Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '09

 
Kategori
Blog
 

MİM: Yazmaya nasıl başladım, neden yazıyorum?...

MİM: Yazmaya nasıl başladım, neden yazıyorum?...
 

Fotoyu N.Veldet'ten aldım...


Oleeeyyy MİM’lenmişim… Bu mim olayı sevgili bahtsızken(!) bahtlı olan Juliet tarafından ortaya atıldığından beri acaba beni kim mimleyecek ya da mimlenecek miyim diye düşünüyordum. Juliet ne işler açtın başımıza bakar mısın...:))

Veee sevgili Özlem Akaydın’nın yazısını okumaya başladım sonlara geldiğimde ismimi görünce vallahi sevindirik oldum desem yeridir… Teşekkür ediyorum Özlem’ciğime… Nasıl başladım ve neden yazıyorum konusuna gelince:

Bence yazmakla okumak birbirini tamamlayan unsurlar, hiç okumayan bir insan nasıl yazar düşünemiyorum.

Genç kızlığa geçtiğim yıllarda boş zamanlarımda değil de gözümün açık olduğu her saniye kitap okuyarak geçiyordu. Bende bir hastalık halini almıştı.

Okumayı bu denli sevmeme rağmen yazmayı hiç düşünmemiştim. Taa ki Ali Gülcü ile netde karşılaşıncaya kadar.

Bir iki yazışmanın ardından bana sorduğu soru: “Neden yazmıyorsunuz, üslubunuz yazmaya müsait.”

Hoppalaaa nerden çıktı şimdi bu, çok okumuşumdur ama yazmak apayrı bir konu, yapabilir miyim acaba diye düşündüm ama bu teklife hemen atladım.

“Yazmayı çok istemişimdir, içimde hep bir ukde olarak kalmıştır, peki madem siz böyle söylüyorsunuz yazayım” dedim.

Kendisi de Silivri Değişim gazetesinde köşe yazarı imiş. O hafta Silivri’de oturan arkadaşımı görmeye gidecektim. Ali’ye söylediğimde “Mutlaka bir kahve içelim hem daha detaylı konuşuruz” dedi.

Cumartesi günü gittim Silivri’ye, Ali’cim beni karşıladı arabasıyla, Maksi’de bir değil iki kahve içerek iki saate yakın sohbet ettik.

Yazıları nasıl bal tadındaysa sohbeti de öyledir keratanın. Bana “Hani nerede yazınız, ben genel yayın yönetmenimiz Ömer Sebahattin Çetin beye bahsettim yazınızı bekliyor” demez mi?

“Hemen yazacağım” dedim ama ne yazayım bilemiyordum. Her konuda yazabileceğimi öğrendikten sonra ölen kedim Boncuk’u yazdım ve gönderdim Ali’ye.

Ömer bey bakmış, incelemiş, beğenmiş ve yayımlamaya karar vermiş. Ben havalarda uçuyorum sevinçten.

Ömer beyin hayatıma girmesi, yeni ufuklar açması, ömür boyu sürecek bir dostluğun oluşması da bu vesileyle oldu.

Hayatımı değiştiren adamlar… İkisini de minnettarım… Ve ikisini de çok seviyorum…

Değişim Yerel bir gazete idi ama bin okuru vardı, bu gazetede yazı yazmak beni nasıl gururlandırmıştı anlatamam.


Bir yıl sonra Ömer beyle Silivri’de köfteciden çıkarken, sahibi olan beyin bana dönerek gazetede yazan hanımefendi değil mi diye sorup kendisi daha güzel o fotoğrafı değiştirsin demesi anındaki mutluluğumu nasıl anlatsam? (konu güzellik değil tanınmak)

Bu arada Ömer beyi Alptekin (Yıldız) yönlendirmiş Milliyet Blog’a, o da beni yönlendirdi böylece hem gazetede hem blogda (23 Ekim 2006) yazmaya başladım.

Aradan birbuçuk yıl geçtikten sonra Ömer bey Yeditepe Yedigün gazetesine transfer olup Cağaloğlu’na geldi. Şımarıklık edip bana da bir iş yok mu gazetede dediğimde “Ne zaman istersen gel” demez mi…

Ve beş ay Cağaloğlu’nda altı ay Hadımköy’de Yeditepe gazetesinde birlikte çalıştık. Hayatımın en güzel çalışma yıllarıydı.

Sevgili hocamdan çok şey öğrendim, kimi zaman kızdırsam da sabırla bana her detayı en ince noktasına kadar anlatırdı. O’nunla çalışmak hem keyifli hem güzeldi…

Bir insanın çok sevdiği hobisi olan uğraşının işi olması ve ondan para kazanması kadar güzel bir şey olamaz.

Milliyet Blog’da da yazmak çok anlamlı ama yazınızın gazete sayfalarına dökülüp binlerce insanın okumasının anlamı bambaşka.

Hele bir de okuyan kişilerden aldığınız övgü mesajları da olursa değinmez keyfinize…

Ama demek ki bu da bir rüya imiş ve ben bir sene sonra uyanmışım, gazetemiz kapandı. Hem gazetede yazmamın sona erdiğine, hem Ömer beyle çalışma keyfinin bittiğine üzüldüm.

Neyse ki Allah’tan Milliyet Blog var, yoksa ben ne yapardım?...

Bazen işlerin yoğunluğundan yazamıyorum, paylaşacağım konular kafamda öyle bir yoğunluk oluşturuyor ki…

Yazmasam çatlayacağım… Yani demek oluyor ki yazmak kronik bir hastalık haline geliyor zamanla…

Bu film ya da tiyatro izlerken de oluyor bende… İzlerken blogda yazacaklarımı düşünüyorum. Şu sahne süperdi, özellikle bu sahneyi vurgulayayım yazımda diye düşünmekten alamıyorum kendimi…

Ben yazmaktan, Milliyet blogda olmaktan çok mutluyum… Burada öyle güzel dostlar edindim ki onlar hayatımdalar ve hep var olacaklar…

Yazım dostlarım da aynı şekilde, tanışmasam da çok sevdiğim kendime çok yakın bulduğum arkadaşlarım var, onlarsız bir hayat düşünemiyorum…

Yazmayı çok seviyorum… Yazım arkadaşlarımı çok seviyorum… Değmeyin keyfime…

Hepinize kucak dolusu Sema’ya özel sıcaklıktaki sevgilerle…

Mimlediğim arkadaşlarım:


Bülent Göncü

DilekÇ

Güher

Haydi bakalım sarılın klavyeye… Neden yazıyorsunuz?...

 
Toplam blog
: 203
: 2037
Kayıt tarihi
: 23.10.06
 
 

İnsanların yapmaktan mutlu oldukları hobileri vardır. Benim de en severek yaptığım, hayatımda yen..