Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '08

 
Kategori
Spor
 

Mehmet Ali Birand: Hala kendime gelebilmiş değilim...

Mehmet Ali Birand: Hala kendime gelebilmiş değilim...
 

Türk Milleti futbolu seviyor; iyi futbolcular yetilşiyor, gelecekte büyük başarılar elde edeceğiz...


"Emin olun çok uğraşıyorum. İyi niyetli şekilde çaba harcıyorum ancak başaramıyorum. Almanya’ya 3-2 yenilip eve dönmemizi hazmedemiyorum. “Yeter canım, sende bu kadar uzatma” diyeceksiniz belki, ancak nelerin parmaklarımızın ucundan kaçtığını tahmin edemezsiniz.

Yine eski hastalığımız depreşti.

Uluslararası basın bizi övdü, yabancı uzmanlar ne kadar başarılı olduğumuzu yazdılar ya, herşeyi unutmaya hazırız.

Gururumuz okşandı diye, yabancılardan üç alkış aldık diye, elimizden kaçan fırsatı unuttuk gitti bile... Biraz sırtımızı sıvazladılar ya, kupayı gidip elimizle adamlara vermemizi sorgulayan yok.

Sevgili dostlar;

Doğrudur, iyi oynadık, harikaydık vs... ancak bir de unutmayalım ki, asıl amaç kupayı almaktır. Yoksa, alkışlar arasında mağlup olup, kös kös eve dönmek değil.

Zaten bizim kadar, yenilgileri bir zafermiş gibi takdim eden başka bir toplum bilmiyorum.

İsviçre, Çek ve Hırvat gazetelerini inceledim. Hiçbirinde “yenildi, ancak dünya bize hayran” veya “canımız feda böyle mağlubiyete” gibilerinden manşet yok.

Kaybeden, bitiyor.

Yanlış anlamayın, Milli Takımın performansını kötülemek istemiyorum. Ancak artık bu kadar övgü de biraz fazla galiba. Yine ölçüyü kaçırdık gibime geliyor.

Ben doğrusu hala kendime gelebilmiş değilim.

Sizler bu yazıyı okurken, ben bu defa Viyana’da olacağım. Coca Cola’nın davetlisi olarak finali izleyeceğim. Türkiye’yi görmek isterken, şimdi başkalarını seyredeceğim.

Dünya basınında maçla ilgili yorumları okurken, neler kaçırdığımızı daha iyi anladım. Bundan dolayı, hala gözüm uyku tutmuyor.

İsteyen göklere çıksın, ben millilerimize üzülüyorum. Bir kupayı kaldırabilecekken, pisi pisine kaybettik...

MESUT YILMAZ’A HAKSIZLIK ETMEYİN

Mesut Yılmaz’ın, Avrupa Parlamentosunun geçenlerde Strasbourg’daki “Türkiye’de neler oluyor?” konferansındaki konuşması , kıyametlerin kopmasına yol açtı. Aslında Yılmaz, ileri sürüldüğü gibi Askeri rejimi savunmadı. Askerin müdahale etmesinin normal bir süreç olduğunu da söylemedi.

Ben de oradaydım ve kulaklarımla duydum. Tartışmalara da katıldım.

Yılmaz, bir saptamada bulundu. Askerin hangi koşullarda kışlasına dönmesinin güçlüğünü izah etti. “Aman ne de güzel olur ” demedi.

Bazen söylenen sözler, yanlış vurgulama veya yanlış bir Türkçe kullanılınca , çok değişik anlamlara çekilir. İşte bunlardan birine daha tanık olduk.

Mesut Yılmaz kendi döneminde Asker konusunda diğer Başbakanlara oranla çok daha farklı düşünürdü. Şimdi de yine farklı düşünüyor. Ancak, sözü geçen konferansta anlatmak istediği bir değerlendirme değil, bir saptamaydı.

Doğrusunu söylemek gerekir.

Yaptığı saptama da yanlış değildi.

Özetle, haksız şekilde hırpalandı.

FB YÖNETİMİ , ZİCO’YA ZARİF DAVRANMADI…

Omuzlarda taşındı. Hakkında övgüler düzüldü. Sonra birden bire gözden düştü. Zico‘dan söz ediyorum. Geçenlerde İstanbul’a geldi ve eşyalarını topladı. Çok az konuşan bir spor adamı olmasına rağmen, Vatan Gazetesine verdiği uzun röportajı okuyunca, açıkçası üzüldüm. FB yönetimi çok kaba davranmış. Yüzüne dahi bakmamışlar.

Bir de bize misafirperver derler. Nerede kaldı misafirperverlik. İşimiz bitince silkeleyip atıvermişiz.

Daha da ilginci, Zico’nun deyişine göre, ayrılmasının nedeni de, kardeşiyle Aziz Yıldırım’ın tartışmalarıymış. Anlaşılan FB Başkanı bu olayı hiç affetmemiş.

Fenerbahçe’de çok etkili bir Başkanlık yönetimi olduğunu biliyorduk da, böylesine bir yaklaşımı benimseyebileceğini düşünemezdik.

ÖNCE OKUTAN, SONRA ÖDETEN ÜNİVERSİTE

Hüsnü Özyeğin farklı bir iş adamıydı.

Şimdi de farklı bir eğitim gönüllüsü oldu.

İş hayatında milyarlarca dolar kazandı, ancak ne onun ne de ailesinin yaşamı değişti. Nice zengin sosyete hanımları davetten davete koşup, sadece dedikoduyla beslenirken, Ayşe Özyeğin hayatını AÇEV’e verdi. Okul öncesi eğitimi bu ülkeye getirdi. Hüsnü Özyeğin, hem AÇEV’i, hem de Anadoluda yüzlerce okul yaptı. 35 bin gencin rahat bir eğitim görmesine katkıda bulundu.

Aynı heyecanı, oğlu Murat ve kızları Ayşecan da paylaştı.

Şimdi bu “altın aile” servetlerinin büyükçe bir dilimini Üniversiteye bağlıyorlar. Üniversite öyle bir yatırım ki, size para kazandıramayacağı gibi, büyüdüğünde Banka gibi satılmaz. Sürekli beslemek, sulamak ve büyütmeniz gerekir.

Bu yıl başlayacak olan ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ, gerçekten çok farklı olacak. Her şeyden önce farklı bir Rektörleri var. Prof.Dr. Erhan Erkut’u yeni tanıdım. Kesinlikle üçüncü kuşak bir Üniversitenin Rektörü. Bambaşka bir performansı var. Üniversitenin hedefi, ülkenin hizmet sektörüne insan yetiştirmek. Hem de hemen hemen tümüne burs verecek bir sistemle… Türkiye’de böyle bir model henüz yok.

Özyeğinler, üniversiteye yatıracakları parayı sadece bankaya koysalar bile 3-4 misli arttırabilecekken, genç insanlara hayat vermeyi tercih ettiler.

Büyük şehirlerimizde veya Anadolu’da bulunan nice zenginlerimize seslenmek istiyorum:

Beyler, hadi sizde bu ülkeye katkıda bulunun.

EREN TALU BUNU BAŞARACAKTIR...

Galatasaraylılar 29 Ekim 2009 tarihini iple çekiyorlar. Zira o gün, Arslantepe’deki 52 bin kişilik statlarına kavuşacaklar. Tuvaletleri sidik kokan, o felaket Ali Sami Yen’den kurtulacaklar. Modern ve keyifle maç izleyecekleri bir stada, Kulüp’te önemli bir gelir kaynağına kavuşacak.

İhaleyi Eren Talu Mimarlık ve ALKE ortaklığı kazanmıştı. Ancak şu sıralarda sıkıntılar yaşanıyor. Gecikmelerden söz ediliyor. Finansman sorunu olduğu belirtiliyor. Hem TOKİ, hem GS kulübü, hem de taraftar rahatsız. TOKİ, ihbarname çektiğini ve durum düzelmezse temmuz sonu ihalenin iptal edilebileceğini açıkladı.

Bu ihaleyi Eren Talu aldığında çok sevinmiştim.

Pırıl pırıl bir Galatasaray’lı, efendi kibar bir insan, GS için önemli bir projeye imza atıp, adını ölümsüzleştirecekti.

Geçenlerde karşılaştık. Yanıma geldi ve ben sormadan “Göreceksiniz zamanında bitireceğim” dedi. İçim rahatladı.

Eren Talu ne yapıp edip bu işten alnının akıyla çıkmalıdır. Onu sevenler, başarısını alkışlamak istiyorlar.

TAV’ın KARİKATÜRLÜ FAALİYET RAPORU

Şirketlerin faaliyet raporları, bilançoları veya Genel Kurul çalışmaları, sıkıcı ve sadece uzmanları ilgilendiren şeylerle doludur.. Oysa dünyanın parası harcanır. Nefis kapaklar hazırlanır, kuşe kağıda basılır. İlk defa böyle bir raporu ilgiyle izledim ve tümünü olmasa dahi, bir bölümünü okudum. TAV’ın 2007 Faaliyet Raporundan söz ediyorum.

Havaalanlarını çok severim. Kendilerine özgü bir yaşamları vardır. Kimimizin hüzün, kimimizin ise sevinç dolu anılarımız vardır. Havaalanları bambaşka bir dünyadır. TAV, yılda ortalama 35 milyona hizmet sunan alanların sahibi. Onlar işletiyor ve o insanların yaşamını paylaşıyor. Faaliyet raporunu da işte böyle bir anlayışla ve teması, Buket Uzuner’in İstanbullular romanından aktarılan Pop Art ile anlatılmış.

Hamdi Akın’a bu güzel buluşundan dolayı tebrikler.

ONUR ÖYMEN’İN ÇIKIŞ YOLU...

Onur Öymen’i artık tanımayan yok. CHP’nin en sivri dilli sözcülerinden biri. Hemen hergün TV’lerde, gazetelerde onu dinleriz. Öymen şimdi de, görüşlerini “ Çıkış Yolu” (Remzi Kitabevi) adı altında kitaplaştırdı. Aslında yeni değil. Öymen’in şimdiye kadar yayınlanmış 4 başka kitabı var. Bu sonuncuda, dış baskıların bir dış politika aracı olarak nasıl kullanıldığını anlatıyor.

Uluslararası ilişkiler ve bu ilişkilerin ne anlama geldiğini, bizleri nasıl etkilediğini merak edenler için, Öymen farklı bir bakış açısı getiriyor."

Mehmet Ali Birand, mesleğinde oldukça başarılı bir gazetecidir. Yetiştirdiği sayısız gazeteci vardır. Yazdıklarında samimidir ve kimseyi memnun etmek gibi bir tavır içine de girmez. Şimdi haber sunarken de oldukça başarılı bir performansla görevini sürdürmektedir. Milli Takım ile, Milli Maç ile ilgili yazıları da güzeldi. Kupayı alacağımıza da hepimizden çok inanmıştı. 25 Haziran 2008 Çarşamba günü "
Bu gece, göreceksiniz yine yeneceğiz..." başlıklı bir yazı yazdı. Yeneceğimize olan kanaaati tamdı. Futbolcularımıza güveniyordu. 26 Haziran 2008 Perşembe günü hayal kırıklığını yazısının başlığına taşıyan Birand, yazısına şu başlığı koydu: "Her şeyimiz, oynadığımız futbola benziyor". 27 Haziran 2008'de de Posta'daki köşesinde "Mucizeyi bu defa Almanlar gerçekleştirdi" başlıklı başka bir yazı yazdı. Milli Maç'a bu kadar içten sarıldı Birand; adeta Türk Milleti'nin duygularına tercüman oldu.

Ama ne oldu son dakikalarda mağlup olduk. Ben de hala kendime gelebilmiş değilim. Sizler, kendinize gelebildiniz mi?!.. Hiç sanmıyorum!.. İhtiyacımız vardı sevinmeye, kenetlenmeye, bir ve bütün olmaya!..

Yendiğimiz takımların ahı da tuttu herhalde. Onları en son dakikalarda yendiğimiz gibi yenildik iyi mi?!..

Futbolda iyiyiz ve futbolu seviyoruz. Bu sevgi ve futbol merakı bizlere kıtalararası ve uluslararası büyük başarılar kazandıracaktır. Buna inancım tamdır. Her alanda başarılı olmalıyız. Herşeyden önce milletimizi sevmeyi ve milletimizin her ferdini biribirine sevdirmeyi başarmalıyız. Milletler her alandaki başarılarına sevgi ve hoşgörü ile, çok çalışarak, çok okuyarak, adalet terazisini kılı kırk yararak, milletinin her ferdine sunarak kalkınırlar; huzurlu ve mutlu olurlar. Bunu asla hatırdan çıkarmayalım.

Almanlar'a yenildik ve yenilgiyi acı bir şekilde sinemize gömdük. Hiçbir olay ve arbede yaşanmadı. Ancak Almanlar'ı yenseydik birtakım olaylar, çekişmeler, arbedeler yaşanırdı. Karşı takımın taraftarları bizim kadar centilmen olmazlardı. Bu da milletimizin yüksek karakterini dünyaya gösteren oldukça mükemmel bir davranış olarak tarihe geçti.

Dünyaca ünlü spor yazarı Simon Kuper, "Futbol Asla Sdece Futbol Değildir" adıyla bir kitaba sahiptir. Bir çok spor adamının, yazarının; teknik adamının, sporcunun dilinde Simon Kuper'in bu sözü pelesenktir. Biz sadece maçı değil hayallerimizi kaybettik. Kupa bizim olmalıydı...

Evet ben de hala kendime gelebilmiş değilim...

Bir türlü kurtulamadığımız borçlardan dolayı; çekişmenin biri bitmeden yenisinin başlamasından dolayı; çok çalışmadığımız; çok okumadığımız için ve hele de sevgi ve hoşgörüde dünyanın bize hayran kalacağı bir büyük devrimi bir türlü gerçekleştiremediğimiz için kendime bir türlü gelemiyorum...

Olacak elbet; her alanda mükemmeli yakaladığımız bir başlangıç ve öylece duraklamasız sağlıklı bir gidiş!..

Fot.Bugünkü Milliyet

 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..