- Kategori
- İlişkiler
Meleğin sınavı mı? Yoksa çınarın sınavı mı?

Belki de yanlış olan benim ruhumun masumiyetiydi. Her şey kirlenirken ben ruhumu bu kadar temiz bırakıp çirkinliklerden korumamalıydım.
Sen de kendince haklısın. Onca çirkin, riyakâr ruhlara alışmışken bir de.
Benim ruhumun masumiyeti senin ruhuna ağır gelirdi zaten.
Sen yılların sende oluşturduğu gölgelerinin karartılarıyla mutluyken, benim masum ruhumun ışığı tabiî ki de rahatsız edecekti seni.
Yılların çınarı bu masumiyet karşısında nasıl sarsılmazdı ki?
Onca şeytandan sonra Yaratıcı ona bir melek göndermişti.
Acıya alışmışken, umutsuzluk iliklerine kadar işlemişken neden şimdi bir melek göndermişti ki?
Neden?
Melek bir anda çarpı vermişti o çınarın karanlığına. Her yer karanlık ve kötülüğün ağır perdeleriyle örtülüydü. Şimdi karanlıkta kendisine yol gösterecek bir ruha ihtiyacı var. Yılların çınar da yarattığı tortulara, paranoyalara, hele ki güvensizliğe ve sert tepkilerine alışık değil melek. Bunların arasında ölür.
Masumiyet iyilikle beslenirdi. Melek ise sevgiyle. Kalp öfkenin kızgınlığında nefretle örselenip kararmıştı. İyilik yitip gitmiş gibiydi, hiçbir iz yoktu. Melek şaşkınca etrafına bakındı. Ve ruhun hala ışığının yansıdığını gördü. Karanlığın arasında ışığı görüp bulabilmek meleğin gizemiydi.
Çınarın ruhun da hala hayat vardı. Fakat çınar çok kızgındı, öyle öfkeliydi ki geçmişte yaşadıklarına, meleğe bir türlü inanmıyordu.
Melek olması mıydı tek kabahati? Peki, çınar umuda inanmayı neden bırakmıştı?
Tensel vereciler mi? Yoksa, sevgi veren mi daha değerliydi çınar için?
Sevginin bir sınavıydı belli ki bu yaşananlar. Peki!...
Bu meleğin sınavı mı? Yoksa çınarın sınavı mı?
Hangisinin sınavı olacaktı,
Kim bilir?
GÜLHAN CEYLAN