- Kategori
- Kültür Turizmi
Medeniyetler şehri Hatay mutlaka görülmeli.
Mozaik Müzesi'ndeki nadide eserlerden sadece bir tanesi..
İki kez görme şansına nail ve de hayran olduğum Hatay'ı tanıtmak boynumun borcu diye düşündüm ve bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Tarihi, doğal güzelliği ve muhteşem kültür mozayiğiyle seyahat severlerin mutlaka görmesi gerek diye düşünüyorum Hatay'ı. Öyle bir şehir ki, dinler ve ırklar ancak bu kadar ahenkli olabilir bir şehirde. Hıristiyanı, Musevisi, Müslümanıyla, Türkü, Arabı, Ermeni ve Süryanisiyle çok etkileyici ve görsel şölen sunan bir yer.
Dağları yemyeşil ve envai çeşit çiçekle süslü. Havası bambaşka güzel. Amip Ovası'nın Çukurova'dan bile daha bereketli olduğu söyleniyor. İnsan gözünü alamıyor bu şehirden. Asi Nehri dünyanın düzenini hiçe sayarcasına Türkiye'den Suriye'ye, Suriye'den tekrar Türkiye'ye uzanıyor. Başı dik, mağrur ve gururlu. Adı gibi asi. Suriye ve Türkiye sınırını çiziyor.
Şehir merkezindeki Mozaik Müzesi'nden etkilenmeyen insan yok gibidir sanırım. İnce ince, nakış nakış dokunarak yapılmış nadide eserler birbirinden güzel. Oldukça sabır ve emek isteyen eserleri yapmak için peygamber sabrı taşıyan insanlar çalışmış olsa gerek. Böyle bir çalışmanın kaç yıl sürdüğünü bırakın hayal etmeyi tahmin bile edemedim.
Gelelim Hatay'ın inanç merkezlerine. Sen Piyer Kilisesi hıristiyanlığın Anadolu'da yayılmasını sağlayan ilk kilise. Bu sebeple hıristiyanlar tarafından oldukça önemli kabul edilen merkezlerden birisi. Kayayı oyarak bir mabet yapmış kendilerine Hazreti İsa'nın havarileri. Havarilerin gizli toplantılarını yaptıkları bu kilise hıristiyanlığın en eski kiliselerinden birisi olarak kabul ediliyor.
Hatay'ın orta kesimlerinde yer alan Habib-i Neccar Cami ise hem hıristiyanlar hem de müslümanlar tarafından kutsal kabul ediliyor. Öyle ki, elçiler aracılığıyla Hazreti Muhammet'e ve onun dinine inanan ilk Anadolu insanı Habib-i Neccar'ın sandukasını ziyaret amacıyla müslümanlar; Habib-i Neccar'a islamiyetin geleceğini müjdeleyen ve onu hak dinine davet eden havariler Yahya ve Yunus'un mezarlarını (Pavlos ve Yuhanna) ziyaret etmek amacıyla hıristiyanlar camiyi ziyaret ediyor. Habib-i Neccar Camii de tıpkı Sen Piyer Kilisesi gibi Anadolu'da inşa edilen ilk cami olarak kabul ediliyor. Hal böyle olunca tarihi yönden oldukça anlam ifade ediyor ve ziyaretçi sayısı bir hayli fazla.
Hatay'da dikkatimi çeken bir şeyden bahsetmezsem çatlarım. Bu insanlar gerçekten çok medeni. Mozaik Müzesi'nin hemen önünde, Asi Nehri'nin şehri ikiye böldüğü büyük bir meydan var. Koskoca meydanda bir tane dahi trafik lambası yok. Yayalar yola adımını attığı anda araçlar zınkk diye duruyor. Ben Türkiye'de pekçok şehri gezdim ve gördüm. Böyle bir şehir yok. Emsalleri sadece Avrupa'da. İnsana değer veren, düzenini oturtmuş bir şehir helal olsun.
Antakya(Hatay) denince akla gelen ilk şey tabiki künefe. Künefe yemeden asla olmaz. Damağınızda dağılan, yedikçe tekrar yeme hissi uyandıran bu tatlı akla zarar bir tatlı. Hatay'da bulunduğum zaman içerisinde emin olun her gün yesem yerdim. Bir tatlı bu kadar mı lezzetli olur? Şerbetli tatlılarla aram pek yoktur ama künefeyi ayrı tutuyorum. Bence künefe şerbetli tatlıların kraliçesi. Hatay'a gidip de künefe yemeyenleri şiddetle kınıyorum:)))
Sadece iki tanesini görme şansım oldu ama bildiğim kadarıyla Hatay erenler ve evliyalar şehri. Her yerde çeşitli davranışlarıyla tarihe mal olmuş insanların yatırları var. Bunlar ne derece doğru, ne derece şehir efsanesi bilmiyorum ama hikayeleri oldukça etkileyici. Benim aklıma gelenler, İskenderun'daki Hızır Aleyhisselam Türbesi, Belen'deki Halil-İbrahim kardeşlerin her türlü vinç darbesine karşı yıkılamayan türbeleri. Bunlara benzer pek çok türbenin de olduğunu yerli halkından duydum.
Harbiye, Harbiye... Hatay'ın nazlı kızı. Dağlarından sular fışkıran, yemyeşil ağaçların arasından süzülen sularının üstünde kibar kibar kazların salındığı, endamlı, insan aklının hayal edemeyeceği güzellikteki Harbiye... Harbiye bakımsız olmasına rağmen insanı büyüleyen bir güzelliğe sahip. Restorantın birinin duvarında bin yıllık geçmişi olan Harbiye'den ona yeterince bakamadıkları ve layık olduğu değeri vermedikleri için özür dilenmesi ilk başta tuhaf gelmişti bana. Ama gezince çok daha iyi anladım. Harbiye biraz bakım ve tanıtımla Türkiye'nin tanıtım yüzlerinden olmaya değer yerlerden birisi. İhmal edilmişliği olmasına rağmen kesinlikle gezilmesi, görülmesi gereken yerlerden....
Hatay şehir merkezi deniz görmüyor ama İskenderun'a bağlı Arsuz beldesi denizi ve sıcak insanlarıyla oldukça şirin bir yer. Nisan ayında insanın başını döndüren turunç çiçeklerinin kokusu kaplıyor sokakları. Allah'ın işi aynı ağaçta bir tarafta çiçek açarken, diğer taraftan limon ve turunç meyveleri süslüyor ağaçları. Muhteşem bir görsellik. Laf aramızda, yazlıkçılara ait kepenkleri kapalı evlerin bahçelerine dalmışlığımız ve birkaç göz hakkı(!) limonlarını kardeş payı paylaştığımız oldu. İnsan dayanamıyor cazibesine ne yapayım. Sulu sulu, mis gibi kokan, dalında ahenkle salınan limonları görünce dayanamıyorum ve dalıyorum bahçeye:))
Bu arada insanların refah düzeyinin oldukça iyi olduğunu gözlemledim. Genç ve alımlı kızlar oldukça konforlu ve lüks sayılabilecek arabalarda seyahat ediyor. Bunun sebebini sorduğumda Hatay'lılardan aldığım cevap çok ilginç. "Bizler çalışkan insanlarız. Başımızın üstünde boşluk bulsak oraya bile birşeyler ekip biçeriz. Bundandır zenginliğimiz."
Hatay'a dair söylenecek çok şey var belki ama benden bu kadar. Bir Egeli olarak Hatay nasıl anlatılır bilemiyorum ama zihninizde bir Hatay profili canlandırabildiysem ne mutlu bana. Sevgiyle kalın ve mutlaka Hatay'a uğrayın derim ben.....