- Kategori
- Blog
Milliyet Blog esintilerim: "Sekiz Öykü; Sekiz Şiir; Sekiz Şarkı..."

Milliyet Blogda yazmaya başladığımda amacım, anılarımı sizlerle paylaşmaktı...
Otuzdört yıllık eğitimcilik yaşamımdan ilginç kesitleri, birikimlerimi sizlere sunmaktı...
Zaman içinde, bunlarla yetinemeyeceğimi anladım...
MB'de, yüzlerce kategori, binlerce yazar tarafından ustalıkla işlenirken, ben sadece anılarda kalmamalıydım...
Bu müthiş beyin fırtınasının estiği yazı okyanusunda, kısır döngülere yer yoktu...
Üzüm üzüme baka baka kararmaya başlamıştı bile... Güncel konulara yabancı kalamıyordum...
Hicivsel eleştiriler, mizahi yazılar, politik yergiler, eğitime dair makaleler, sanatsal yazılar derken, binlerce blog yazdığımın farkına varmıştım. Altıbinin üzerinde yorum almak da bir hayli düşündürücüydü...
Geriye dönüp baktığımda şiir kategorisine yabancı kaldığımı farkettim.
Halbuki, kendi çapımda az çok şiir yazardım...Şiirlerimi paylaştığım arkadaşlarım da beğendiklerini belirtirlerdi.Burada yazan şairlerin de esintileriyle son aylarda şiirler döktürmeye başladım...
İlham aldıklarıma şükran borçluyum...
. . . . . .
İnsan hayâl içinde yaşar...
İçindeki hayal kuran çocuğu öldürenler, artık yaşamıyor demektir...
İnsanoğlu, hangi yaşta olursa olsun mutlaka bir hedefe koşmalıdır...
Umudunu, cesaretini yitirenler, herşeylerini yitirmişlerdir.
Yaşamı boyunca aşkı hiç tatmamış; bir şiir okumamış-yazmamış; bir hayır yapmamış; bir hayvan beslememiş; bir kitap okumamış; bir çiçeğe su vermemiş; bir tiyatro oyunu izlememişlere acırım...
Onlar şarkı söylemeyi de şarkı dinlemeyi de sevememişlerdir... Hiç konsere de gitmemiş olabilirler.
Hep aynı yoldan yürüyüp farklı yolları, farklı heyecanları tatmayanlar da yaşayan ölülerdir...
Onların, biriktirdikleri servetlerinin değerinin, teneke parçasından farkı yoktur...
Maddiyat, yaşama renk katmadıktan sonra; ancak süslü anıt mezarlar inşa etmeye yarar.
. . . . .
İnsanın dünyaya gelişi, çok kutsal ve romantik bir senaryonun eseridir.
İnsan vücudunda,büyük bir savaş veren minik organizmaların, bazılarının zafere ulaşması sözkonusudur...
Ana rahmine düşüş... Tutunuş ve yüceliş...
Sonra, Saba Makamında atan kalp atışları...Düm tek...düm ..tek...
Karanlık bir ortamda; bir garip suyun içinde, boğulmadan yaşama tutunma savaşı...
'' Ben buradayım!..Eeey millet !..'' Diyerek tekmelemeler...
İşte...
Tanrı, daha ilk günden itibaren, insanoğluna yaşama dair müthiş mesajlar verir...
Kimileri bunu çok iyi anlar; kimileri de anlamadan yaşayıp (?) göçüp gider...
Buna da yaşamak denirse tabi...
. . . . . .
Tarihe geçerek ölümsüzleşmiş ve asırlardır oyunları sahnelenen Şekspir gibi, onlarca büyük tiyatro oyun yazarlarının, yaşamlarının son demine kadar sahneden inmedikleri bilinir...
. . . . . . .
Umut, insanın ekmeğidir ; zengine de yoksula da gereklidir.
'' Yürek markalı şiirler'', içi dolu başaklar gibidir...
Boyunları bükük olur...
Duruşları asildir...
Kır çiçekleri gibi bir köşede sevilmeyi, koklanmayı, okşanmayı beklerler...
Koparıldıklarında, canları çok acısa da sevildiklerine inandıklarından, hüzünlerini belli etmezler...
Nasıl ki altının kıymetini sarraf anlar ; gerçek şiirin değerini de '' Yürek şâirleri '' algılarlar...
. . . . .
Kardelen çiçekleri de doğan bir bebek gibidirler...Ayaza, dona rağmen bir hırs ve azimle sıcak toprak yuvalarından dışarı fışkırırlar...
Dağ çiçekleridir onlar...
Doğaya karşı, zulme karşı, sevgi düşmanlarına karşı birer nazenin savaşçılardır.
Kardelen çiçeklerine benzettiği lirik şiirleri, delişmen kızlarla özdeşleştiririm...
Yerinde duramayan ''Kınalı yapıncak '' , sevgilisini yerden yere vuran; fakat içten içe de çok seven sevimli ceylanlardır onlar...
Yürek ipliklerinden örülmüş olan her şiirin sessiz çığlıkları vardır.., Fani dünyada kubbede kalan hoş bir sadâ gibidirler...
Yüreğiyle yazan şâir, öksüz ve boşta gezen sözcükleri toplayıp onlara, şiir sularında yüzme öğretir.
Ebru yaparken de boyalara yüzme öğretirim; tıpkı şiir sözcükleri gibi...Önceleri ürkek..Titrek..
Henüz koklayamadığım, ilhamım olan bir nâzenin bir çiçekle birlikte , platonik bir dekorda, bıkmadan yürüdüğümü hissediyorum..
Ve O'nun sayesinde yazmaya koyulduğum'' müzikli şiirsel oyunuma '', görünmeyen bir güç tarafından, gün geçtikçe yeni bir can, yeni bir ruh eklendiğini hissediyorum...
Şiir kraliçelerimin, gizemli ilham veren öpücükleriyle birlikte ebru sanatının, mûsikimizle harmanlanacağı bu oyun, ilginç öykülü dramalarıyla bir ilk olacak...
Sevmeyi kendine şiâr edinenlerin algılayabileceği; sevgisiz ruhsuzların yaban ve zavallı kalacağı bir eylem olacak bu oyun...İzleyen gönül insanları, oyun içinde kendilerini bulacaklar...
. . . . .
Her sabah, yeni bir ilham perisi olan kuşun gagasından sunulan minik mesajları okuyorum ve yazıyorum...Hepsi farklı öyküler; fakat perimiz tek !..
Oyunumuz, '' Sekiz şiir ; Sekiz öykü; Sekiz şarkı ve Sekiz ebru '' dekorundan oluşacak...
Neden 8 (Sekiz ) ?..
Çünkü, ayrılmadan birbirini tamamlayan iki gönül halkası olan tek sayımızdır o !..
Oyunumda teknik görsel dekor olarak kullanmak amacıyla, İstanbul'un muhteşem görüntülerini çekeceğim... Dostlarımla birlikte, Ebristan'da yapacağım çekimleri, TRT -Belgesel çalışmalarımla birlikte harmanlayacağım.
Daha önce hayallerimde kurguladığım ve gerçekleştirerek tamamen amatör ruhla sergilediğim oyunlarımın sayısı yirmiyi geçti...
Bu kez de umarım başarılı olurum...
Okuyup emek veren sizlerin de şiirler gibi renkli; şarkılar gibi coşkulu ,sağlıklı yaşamı olsun...
Saygılarımla...
* * * * * * * * * * * * *
HENÜZ VAKİT VARKEN GÜLÜM ...
Henüz vakit varken, gülüm
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli,
incecikten bir yağmurla karışarak.
Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz
söğütlerin altından, gülüm,
ıslak salkım söğütlerin.
Paris'in en güzel bir çift sözünü söylemeliyim sana,
en güzel, en yalansız,
sonra da ıslıkla bir şey çalarak
gebermeliyim bahtiyarlıktan
ve insanlara inanmalıyız. (Nazım )
* * * * * *