Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Mesir macunumu kaybettim !..

Mesir macunumu kaybettim !..
 

Mesir macununu duymuşsunuzdur, ya şenliklerini ? Tabiki biliyorsunuzdur da, ben de kendi çapımda bir şey karalamak istedim naçizane. Bu konuda buralarda yazı yazanlar olduysa da, konusunu çalmış olduğum için özrümü kabul etsinler lütfen.

Hatırlıyorum !:. Çok küçükken babam bizi götürmüştü Mesir macunu şenliklerine. Mahşeri bir kalabalıktı ve herkes kafasını gökyüzüne dikmiş, öylece bakıyordu. Bir anlam verememiştim. Cevabını tam olarak alamayacağım için babama da sormamıştım “neden yukarıya” baktıklarını. Bir süre sonra, sıkılıp yere çöktükten sonra, kalabalıkta bir kıpırdanma oldu ve o mahşeri kalabalık hoplayıp, zıplamaya başlayınca bir kez daha ne olduğunu anlamaya çalıştım, o zaman anladım neden yukarıya baktıklarını. Yukarıdan insanlar bir şeyler atıyorlardı ve kalabalık da kapmaya çalışıyordu. Sonradan anladım ki, kapmaya çalıştıkları “Mesir Macunu” denilen küçücük bir şey. Ama sonraki yıllarımdaki, meraklı araştırmacı kişiliğim neticesinde “küçücük bir şey” olmadığını anlayacaktım. Bakın neymiş ?

Mesir, Osmanlıca'daki misir kelimesinin bugünkü dilimizde “mesire” olarak değişmiş gezilecek yer, gezi yeri anlamına gelen bir kelimedir. Mesir macunu ise, Anadolu ve Ön Asya'nın çok eski bir geleneklerinde bile görülen, 5000 yıl öncesinde bile örneklerine rastlanan bir madde. Genel Tıp kitaplarının bir kısmında mesir'e benzeyen bir macunun Sümerliler zamanında kullanıldığını yazmaktadırlar. İlk defa Sümerliler ünlü şehirlerinden biri olan Nippur da ana maddesi “İsin” olan bir otla çeşitli baharatları kaynatarak bir macun elde edip bunu altın kapta saklayarak ilkbahar aylarının başlangıçlarında hastalara ikram ederlermiş. Aynı şekilde hazırlanmış çeşitli macunların dertlere şifa olması amacıyla Ön Asya ve Anadolu medeniyetlerinde dağıtıldığı kaynaklarda belirtilmektedir. Başka kaynaklarda da, Misir'in Pontus Kralı Mithridates'in (MÖ 132-63) isminin günümüze gelen şeklidir. Mithridates, içinde 54 maddenin bulunduğu bir panzehir tertip etmiş, bu çok meşhur olmuş ve buna Mithridaticum denmiştir. Daha sonra mithridaticum kelimesi kısaltılmış ve (Mithir) olmuştur. Rumca'da (th) s gibi okunduğundan (Misir) şeklini almıştır. Osmanlıca'da Mesir'e dönüşmüş. Fakat bugünkü Mesir Macunu” Mutasavvıf Hekim Merkez Efendi tarafından bulunmuştur.

Hikaye muhtelif : Asıl adı Muslihiddin Efendi olan Merkez Efendi, 15 yy. ikinci yarısında 1460 yılında Denizli'nin Buldan ilçesine bağlı Sarımahmutlu köyünde doğmuştur. İlk öğrenimini babası Hafız Mustafa Efendinin yanında tamamlamıştır. Daha sonraki öğrenimi Medrese öğrenimi içinde geçmiş ve zamanın üniversitelerinden biri sayılan İstanbul Fatih Medresesini bitirerek müderris (Hoca) olarak mezun olmuş ve daha sonra öğretmenlik yapmış bir zat-ı muhterem. Merkez Efendi Manisa'ya yerleştikten kısa bir süre sonra halkın sorunları ile yakın ilgilenmeye başlar. Hasta olanlar için çeşitli otlardan ilaçlar yaparak onları iyileştirir. Daha sonra, 1520 yılında Yavuz Sultan Selim’in eşi “Hazfa Sultan” tarafından yaptırılan külliyenin başına 1523 yılında tayin olur. Yaptığı çalışmalar üzerinde külliyenin bir bölümü olan imarethanenin bir kısmı Bimarhane'ye (Sağlık Bölümü ve Revir) dönüştürülür. Hastalar artık burada tedavi edilmeye başlar. Bir süre sonra burası yeterli gelmemeye başlar. Merkez Efendinin talebi üzerine saraydan ödenek gönderilerek 1526 yılında bugünkü yerinde “Darüşşifa“ bir kısmı inşaa edilir. Buraya Bimerhane, Darüşşifa, Timarhane, Şifahane isimleri de kullanılmaktadır. Bu bina, yapısı ve kullanımı itibari ile tam teşekküllü her tedavinin yapıldığı bir hastane haline gelir. Her ne kadar, sonraki yıllarda buraya “akıl hastanesi” denmişse de, aslında burası tam teşekküllü bir hastanedir. Darüşşifa'nın açılmasında kısa bir süre sonra Manisa Valisi Şehzade Mustafa'ya Kanuni Sultan Süleyman tarafından acil bir mektup gelir. Hafza Sultan'ın bir hastalığa yakalandığını ancak tüm doktorların çabalarına rağmen iyi edilemediği yazılıdır. Merkez Efendi'ye durum bildirirler. Bunun üzerinde yoğun bir çalışmaya başlar. Sonunda 41 değişik baharattan ürettiği macunu tarifi ile beraber saraya gönderir. Hafza Sultan, üretilen bu macun ile sağlığına tekrar kavuşur. Bu olaydan sonra Merkez Efendinin ünü imparatorluk sınırlarını aşar. Merkez Efendi bu durum üzerine Manisa iline ekonomik katkıda bulunabilecek bir plan hazırlar. Her yılın belli bir gününde sergi düzenleyerek, bu sergide bizzat halkın kendi el emeği ürünleri tanıtmak, Civardan gelen halkın Manisa'ya ekonomik ve sosyal canlılık getirmesini sağlamak, bunun için buraya gelen halkın, sağlığını korumak ve macunu yiyenlerin 1 yıl boyunca zehirli böcek sokmalarından korumak amacıyla macunun dağıtılmasını sağlamak, Spil dağı eteklerine kurulmuş olan Manisa'nın Gediz ovasına kayarak halkın birbiri ile dayanışmasını sağlamaktır.

Mesir Macununun halka saçılacağı ve bu planda anlatılanların yapılacağı gün olarak da “22 Mart” tespit edilir. İran Mitolojisine göre bahar bayramı kabul edilen bu gün seçildiği belirtilir. Kimilerine göre de bugünün Hz. Ali'nin doğum günü olduğu da söylenmektedir. Ancak halk içerisinde yaygın olarak bilinen Bahar bayramına denk getirilmesidir. Kesin olmamakla beraber ilk mesir macunu dağıtımının 1527 - 1528 yıllarına rastladığı sanılmaktadır.

Mesir macunu 41 değişik baharattan oluşmaktadır. Bu baharatlardan bazıları şunlardır : Anason, Hindistan Cevizi, Beşbaşe, Çivit, Çöpçini, Çörek Otu, Darfülfül, Hardal Tohumu, Havlican, Hiyarşenbe, Kakule, Karabiber, Kebabe, Kimyon, Yenibahar, Zencefil, Galanya, Krem tarta, Kişniş, Sakız, Safran, Tarçın, Udülkahr, Misrafi, İksir, Meyan Kökü, Kalemi barit, Tiryak, Sarı helile, Razıyane, Zerdcuh, Ma-i Leziz, Limon Tuzu, Portakal kabuğu, Hindistan Çiçeği, Zulumba vs..

Günümüzde daha çok “afrodizyak=cinsiel dürtüleri artırıcı” yönüyle tanınsa da aslında bu karışım bazı bitkilerin farmakolojik özellikleri göz önünde bulundurularak macunu iştah açıcı, gaz giderici, barsak paristalizmi arttırıcı, idrar yaptırıcı, uyarıcı etkileri taşır. Eski hekimlerin düşüncelerine göre insanların kışın kuru gıda aldıklarından kanları koyulaşır, pislenir, iç organları çalışma düzenini kaybeder. Bu nedenle insanların sıvı dengesini ayarlamak gerekir. İlkbaharda yeşil, taze bol gıda ortaya çıkınca o devrin insanları kan aldırmak, lavmanla bağırsakları boşaltmak, divretiklerle bol idrar yaptırmak sureti ile vücudun dengesini kendilerine göre ayarlarlarmış. Bu işe gecenin ve gündüzün eşit olduğu nevruz gününde başlamak gerekirdi.

Sanırım bu fikirden yola çıkarak bulundu Mesir Macunu !.. Bugün birçok şeyde olduğu gibi buna da tam olarak sahip olunamıyor olması ve piyasa da mesir macunu diye ne olduğu belli olmayan maddeler satılması, 500 yıllık bir şafa kaynağı ve geleneğin sahibi "Merkez Efendi'ye" biraz ayıp ve saygısızlık olmuyor mu ?

Ve bir dipnot : Her yıl 22-25 Mart tarihleri arsında düzenlenen bu şenlikler için yaklaşık 60 ton macun yapılıyor ve bunun yaklaşık 3 tonu da halka gelenek gereği saçılıyor. Şimdi olsa da yesek !.. Artık ne şekilde vücudumuza fayda sağlayacaksa !...

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..