Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ağustos '14

 
Kategori
Deneme
 

Masallar bitti!

Masallar bitti!
 

Serinkanlı bir yaz akşamı, hafif meltemleyen bir rüzgarın ardından oturmuş yazıyorum. Gerçekten yorgunum; nasıl bir yorgunluk ki tarif dahi edilemeyecek türden. Şöyle ki üzerimden bir tren –vagonlarıyla birlikte-geçtikten sonra uyandım ve gözlerimi açtım. Baktım uzuvlarımın çoğu tepki vermiyor. Hareket etmeden tüm dünyayı görebilmek için gözlerime yön vermem gerekiyor ve hatta su içebilmek için bile başkasının yardımına ihtiyacım var. Kafamdan boşanan teri bile yüzümden uzaklaştıramıyorum. Aslında henüz gece bile değil!

“Günaydın…”

“Günaydın”…

Nereden çıktı bu şimdi? Belki de geçmişimden bir sabah; aynı dede, faklı iki zamanda bana günaydın demişti. Zıt yöne gitmemize rağmen benim yönümde iki kez karşıma çıkmıştı, hem de 5’er dakika aralıklarla! Beyaz saçlı, mavi gözlü, tıpkı Assos’un ölen en yaşlı dedesi Hasan dede gibi!

Şu 5 ayda ardı sıra yaşadıklarımı, belki tüm ömrümde bu kadar kompakt bir biçimde, hepsi birden, yaşamamıştım. Yani hayat konusunda bu aydınlanmayı, bu kadar kısa sürede becerebilmem sadece Allah’ın lütfü olsa gerek!

“Beni sevdiğine eminim Allah’ım, bir hata işlediysem af ola!”

Çocukluktan itibaren kurduğum tüm masalların sonuna geldim artık, yani bugün!

Aşkın masal olduğunu defaten –bir şiir olarak- anlatmıştım. Aslına bakarsanız, yaşadığımız her şey masal, belki de varlığımız bile!

Gazetelerde hayatıma dair sevgi kuponu biriktirmek gibi bir şeydi hayatım!

Tam 20 yıl evvel bir kadın, Belek’te bir tatil köyünde bir saat kuyruk bekledikten sonra, ankesörlü telefondan arıyor ve şöyle diyordu bana: “Birkaç gündür bir çocuk görüyorum, akşamları diskoda çılgınca dans ederken, onun senin küçüklüğün olduğunu farz ediyorum. Sen yokken ben hep onu sen diye seviyorum!”  

O zaman serin yaz akşamları vardı, insanlar geceleri ince bir hırka alırlardı yanlarına! Aşkın hepimize gülümsediği yıllardı çünkü gençtik, tecrübesizdik ve son derece hevesliydik ve ya sıra bizde idiyse! Ben o zamanlar kadınların derinine bakamazdım. Gözlerine baksam bile utancımdan satıhta kalırdı bakışlarım! Ne mahcup günlerdi, sanki suç işlemiş gibi ya da altımızı pisletmiş gibi yürürdük. Yani vücudumuza ve karakterimize ait senkronumuzun olmadığı günlerdi. Dolayısıyla cümlelerimizle düşüncelerimiz, bir aşk anında, zar-zor örtüşürlerdi!  Ve daha çok korkaktık, aşktan ödümüz kopardı ve ya gerçek olursa, o kadar donanımsızdık ki, ne yapacağımızı bilmezdik.

Sevgiyi bile bilmezdik. İnsan sevmek, çocuk sevmek, aşık sevmek arasındaki farkı bir türlü oturtturamadık. Halen bile, ben bile!

Matematikte limit teoremine göre t zaman değişkeni, hayatın sonuna giderken, acaba hayat fonksiyonu bizi gerçekten mutlu-mesut edecek bir bayan y ile tanıştıracak mı? Aşık olmasak da olur, iyi insan olarak, kardeş olarak, hatta dost bile olabiliriz!

Son derece “verici” oluduğum hayatımda, insanlardan talep edersem acaba, ahlakım bozulabilir mi? Ya da ben normal bir insansam, benim de talep etme hakkım, zımnen bile olsa, doğmaz mı?

Bazen sokaklarını süpürüyorum hayatın ve en zorlandığım şey, insanların yerlere, hayatıma, tükürmeleri! Midem kalkıyor, kusmamak için zor tutuyorum kendimi ama yine hayat bu, temiz kalsın diye, o tükürüğü bulunduğu yerden uzaklaştırıyorum!

Evet, tüm masallar bitti. Sorumluluklar hayat boyu iken, kaçamıyoruz hayatımızdan, nereye gidersek, oraya götürüyoruz hayatımızı ve orada bırakmadan, yine geri getiriyoruz.

Ve gerçekten artık masallarımız bitti.

İyi geceler!

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..