- Kategori
- İnançlar
Miraç Kandili

Gaibe iman sadakat makamıdır. Ne var ki, gaibe iman etmekten Allah’ın görülemeyeceği anlamı çıkarılırsa, işte bu bilgisizlikten doğan büyük bir yanılgıdır.
Miraç olayında Hz. Muhammed’in Cemalullulah’a canlı canlı tanık olduğu gerçeği anlatılmaktadır. Ana tema bu gerçekliktir. Birçok İslam bilgini, ekranlarda ve minberlerde bu olguyu anlatırken adeta Miraç’taki bu realiteyi reddetmektedirler. Söylemlerinde ise “siz bu olayı anlayamazsınız, bu maneviyat âleminde gerçekleşmiş bir hadisedir, sakın reddetmeyin” ikazı ile yapılmaktadır. Kimsenin reddettiği yok hoca, sen kabul etmiyorsun. İnanıyorum ki, içtenlikle anlatıyorsun ancak, ezberlemişsin. Yaşadığını değil, okuduğunu anlatıyorsun. Oysa tüm peygamberlerde olduğu gibi Cenabı Resulullah’ın yaşantısı da her bir noktası ile tüm insanlara ve cinlere birer örnek teşkil etmektedir.
Gayb, olmayan değil, doğrudan algılanamayan anlamını taşımaktadır. Hava, akıl, elektronik dalgalar, ışınlar vs. doğrudan beş duyu ile görülmemekle birlikte yok kabul edilmezler. Bunlar çeşitli metotlarla algılanırlar ve de varlıkları her birey tarafından bilinir. Yaratıcı da bilinir, görülür. Siz bilemezsiniz bu manevi bir olaydır, sakın itiraz etmeyin denirse, zoraki bir kabulleniş ile “acabalar” düşün dünyasında dolaşır durur.
Cemalullah canlı canlı üstelik beş duyu ile görülür. Kimsenin kuşkusu olmasın. Yöntemine gelince; Önce aynaya bakın. Şaka yapmıyorum. Kendinizi sevin. Ben realitesini duyumsamaya çalışın. Bu öncelikli bir alıştırmadır. Daha sonra Allah (c.c.)’ı görmekte olduğunu bildiren bilgelerle birlikte olun. İşte asıl ayna onlardır. Yaşamınızı onlarla birlikte devam ettirin. Bu ilim zamanla size de yansıyacaktır. Sahabeler sırayla miraca çıkmadılar. Miracı yaşamış olan Hz. Muhammed (s.a.v)’den bu öğretiyi, bilgiyi öğrenip özümsediler. Yaşamının son anına kadar O’nunla birlikte oldular. Ve her bir sahabe Cemalullah gerçeğini canlı canlı yaşadılar. Ve onlar da bu bilimi ( Allah (c.c.)’ı bilme, görme ilmi) kendileri ile birlikte olanlara aktardılar.
Özetle; bilgi, teori ve sürekliliğinde uygulanabilirliği ile ancak gerçek öğreti kapsamında değerlendirilebilir. Kitaptan ezberi anlatı iyi niyetli bir çalışma da olsa “masaldan” öteye geçemez. Kaldı ki, bu bakış açısı özünde, Kuranı Kerim varken Muhammed’e gerek yok, alt beninden doğan bir reddediştir.
Balın lezzetini tatmayanın sayfalar dolusu balın moleküler yapısını anlatması benzeri boş bir çabadan öteye geçemez. Bilgilerine saygı duymakla birlikte öncelikle, ekranlarda ve kürsülerinde saatlerce görmedikleri Allah’ı anlatmaya çalışan hoca efendilerin “Ben görmediğim Allah’a inanmam” diyen ilim şehrinin kapısının deyişini, miraç realitesini özümsemiş olan ve kuşkusuz bugün yaşamakta olan gerçek ilim sahipleri ile birlikte olmaları kaçınılmazdır. Tıpkı sahabe ile Peygamber (a.s.) ilişkisi bir yaşam sürmeleri ile olasıdır. İşte o zaman kendileri de birer yıldız, dolunay yahut güneş olup ışık saçma ayrıcalığına kavuşurlar. Böylelikle, dinleyicilerin belleklerinde de “kuşkular” bırakılmamış olunur.
Medrese hocası Celaleddin’i Rumi’den Mevlana enginliğine erişmek isteniyorsa, Şems’i bulmak gerek. Miracın kuralı, olmazsa olmaz yöntemi de budur işte.
Bu erişkinliğe kavuşulması dileğiyle, kandilinizi kutlarım.