Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '18

 
Kategori
Felsefe
 

Mikro Kader

Mikro Kader
 

Aslında bu bir "zamana meydan okuma" idi. Hayatımızdan hücreler çalan zamana karşı ayakta durmak için direniyorduk, mücadele ediyorduk. Bir büyük resmin figürleriydik. Resmin oluşması için bize gerek vardı. Birimiz olmasak resim bozulur muydu bilemem. Belki bir defo oluşurdu, ama resmin bütünlüğü bozulmazdı. Büyük ihtimal yokluğumuzu kimse fark-etmezdi. Kumdan yapılmış şatoda bir kum tanesi eksik olsa kim anlar? Kim anlar? Elbette birinci tekil şahıs anlar. Eğer orada yoksam, bunu biliyor olmam gerekir.

Gene de küp içinde, küp gibi daha başka "mikro-kaderler" var. Sessiz çoğunluklara bunu anlatabiliyor olmak çok zor. Zaten anlatılsa da onların algılama alanlarına sirayet etmez. İşte bu yüzden dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım.

İnternet dünyası ile tanışanların anlayabilme ihtimalleri yüksek. Çünkü çevremizde örülmüş "paralel yaşantılar" var ve bunlar bizim mutat yaşantılarımızı birer KUKLA gibi kullanıp, yöneterek gidiyor. Bunu anlayabilecek bilinç seviyesine ulaşabilmek kolay değil. Ben de anladığımdan değil, sezdiklerimden dolayı konuşuyorum. Yanılıyor da olabilirim. Yanlış anlamayın; hiç-bir fikri angaje etmeye çalışmıyorum. Ben  desem de/ demesem de SİSTEMler çalışıyor. Asıl yanılgı, "içinde yüzdüğümüz denizlerin varlığına vakıf olmamamızdan" kaynaklanıyor. Komik (ironik) bir şekilde yaşantılarımız bize hep DOĞAL geliyor. Bu deyişi duymuşsunuzdur.. "Sarımsağı gelin etmişler, kırk gün kokusu çıkmamış." Bizim de zihnimiz, yaşadığımız ortamlara ve ortamın şartlarına (kokusuna) çok kolay/çabuk intibak eder. Suyu içtiğimizde, aynaya baktığımızda, lambayı yakarken, sıcakta terlediğimizde, hapşırdığımızda, telefonla konuşurken, düşüp dizimizi parçaladığımızda, biriyle öpüşürken, yağmur yağarken, yorgunluktan sızdığımızda, bizim takım gol yediğinde, kasabada tayfun patladığında, doğumda, ölümde, evlilikte, dinsel törenlerde "hayatı" hiç yadırgamayız. Her-şey olması gerektiği gibidir ve usul-usul oluyordur.

Figür olarak beşeri ortamda dolanırken bizim adımıza ne OYUNların döndüğünü asla bilmeyiz. Kimle flört edilecek, hangi okul bitecek, cinsel yaşantımıza kaç kişi girecek, hangi mesleği icra edeceğiz, hangi aşklar yaşanacak, kaç sefer intiharın eşiğinden dönülecek, kimle evlenilecek, kaç kaza geçirilecek, kaç kez bunalıma girilecek, kaç kişinin geleceği ile oynayacağız, kimlerden çocuk yapılacak ve kimlerin ölümüne sebep olacağız? Bir tiyatro sahnesi bu dünya. Repliklerimizi ezberleyip, iyi rol kestiğimizi düşünüyoruz/ sanıyoruz... ama, yaşananların kaçta kaçı bizim kişisel inisiyatifimizin eseri? İçinde bulunduğumuz sahneyi bizim oluşturduğumuzu zannediyorsak, bu ne yaman yanılgı! Biz sadece KUKLAyız. Başarı da, başarısızlık da bize ait değil. Sadece o parlak ekranda kendimizi seyretmeyi çok seviyoruz. Gönlümüzü ziyadesiyle okşuyor. Aaa, evet, kaçamak yaptığımız anlar oluyordur. Ama, durup hiç düşündün mü, KADERini ne derece sen belirleyebiliyorsun? Okyanusta yüzen bir ceviz kabuğusun sen ve "okyanusa hükmedebileceğini var-sayıyorsun".

"Mikro-kader" platformunda kinetik bir akış var ve her-birimiz bu kinetik denizin tohumlarıyız.

Gürsel Selçuk

 
Toplam blog
: 20
: 459
Kayıt tarihi
: 30.12.07
 
 

Mayıs 2010'dan itibaren TUVA Sanat Atölyesinde Spiritüel Güçleri Geliştirme, Nefes Atölyesi, Holi..