MİLANO-PAVİA-TORİNO-GARDA

Hayatım boyunca evimden ve yaşadığım şehirden uzakta, üstelik yurt dışında geçirdiğim en uzun tatilin son akşamındayım.

En uzun diyorum; Çünkü hesapladım, tam 43 gün evvel yollara düşmüşüm. Bunun 23 günü İspanya'da geçmiş, İtalya'ya geleli ise 20 gün olmuş.

Kısmetse yarın bu zamanlar, güzel ülkeme, sevdiklerime, sıcağına isyan etsem de denizine, nehrine, dağına, tepesine aşık olduğum şehrime, sokağıma, evime ve de yatağıma kavuşmuş olacağım. O yüzden, bu gece sevinçten gözüme uyku girer mi bilmem!

Bu defa karar verdim; gelecek yıllarda tatil sürelerimi 20-21 günle sınırlı tutacağım. Çünkü bir süredir, ait olduğum yerleri, mekânları, hayatıma dahil olan ve dahil olduğum her şeyi çok çabuk özlemeye başladım ve bunun yaşımın yeterince kemâle ermesiyle ilgisi olduğunu artık çok iyi biliyorum(!)

Neyse...

Pavia, İtalya'nın Lombardia Bölgesinde yer alan tarihi bir kent... Po Nehri'nin bir kolu olan Ticcino Nehri şehrin içinden geçiyor. 1400 lü yıllardan kalma kilisesi, kalesi, köprüsü ve şehre yakın yerlerdeki kaplıca tesisleriyle özellikle kendi İtalyan gezginlerine hitap ediyor...

Burası, eski taş binaları, iri çakıllar döşenmiş dar sokakları, meydanları, meydan ve ara sokaklardaki piza restoranları, pastane ve kafeleriyle tipik bir İtalyan şehri...

Garda Gölü'nden bahsetmeye başlamadan önce; "Pavia'da, bilhassa öğleden sonraki saatlerde taş binaların serin gölgesinde gezerek kızgın güneşe hava attığımı, Ticcino Nehri'nde kırmızı günbatımlarına karıştığımı ve sokak lambalarının altın renginde aydınlattığı taş sokaklarda dolunayla muhabbet ettiğimi" illa ki söylemeliyim...

***

Pavia'dan Garda Gölü'ne otomobille varmamız yaklaşık 2 saat sürdü.

Garda Gölü, Alp Dağları'nın eteklerinde, buzulların erimesiyle oluşmuş, İtalya'nın en büyük gölü. Göl, güneş ışığıyla tonu her an değişen mavi sularıyla ve Alp Dağları'ndan üzerine düşen büyük-yeşil gölgelerle gerçekten görülmeye değer. Ancak, kıyılarının küçük bir kısmını dolaşabildiğim Garda Gölü'nün bana, dört yıl önce yine Homelink vasıtasıyla gezme şansı bulduğum Como ve Lecco Gölleri kadar büyüleyici gelmediğini belirtmeliyim.

***

Deniz kıyısında olan veya içinden nehir geçen şehirler nedense beni çok etkiler. Hele bu şehir ortaçağa ait tarihi dokusunu halâ koruyorsa ve ben o şehrin sokaklarında dolaşırken kendimi zaman tünelinden geçmiş gibi hissediyorsam...

İşte Torino tam da böyle bir şehir!...

Ta ilkokul yıllarımdayken çok ilginç gelen iki harflik adını ezberlediğim; İtalya'nın bereketli toprakları olan Po Ovası'nı, Po Ovası'nı sulayan Po Nehri'ni, Po Nehri'nin tam ortasından geçtiği ilginç şehir Torino'yu ve şehrin en eski meydanının ortasından geçen Po Bulvarı'nı( Via Po)görmüş olmaksa benim için başlı başına bir güzellik, hoşluk...

Hele dönüş yolunda, "Güneşi dağların arkasına Po Ovası'ndan uğurladım" ki, o an keyfimi sormayın gitsin!

***

Milano'yu daha önce de görmüş, gezmiştim ama Pavia Milano'ya yakın olunca, yine gittim...

Aslına bakarsanız Milano gibi büyük, hele böylesine turistik ve kalabalık şehirler artık beni boğuyor. Biraz o yüzden, birazda büyük mağazalardan alış veriş etme lüksüm ve merakım olmadığından olacak, geçen gelişlerimde olduğu gibi, bu sefer de şehrin eski ve tarihi binalarının olduğu arka caddelerinde gezmeyi tercih ettim.

Ha unutmadan; şehrin bilinen alışveriş caddelerinden Buenos Aires'i de uzun uzun turladım, hiçir şey satın almadım ama orada,( tavsiye üzerine!) enfes dondurmalar yedim.

Şehrin sembolü sayılan, dünyanın en eski ve büyük katedrallerinden Duomo Katedrali, hemen yanı başında, en pahalı ve lüks markaların satıldığı mağazalarıyla, kısaca Galeria adıyla bilinen Vittoria Emanuelle Galery, galerinin hemen çıkışında La Scala Opera Binası ve buraya 15-20 dakika yürüme mesafesindeki tarihi Sforzesko Şatosu, Milano'da görülmesi gereken en ilginç ve tarihi yapılar.

***

Bir Homelink serüveni, bir yaz tatili daha böylece tamamlandı.

Gelecek yıl bahtıma Homelink'ten hangi ülke düşecek bakalım!

Şimdi, EVİMe dönme zamanı!...