Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '16

 
Kategori
Anılar
 

Mayhoş Dede

Mayhoş Dede
 

Mayhoş Dede


Âdem sofra bezi gibi yere serdiği gazete kâğıdını hafifçe silkeledi, buruşturup avucunda sıkarak bir top yaptı ve ayrı bir poşete koyup ağzını bağladıktan sonra sırt çantasın ilmikledi. Ateş yakmada iyi bir tutuşturucu olur diye düşündü. Karıncalar yere düşen kırıntıların kokusunu hemen almışlardı. Kırıntı yiyecekleri taşıyan karınca dizisini gözleriyle takip edince az ötede çam ağacının dibindeki yuvalarının tümseğini fark etti. Küçükken, daha okula bile gitmezken, karınca yuvalarını bir değnekle eşelediğinde onların minik beyaz peynir toplarını telaşla kaçırmalarını seyrederdi. Şimdi biliyordu ki o minik beyaz peynirler onların daha yumurtadan çıkmamış yavrularıydı.
 
*-Köpüş, demin soframızdan kalkan Hodan Dede nasıldı ama? Sence de dünya köprüsünü aşmış gibi konuşmadı mı? Ağzında diş, başında saç kalmamış ama beyni kristal ayna gibi mübareğin. Yüzünü Mayhoş dedemin resmine benzettim. Böyle ad olur mu? Mayhoş! Olmaz tabi! Takma adıymış; asıl adı İzzettin. Ancak onu hep böyle andıklarından ben de böyle hatırlarım. Ruhu şad olsun. Hele kasketi takınca gün yanığı buruşuk alnı, kısa ve seyrek beyaz sakalıyla Hodan Dede sanırsın tıpkısı Mayhoş Dede. İhtiyarladıkça insanlar birbirlerine benzermiş. Tabi ki biçimsel bir aynılık bu. Keşke Mayhoş dedem de kafasının içindeki cevheri böyle işleme fırsat bulaydı. Anlatılanlara göre rahmetli çok gaddarmış. Tavuklara dadanan porsuğu yakaladıktan sonra derisini canlı canlı yüzüp köpeklerin önüne atmış derler. Belki de o zamanlar bu gaddarlık bile sayılmıyordu. Hele de o devirde insanın insana yaptığı zulme bedenen ve ruhen muhatap olmuş birisi için kendini savunma hakkı bile sayılabilir. Onun zamanı hayatta kalmak en büyük beceri cevheriydi.
 
Mayhoş Dede Birinci Dünya Savaşı’nda cepheden cepheye savaşırken İngilizlere esir düşmüş. Tam on dört yıl sonra geri dönebilmiş. Ne kadarı esarette geçmiş bilmiyorum amma ha savaş ha esaret çilesi… Şimdi bu adam gaddar olmayıp da ne olacak? İnsani duygu, merhamet, vicdan mı kalır onca kanlı savaş ve esaret eziyetinden sonra? Adam cehennemi ölmeden yaşamış. İnsanın insana çektirdiği cehennem azaplarından çıkmış birinin vicdanı tavuklarını yiyen porsuğa yaptığını hak sayacak kadar katılaşmaz mı?
 
 
Yıl 2012; Muhittin amca anlatmıştı. Koca Muhittin der köylü ona:
 
“Vakti zamanında Alman Harbi (İkinci Dünya Savaşı) sırasında milletin nesi var nesi yok devlet el koyardı. Üç kalbur mısır çıktıysa biri devlet stoklarına alınırdı. Bir yaz öyle kıtlık oldu mu sana; millet aç kaldı. Mısır somaklarını öğüttük de ekmek yapıp yedik. Sacın üstünde biraz fazla ısındı mı mübarek tutuşur yanardı odun gibi. İşte öyle bir zamanda bir haber indi köye. Rusya'dan mısır gelmiş adam başına iki kilo dağıtılacakmış. O Rus mısırı uzun uzun olurdu, bizim mısıra benzemezdi. Hemen gittik. Kaymakamlığın önü ana baba günü olmuş. İhtiyaç kâğıdı alacağız. Duyan koşmuş. İğne atsan yere düşmez. Kalabalık bekliyor; kaymakam kâğıt yazacak, köylü gidip depodan mısırını alacak. Öğle olmuş ses seda yok. Kaymakama çıkıp "noluyor Kaymakam Bey" diye sormak kimin haddine? Fakat bizim Mayhoş kalabalığı yara yara kaymakamın kapısına dayandı; 14 yıl esir kalmış adam ne olacak; korkusu yok. Onun arkasına yapışıp ben de vardım kapıya. Mayhoş kapıyı araladı, başını uzatıp kaymakam meşgul mü diye bakacakken odacı buna arkadan bir parmak atmasın mı! Mayhoş da huylu; "ananı..." diyerek bastı küfürü. Kaymakam bunu duyunca odacıya, "attır bu pis ağızlı herifi nezarete" dedi; demesiyle de eline diş budaklı bir baston alıp fırladı kapıya. Kaymakam milletin üstüne bastonla yürüyor, bak hele sen! Şimdi de yürüse ya milletin üstüne? Sıkar biraz. O zaman ha kaymakam ha sadrazam… Neyse, ne diyorduk? Ha, tamam mısır alacaktık. Kalabalık geri geri kaykıldı; ayağın takılıp da o merdivenlerde bir düşsen gittin gümbürtüye. Yok yoluna gazi… Ne bir kişiden korkmaktır bu, ne bir kişinin cesareti hemşerim; devlet korkusu bu, devlet! Neyse uzatmayalım hadiseyi. Kaymakam dönüp makamına oturunca odacı kaymakamın kulağına itiraf eder; huylu olduğunu bildiği için Mayhoş’a şakadan dokunduğunu söyler. Kaymakam odacıya hiçbir şey demeden yerinden kalkıp ciddiyetle yürüyerek aramızdan geçerken hızla dönüp Mayhoş’a bir parmak atmaz mı! Mayhoş gene zıpladı, "ananı..." diye küfretti. Kaymakam hiçbir şey olmamış gibi geçti yerine oturdu. Yalnız o gün bize o parmağın hatırına kaymakam iki yerine beş kilo mısır yazmıştı.”
**
Muharrem Soyek
 
 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..