Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '16

 
Kategori
Bilim
 

Marks, Nietzsche, Freud, Comte; 3 Hal Yasası

Marks, Nietzsche, Freud, Comte; 3 Hal Yasası
 

İnsanlığa neşter atan 3 düşünür


Yaşadığımız dünyada üç büyük düşünür ellerindeki neşterle insanlığın ruhunu deşip gitmiştir. Marks; neşterini toplumsal yapıya atmış; Tarihsel maddeci toplum analizini geliştirmiş, bir toplumu anlamak için o toplumun altyapı ve üstyapısına bakmak gerektiğini, bir toplumun altyapısının (ekonomik temel) üretim güçleri ve üretim ilişkilerinden oluştuğunu, üst yapısının ise; din, sanat, bilim, ahlak, kültür kurumlarından oluştuğunu söylemiştir. Marx’a göre toplumsal yapıların gelişimi insanların düşünce dünyasını da etkilemiştir. İnsan zihninin maddi dünyayı dönüştürebilecek aktif bir yapı olduğuna inanmış bu yüzdende; sosyal teori oluştururken, insanların içinde yaşadıkları maddi koşulları nasıl etkilediklerine ve onlardan nasıl etkilendiklerine odaklanılması gerektiğini söylemiştir. Bütün teorilerinin kaynağında tüm toplumlarda ortak olan “üretim sürecini” ele almış, tüm toplumların ilk karakteristiği, insanları hayvanlardan ayıran özelliği varlıklarını sürdürebilmek için çevreden yararlanarak üretim yapabilmeleri ve böylece tarih yapmaları sonucuna varmıştır.

Nietzsche Tanrı inancına neşter vurmuş ve hayatı boyunca ulus, devlet, kiliseye başkaldırmıştır. Alman filozof Nietzsche’nin yaygın olarak alıntısı yapılmış “Tanrı öldü” sözünü, Düşünce, Deli’de şöyle ifade etmiştir: “Tanrı öldü. Tanrıdan geriye bir ölü kaldı. Ve onu öldüren biziz. Hala gölgesi beliriyor uzaklarda. Kendimizi nasıl avutacağız, biz katillerin katilleri? Neydi bıçaklarımızın altında ölümüne kan döken, dünyanın sahip olmuş olduğu bu en kutsal ve en kudretli şey: bu kanı kim silecek üzerimizden? Hangi su var bizi temizleyecek? Hangi teselli şölenlerini, hangi kutsal oyunları icat etmek zorunda kalacağız? Fazla büyük değil mi bize bu davanın yüceliği? Buna layık olmak için birer tanrıya dönüşmeli değil miyiz?”

Dinin, kişiliğin değişmesi olarak tanımlayan Nietzsche, aslında tüm bu duygu durumlarının, coşkunluğunun, güç istencinin bir ifadesi sonucuna varmış, Fakat insan, kendinde yeterli güç potansiyelini hissedemediğinden, kendine güvenemediğinden dolayı, bu durumu dışsallaştırarak ve bir Tanrı icat etmiş, demiştir.

Nietzsche, özetle; “Dinin kökeni yabancı olarak insanı sürprize uğratan gücün aşırı duygularından kaynaklanır. Bir organını ağır ve acayip olarak hisseden bir hasta gibi, onun üzerinde bir başka insanın durduğu sonucuna varan naif dindar insan, kendini birden çok şahsa ayırır. Din, kişiliğin değişmesi halidir. Bir tür kişinin, kendi kendisinin karşısında, korku ve dehşet duygusuna kapılmasıdır. Ama keza olağanüstü bir mutluluk ve yükseklik hissidir. Hastalar arasında Tanrı’ya, Tanrı’nın yakınlığına inanması için sağlık hissi yeterlidir.” demiştir.

Freud ise bastırılmış dürtülere atmıştır neşterini. Freud, psikolojide etkili kuramlardan biri olan psikanalizi ortaya atarak, şu tanımlara yer vermiştir.

1. Bilinç Sınıflaması Freud’a göre insanın bilinçlilik durumu iki bölümden oluşur. Bunlar “bilinç” ve “bilinçaltı”dır. Bilinç, farkında olduğumuz yaşantılar alnıdır. Bilinçaltı ise, bilincinde olmadığımız yaşantılar alnıdır.

2.Kişilik yapısı Freud’a göre psişik veya ruhsal yapı üç kısımdan oluşur. Bunlar “id”, “ego” ve “süper-ego”dur. “İd” , insanın doğuştan beri sahip olduğu tüm güdülerinin toplamıdır. İd, sürekli olarak isteklerine doyum arar. İd kişinin temel taşıdır. Ruhsal enerji doyurulma istemiyle içgüdü şeklinde ortaya çıkınca, “ego” devreye girer. Ego, kişiliğin yürütme organıdır. İd’in istekleriyle dış dünyanın (yani süper-egonun) bağdaştırılmasına çalışır. Ego, akılcı mantıklı bir kişilik bölümüdür ve bir anlamda kişiliğin karar organıdır.

Kişiliğin en son gelişen üçüncü sistemi “süper-ego”dur. Süper ego, geleneksel ve toplumsal değerlerin içsel temsilcisidir; kişiliğin ahlaki yönünü temsil etmektedir. Süperego, çevre tarafından onaylanmış ölçütlere göre davranmak ister ve toplumsal yasakları içerir.

3. Psikoseksüel gelişim dönemleri; Freud’a göre yeni doğmuş bebekler farklı aşamalardan geçerek kişiliklerini geliştirirler. Freud bu aşamaları “psikoseksüel gelişim dönemleri” olarak adlandırır. Freud psikoseksüel gelişimi beş dönemde inceler. Bunlar; Oral, Anal, Fallik, Latent ve Genital dönem şeklinde sıralanır. Freud’a göre ilk üç döneme oranla son iki dönemin kişilik üzerindeki etkileri daha azdır.

Freud; İnsanların zihinsel entelektüel gelişimini üç aşamaya ayırır: 1-animizm (mitolojik), 2-dinsel ve 3-bilimseldir. Freud’a göre, Animizm aşamasında insan etrafındaki olayları açıklarken canlı özelliklerini çevresine veya çevresindeki faktörlerin sorumlusu olarak topluluk içindeki kişileri düşünür. Bunun sonucunda olayların temel sorumlusu kabul edilen kişilerde narsizm oluşur. Din aşamasında ise insanlık, Tanrı veya Tanrıların olayların olmasına ilişkin gerçek neden olduklarını düşünür. Bilime gelindiğinde ise insanlık artık olgunlaşmış ve gerçekliği belirli prensiplerle açıklamaya başlamıştır.

Diğer yandan; insan düşüncesinin sürekli gelişmesini ya da ilerlemeyi inceleyen sosyolojiye “dinamik sosyoloji” adını veren Comte, kendi görüş ve incelemelerine göre, insan düşüncesini, dolayısıyla toplumların evrimini yöneten yasasını geliştirmiştir: Toplumlarda, tarih boyunca insan düşüncesi her biri bir aşama olan üç halden geçerek oluştuğu aşamaların sürecini üç hal yasası ile açıklamıştır;

Teolojik aşama:Her şeyin doğaüstü güçlerle (tanrı, tanrıça vb.) açıklandığı aşama. Dinsel düşüncenin öne çıktığı, evrenin değişmez yasalara göre değil, insan gibi canlı ve zeki varlıkların iradelerinin yönettiğine inanılan aşamadır. Bunun ilkel şekli fetişizm; ikinci evresi çok tanrıcılık, üçüncü evresi tek tanrıcılıktır.  1.İnsan, çevresindeki eşyaları, kendisi gibi akıllı ve canlı görür. (putçuluk: fetişizm) 2.İnsan düşüncesi, çevresinde oluşan olayların görünmez varlıklara yöneltildiğini inancına gelmiştir. (çok tanrıcılık: politeizm) 3.Bu görünmez varlıklar tek bir varlığın etkisi altında bulunduğuna inanılan zamandır. (tek tanrıcılık: monoteizm)

Metafizik aşama:Her şeyin doğaüstü ve soyut kavramlar ile açıklandığı aşama. Evreni yöneten artık insana benzeyen akıllı ve canlı bir varlık değil, soyut olduğuna inanılan bir iradedir. Bu dönem  Hıristiyan Ortaçağ Avrupası, Comte'un metafizik haline örnektir.

Pozitif aşama:Her şeyin bilimsel olgu ve olaylar ile açıklandığı son aşama. Pozitif (olgusal) dönem; bilimsel anlayışın ortaya çıktığı aşamadır. Bu aşamada olaylar artık başka olaylar ile açıklanmakta olup, ortaçağın sonunda ortaya çıkmıştır. Pozitifleşme; düşünmenin teolojik ve metafizik öğelerden arındırılması demek olup, önemli olan bilimlerin kullandığı yöntemleridir. Comte, “pozitif” deyimini, yapıcı ve yıkıcı olmayan anlamında kullanmıştır.

Pozitivizm, bilgiye olaylar ile ulaşılabileceğini ve bu bilgileri deneysel bilimlerin sağlayabileceğini savunan felsefi sistemdir. Auguste Comte, 20. yüzyıl düşünce dünyasını önemli ölçüde etkilemiş, pozitivizmin kurucusu olduğu gibi, sosyolojinin de kurucusu olmuştur.

Comte, sadece olguları ve olgular arasındaki ilişkileri araştırmayı savunmuş, bunun da ancak gözlem ve deney ile sağlanacağını söylemiştir. İnsanoğlunun bu konuma uzun yıllar sonucunda geldiğini, toplumun bu bilgi ile ancak yeniden düzenlenebileceğini söylemiştir.

Bilim adamlarına, hem Comte’a hem de bana göre yaşanan çağ, bilgi, bilim çağıdır. İnsanların gelişimi de, bilginin gelişmesine bağlıdır. Bilgiyi geliştiremeyen ve bilgiyi kullanamayan toplumların hali ortadadır. Fakat, Marx, Nietzsche, Freud’un İnsanlığa vurduğu neşter sonucu oluşan yaralar halen kanamaktadır.

Özellikle, Bu üç büyük yara insanlığın geliştirdiği tıp teknolojisinin tedavi edemeyeceği kadar derin, kronik olduğu görünmektedir.

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..