- Kategori
- Siyaset
Maliyeti Yüksek ve Maliyetsiz Seçmenler
Bazılarının sevgilerini kazanmanın maliyeti oldukça yüksektir, bazıları da yüzlerce yıllık geleneğe bağlı kalarak, vatanın bölünmez bütünlüğüne inanır, devlet onlar için hala bir babadır, duaları “Allah devlete, millete zeval vermesin” diye başlar ve devam eder, dolayısıyla da beklentileri düşüktür.
Türkiye’de örgütlü toplum olmanın, başta örgütün tepe yöneticilerine olmak üzere getirisi yüksektir. Örgütlü toplum denince akla hemen sendikaları getirmemek gerekir, dini cemaatler, tarikatlar, “masonik örgütler”, aşiretler hatta hemşeri dernekleri bile yüksek çıkar sağlamak amacıyla kullanılabilir. Türkiye’de bu grupların sayısı da azımsanamayacak kadar çoktur. “15 Temmuz bir kez daha göstermiştir ki örgütlü grupların Türkiye çıkarlarına uygun davranmayabileceklerini” kanıtladığından, “Şam’ın şekeri” diyen ciddi bir kesimin diğer gruplardan da soğuduğu, diğer grupları da zaman içinde aynı yapıya bürünebileceklerine dair ciddi bir inanca sevk etmesi sebebiyle diğer grupların da sorgulanması neticesinde yalnız başına hareket etmeyi tercih eden insan sayısı da artabileceğine dair şüphesiz bir çalışma yoktur ancak diğer gruplardan da kopmalar rahatlıkla beklenebilir.
Örgütlü olmanın tek amacı diğerlerine ait payların kendi örgütüne transferini haksız yere sağlamak sağlıklı beyinlerin ürünü olamaz. Bu olsa olsa bir çıkar örgütü, yasal bir biçime dönüşmüş bir yapının hak hukuk ilkeleri, memleket ve üretim, tüketim ilişkileri göz önünde bulundurulmadan hep bana, hep benim grubuma anlayışı sağlıklı bir düşünce yapısı olmasa da birçok örgütün diğerlerinin haklarını da düşünerek sorumlu bir davranış sergilemesi toplumumuz kurumları açısından düşünüldüğünde ne yazık ki, bütünü kapsayıcı olmaktan çok uzaktır. Bu da birbiriyle kenetlenmiş bir toplumda olabilir. Böyle bir toplum; aşağı yukarı ideal bir toplumu aynı zamanda ütopyayı temsile eder; böyle bir toplumda bireyler ve sınıflar arasında birbirlerini rakip olarak değil, destek olarak gören bir anlayış vardır. Aslın ütopyayı temsil eder derken hata yapılmadı, İslam’ın ilk zamanlarındaki adalet anlayışı, sahabeler devri aşağı yukarı böyle bir yönetimi temsil etmesi bakımından nadide örnekler olmasına rağmen; kendilerine Müslüman denilen toplumlardaki ayrışmalar, çatışmalar göz önünde bulundurulduğunda şu anda ütopyadır.
Yakın zamanda bir seçim yaşanacak ve yine örgütlü gruplar, örgütsüz gruplara nazaran çok daha fazla kazanımlar elde etmek için savaş verecekler. Din veya düşünce referanslı toplulukların dahi haklarını elde etme mevzuubahis olunca diğerlerinin haklarını göz önünde bulundurmak konusunda ciddi bir “her koyun kendi bacağından asılır” hasta anlayışına sahip olabiliyorken elbette gelecek iktidar ve yönetimlere en fazla maliyet; örgütlü grupların oylarına kavuşabilme adına bazı ilave haksız haklar devşirilmesi şeklinde ortaya çıkan adil olmayan bir paylaşıma neden olunmasından dolayı haksızlıklara yeniden neden olunacağına dair şüpheler zihinlerden giderilemez. Çünkü toplumun en dindarları, en aydınları dahi şu anda Fatih’in İstanbul’u denetlediğinde esnaftan gördüğü empati ve dayanışma ahlakından yoksundur. Ne olmuştu: Fatih İstanbul’u fethettiğinde esnafı tebdili kıyafetle esnaf ziyaretine çıkmış. Rivayet odur ki, Fatih ilk dükkâna girdiğinde yağ satın almak istiyor. Esnaf komşusunu işaret ederek; ben siftah yaptım ancak komşumdan alınız, Fatih Sultan Mehmet diğer esnafa gidiyor, diğer esnaf da aynı cevabı veriyor. Bu durum uzun bir süre devam ediyor ve Fatih çarşının en sonunda bulunan ve henüz siftah yapmamış bir dükkândan zeytinyağı alabiliyor. Bu yardımlaşmadır, dayanışmadır. Bu durum şu andaki toplumumuza bakınca; aradan “beş yüz altmış beş” yıl geçmiş olmasına rağmen insani, toplumsal değerler anlamında 1453’e göre nerede olduğumuzun anlaşılması bakımından dikkatlerinize sunmak isterim…