- Kategori
- Güncel
Medyanın Onanmaz Rezil Hali

Neden ben hiçbir zaman medyanın haberlerine itibar edemedim ki!!!? Bilmiyorum… Zira her gün gazete okuyan ben gibi birisinin, aslında medyanın haberlerine itibar etmesi ve bir şekilde etki altında kalması gerekmiyor mu?
Biraz megalomonik bir söylem oldu sanırım:)))
Hayır…
Ben de herkes gibi medya yalanlarına esir olmuş bir bireyim. Ne kadar bilsem de bu kıçı kırık medyanın onanmaz halini, kendisine bir şekilde esir ediyor bu yalan figürlerini bir bir toplumun önüne sunan medya. Teşhir olmuyor değil aslında. Hem de bol miktarda teşhir olan bir medya var tamda yanı başımızda.
Lakin…
Zihnimizin her zerre hücresine hükmetmeyi kendisine ahd etmiş olan sermayenin vazgeçilmez örgütleyicisi merkez medya, yalanları ile birlikte her dem kendi kendisini teşhir etmekte, rezilliklerini alenen orta yere sermekte, ortaya çıkan yalanlarını bin bir türlü tarafından pişkinlik örnekleri ile sulandırmakta ve hiçbir şey olmamış gibi gündelik yayınlarına devam edebilmekte… Merkez medyamızın her bir pişkinlik örneği başucu niteliklere sahip türlerdendir. Siz bakmayın öyle boy boy sür manşetten polis şiddeti sunumlarına. Merkezin medyası ve iktidarın borazancılarının karşılıklı it dalaşından başka bir şey değil ortalık yerlere dökülüp saçılanlar. Mevcut iktidar ile Aydın Doğan Beyefendi’nin karşılıklı çatışmalarının bir sonucu olarak, mevcut iktidarın arızalı halleri merkez medyanın teşhirine mazhar oluyor.
Merkez medya falsolarında en yalın örnek Ahmet Kaya olayı değil miydi?
Merkez Medyanın en naif manşetini hep birlikte okumuştuk bundan on sene evvelinde. “Ayıp ettin” sitemleri, “Sen ne söylediğinin farkında mısın gözüm?” yollu iğreti manşetler ve bir insanın memleketini terk eylemesine neden olabilecek kadar pervasız yayınlar… Ahmet Kaya’nın özelinde merkez medyanın her bir rezilliğine, yalanına, linç kampanyasına tanık olduk. Güya Ahmet Kaya Berlin’de bir konsere katılmış ve Kürdistan haritası önünde, Abdullah Öcalan’ın fotoğrafını da arkasına alarak, “Dağdaki adamın paraya ihtiyacı var” demiş. Bu haber sayesindedir ki Ahmet Kaya o dönemde kendisine açılan dava sonrasında 3 yıl 9 ay hapis cezası almıştı. Bilindiği gibi Ahmet Kaya Fransa’da yaşamını yitirdi. Ahmet Kaya’nın Fransa’ya gitmesine neden olan bu olay sonrasında verilen haberin düzmece bir haber olduğu, Abdullah Öcalan’ın fotoğrafının fotomontaj yapılarak basıldığı ortaya çıktı. Ne Ahmet Kaya öyle sözler söylemişti, nede Abdullah Öcalan fotoğrafı önünde poz vermişti. Ama bizim medyanın dümenleri Osmanlı saray entrikalarına taş çıkartır cinsten olduğu içindir ki, hiç sıkılmadan Ahmet Kaya’yı linçe tabii tutmuşlar, yalanları ortaya çıkınca da hiçbir şey olmamış gibi her bir merkez medya mensubu şahsiyetler Ahmet Kaya’nın ardından, Ahmet Kaya’ya dalkavukluk sırasına girmişlerdi.
Medyanın onca günahı içerisinde öyle pervasız olanları var ki, bu pervasızlaşmış günahların insanları nasıl birbirine düşürebildiğine, nasıl bir iç savaş tehlikesine kadar götürülebildiğine de tanık olduk. Türk bayrağının yakıldığı yalan haberi ile birlikte, bütün bir toplumu galeyana getirmeyi de başarmıştı bizim anlı şanlı merkez medyamız. Memleketin dört bir yanında insanlar sokaklara dökülmüş, Kürt siyasetçilere saldırmış, evlerinin camlarını Türk bayrakları ile donatmış ve Kürtleri temsil eden bir siyasal partinin binaları taş yağmuruna tutulmuştu. O medyanın has temsilcileri, kenardan, kıyıdan başlarını önlerine eğerek, göz altı, bıyık üstü sırıtmalarla olayları izlediler. Ve hiç utanmadılar…
Şu birkaç şey sadece ilk aklıma gelenler oldu. Öylesine yazmak istedim işte şu medyanın kirlenmiş haline bir iki örneği.
Anlı şanlı medyamız… Topunun canı cehenneme…
Toplumu dizi müptelası haline getirip, en değerli edebi yapıtları çarpıtarak memleketin edebiyat üretimlerinin ırzına geçtiler. Üç kuruşluk para uğruna değerleri hiçe saydılar.
Aslında mesele bu benim için… Hiç kimsenin bu medyadan yana olumlu bir beklentisi yok. Memleketin her bir bireyi için medyamız “Yalan haberciliğin kalesi, toplumu manipüle etmenin merkezidir” anlayışı yeterince algılanmış durumda. Neylersiniz ki durum, hâl ve vaziyet böyle olsa da, o medya denen yapının beynimizin ırzına geçtiğini de inkâr edemiyoruz işte. Yalanları ile bir şekilde medyanın içler acısı halini bilen insanlarını bile esaretine alıyor bu iğreti yapı.
Bu medyadan kurtulmak mı?
Ama nasıl?