- Kategori
- Öykü
Mazinin İzinde...

Uçak yavaş yavaş alçalmaya başlayınca, orta koltukta oturan Gül, sağında ve solundaki koltuklarda oturan diğer iki arkadaşının ellerini tuttu. Gözlerini de yummuştu aynı anda.
Birden pencerede bir kuş belirdi ve gagasıyla yavaşça açtı pencerenin camını. Üçü birden kimseye hissettirmeden dışarı süzüldüler yaramaz çocuklar gibi. Gül hemen uçağın burun kısmına geçti, arkadaşları kanatlarda yerlerini aldılar. Tatlı bir rüzgâr üçünün de saçlarını yalayıp duruyordu. Bulutlardan sıyrılan güneş, saçlarına sırmalarını döküyordu. O minik kuş, sürülerini almış yanına, gülümseyerek onlara eşlik ediyordu.
Önce şehrin devasa yeni yapılarına dokundu elleri, sonra yemyeşil ağaçlara. Sevgiyle sardılar birleşen kollarıyla şehri her biri.
Ani bir sarsıntıyla açtıklarında gözlerini, uçak çoktan inmişti özledikleri şehrin topraklarına. Birbirlerine bakıp gülümsediler. Üçünün de kalbi çarpıyordu sevgi ve heyecanla. Kolay değil elbette. Ömürlerinin en güzel ve kocaman bir dört yılını geçirmişlerdi bu güzel şehirde acısı ve tatlısıyla. Hatıralarında ise nedense hep güzel yanları kalmıştı bu şehrin. O nedenle koşmuşlardı yıllar, yıllar sonra ve ilk günkü heyecanla.
Valizlerini alıp servis aracına ulaştıklarında, vakit akşam olmuştu. Konaklayacakları otele doğru yol almaya başladılar. Geçtikleri yollarda eskiyi aradılar ama şehir o kadar büyümüştü ki aradıklarını yanlarındakilere sormak zorunda kaldılar. Tek değişmeyen, bu şehrin insanlarının sıcaklığı ve yardımseverliğiydi yüreklerine derince kazınan.
Otelde odalarına çıkıp yerleştiler önce . Sonrasında yemeklerini yiyip kendilerini sokağa attılar. Attıkları her adımda kendi ayak izlerini aradılar. Üzerinden çok gelip geçen olmasına rağmen bir noktada ulaştılar. Evet, işte tam karşılarında hiç silinmeden duruyordu ayak izleri. Ayak izlerinin üzerine bastılar heyecanla. “İşte bu benim ayak izim.” diyordu Gül. Nur, “Bu da benim.” diye çığlık atıyordu. Tülin, “Ay görüyor musunuz hâlâ ilk günkü gibi duruyor.” diyordu sevinçle. Dillerine yöresel bir türkü takıldı. Hep birlikte neşe içerisinde bu türküyü söylediler gelip geçenlere aldırmadan. Vakit hayli ilerlediğinden otele dönüp odalarına çekildiler ve tatlı bir uykunun kollarına bıraktılar kendilerini.
Ertesi gün dinlenmiş, mutlu bir şekilde gözlerini açtılar. Daha gezilecek çok yer vardı; izi sürülecek çok yol, çok insan.
Dört gün boyunca altın madeni arar gibi ince bir işçilikle çalıştılar. Gidilecek yollar gidildi, bulunması gereken dostlar bulundu. Uzun yılların ardından sıcacık kucaklaşmalar, yürek kabarmaları, gözlerde hafif bir nem asılı kaldı. Ayaklardaki ağrılar ise hiç umursanmadığından şaşkınlıktan donup kaldı.
Artık dönüş zamanıydı. Uçağa binerken dönüp sevgiyle baktılar. Bir kez daha görüşmüş olmanın mutluluğu yüreklerde, kim bilir belki bir kez daha görüşmek mümkün olabilir mi düşüncesiyle el salladılar, hayatlarının en güzel yıllarına tanıklık eden bu güzel şehre… 24 Nisan 2018