayesine geçtikten sonra kule beyaza boyanmış ancak yüzyıllar içerisinde boya aşınmış ve tekrar doğal rengine kavuşmuş. Yunanistan’ın AB ülkesi olmasıyla birlikte uzunca süren bir yenileme çalışması yapılmış. Ardından 1997 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilmiş. Arkeoloji Müzesi Bizans dönemine ait birçok tarihi eseri ve antik şehir kalıntılarını gözler önüne sermekte. Şehrin hemen orta yerinde bulunan tarihi şehir kalıntıları ise çok enteresan. Bölgenin bu kadar büyük ve zengin bir müzeye sahip olması Makedonya kralı Cassander tarafından M.Ö. 315 yılında burayı başkent olarak ilan etmesinden kaynaklanmakta.
Bilindiği üzere Ulu önder Atatürk Selanik’ te doğdu. Doğduğu, çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği bu tarihi ev bugün Atatürk Evi adıyla müze olarak tanzim edilmiş ve ziyarete açılmış.
Öncelikle şunu bilmenizi isterim ki; Balkan Harbinden sonra, o güne kadar Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın oturduğu ev de Lozan antlaşması hükümlerince Yunan Hükümetine intikal etmiş. Yunan Hükümeti de evi Yunanlı bir aileye satmış. Selanik Belediyesi evin, Yunanlı sahibinden satın alarak Atatürk’e hediye edilmesini de kararlaştırmış törenle Selanik Konsolosluğumuza teslim etmiş. Kapısına su yazı yazılmış;
Türk milletinin büyük müceddidi ve Balkan ittihadının müzahiri GAZİ MUSTAFA KEMAL burada dünyaya gelmiştir. İş bu levha Türkiye Cumhuriyetinin onuncu yıldönümü münasebetiyle konulmuştur. Selanik, 29 Birinciteşrin 1933
Çok kötü durumda olan ev yıkılıp aslına sadık kalınarak yeni baştan yapılmış. Atatürk Evi Selanik’in Aya Dimitriya Mahallesinde, Apostolu Pavlu Caddesinde Türk Konsolosluğu ile aynı bahçede bulunmakta. Atatürk Evi’nin yeni baştan tanzimi için gerekli eşya İstanbul Dolmabahçe ve Topkapı Saraylarından seçilmiş. 10 Kasım 1953 günü törenle ziyarete açılan evin en son düzenlemesi ise 1981 yılında yapılmış. Selanik Başkonsolosluğumuzun da içinde bulunduğu bahçede tipik Türk evi mimarisinde zemini ile birlikte üç katlı bir yapı. Zemin kat üzerindeki birinci ve ikinci katlar dikdörtgen şeklinde kafesli pencerelerden ışık almakta.
Bu güzellikleri yaşadıktan sonra müzeden ayrılıyor, Anıtkabiri her ziyaretimde duyduğum hislerin bir benzeriyle otelime dönüyorum.
Asırlardır Yunanlıların yüzlerinin Anadolu’ya dönük olması Anadolu kelimesinin Yunanca da bereketin doğduğu topraklar anlamına gelmesinden midir? Bilmiyorum.
Otelime vardım. Bir yorgunluk kahvesi içmeyi hak ettim doğrusu. Garson derdimi anlamamakta ısrarlı. Yılların Türk kahvesini, Grek kahve olarak istemezsem bana asla az şekerlimi getirmeyecek. Ne yapayım varsın öyle olsun. Onunla uğraşamayacağım. Erken yatmalıyım. Sabah erkenden karlı dağ yolunu aşacağım ve Adriyatik sahilinde liman kenti olan İgomenitsa’ ya gideceğim.
Gezmek flört gibi, kalıp buraları sevebilirim. Ama gitmem gerek. Yaşanacak, görülecek çok yer var.
Hoşçakalın,
Necati Ekmekçioğlu