Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '12

 
Kategori
TV Programları
 

Muhteşem olmak zor!

Muhteşem olmak zor!
 

Resimler bile Muhteşem!


Bu yazı ile çok eleştirileceğimin farkındayım. Ama yazmadan duramadım, bir ben yazmayım dedim de başaramadım. Bazılarına göre kan damlayacak kalemimden, ama gerçek acıdır! Bütün eleştirilere hazırım. Muhteşem Yüzyıl çok başarılı! 3. sezon oldu, hala tartışmalar sürmekte. Sanmayın sadece biz tartışıyoruz. Yayınlandığı tüm ülkelerde tarihçiler tartışıyor. Böylece de gündemi her dem meşgul ediyor. Satış operasyonu için büyük bir başarı. Bu konuyu bazı yazılarımın içinde kenarından geçerek anlatmaya çalışmıştım. Ama hala alışamamışız. Hala ‘’kıyafetler yanlış!’’, ‘’masa kullanılmazdı’’ ‘’hareme erkek girmezdi’’ diyip duruyoruz. Bu da başarı, çünkü dönüp tarih sayfalarını karıştırmak zorunda hissediyoruz kendimizi. Yeri gelmişken Osmanlılar kıyafetleri tek parça dikerler, kemerlerle, kuşaklarla bel oyuntusunu belirtirler ve işlevsel hale dönüştürürlerdi. Kemer ve kuşaklar para kesesi taşımak, kama, hançer sokmak gibi işlevlere sahiptir. Kadınların göğüs dekolteleri vardı ama sadece padişaha açarlardı tenlerini. Mücevherler her gün takılmazdı, çünkü ‘’insanın gözü alışır ve değerini fark edemez’’diye düşünülürdü. Yani Osmanlı müsrif değildi ve islam’da gösterişin yasak olduğunu bilerek yaşarlardı. Evet! Onların ihtişamı yabancılara karşı ‘’kudret’’ belirtisi olarak gösterilirdi. Kanuni’nin son yıllarda yabancı ülke elçilerine güçsüz görünmemek için cildine allık sürdüğünü biliyor musunuz? Lütfen! Prof. Dr. Nurhan Atasoy’u takip edin ve o zamana dönün, hem de bu bakış gerçekle yüzleşmek gibi olacak.

Şimdi gelelim Muhteşem Yüzyıl’a! Ocak 2011 yılında gösterime girdi Muhteşem Yüzyıl dizisi. Yayınlanmadan önce reklamlar yapıldı. Türk halkı haberdar oldu. Sadece Türk halkına duyurulmadı, bütün dünyaya satış tezgahı da kuruldu. Reklam aşamasında bir yerlerde gözüme ilişmişti 60 ülke pazarına satılma hedefi konmuştu. 3. sezon içerisinde sadece Türkiye’de iki kanal değiştirdi. Şu anda bildiğim kadarı ile Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Bulgaristan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Sırbistan, Afganistan(savaşan bir ülke bile!), Mısır, Yunanistan(DVD hakkını da istiyor), Bosna-Hersek, Hırvatistan, İran, Arnavutluk, v.s. ülkelerde gösterimde.

Şimdi bu kadar büyük bir yapımın dizi satışa sunulmadan önceki haline geri dönelim. Önce proje yapımcılara sunulur ve bütçe hesaplanır. Dekor ve kostümler tasarlanır, dikiş makinelerine stard verilirken dekorlar da yapılmaya başlar. Zaten kast dediğimiz oyun dağıtımı da başlamıştır da bitmiştir bile. ‘’Motor!’’ Dendiğinde kazanılmayan milyonlarca dolar harcanmıştır çoktan. Sadece kamera önünde gördüğümüz yüzler dışında kamera arkasında yapımcı, yönetmen(ler), senaristler(ler dedim farkındayım onlar da bir ekip),ışıkçılar, sesçiler, set çalışanı, montaj diye uzayıp giden binlerce insan çalışmaktadır ve her günleri de paradır.

Sunum aşamasına geldiğinde zaten satış-pazarlama işi başlamış, afiş ya da kapak adıyla anılan fotoğraflar çekilmiş ve bunca insan çalışmıştır. Bu da reklam gelirleri ile bütçenin toparlanması demektir. Reklam alabilmek içinse dikkat çekip, sokakta insan olmayacak halde seyirciyi ekrana bağlamak lazım. Eğer bire bir tarih anlatsaydılar sizce bu imkanlı mıydı? Ben sesli dile getireyim ‘’Hayır!’’. Eğer belgesel çekiliyor olsaydı, kitap hazırlanıyor olsaydı bire bir anlatım yapılırdı. Oysa bu insanlar eve ekmek götürecek evet, eve ekmek götürecek. Bu ne biçim ekmek demeyin. Kimi bir somun, kimi bir lokma ama eve ekmek götürüyorlar.

Eskidendi o bire bir anlatımlarla televizyona baka kalan gurup. Artık ekmek aslanın bağırsaklarına geçti ve oradan bu ekmek çıkarılmalı eve götürülmeli. Bunca kanal arasında seyirciye kelepçe vuracak yapımlar yapmadan o ekmeğe ulaşmak mümkün değil. Reklam geliri ile masraflar çıkacak kalan da aralarında paylaşılacak. Benim Aşk-ı Memnu’yu seyrettiğim haliyle yeni nesil seyretmez! Kitap olduğunun bile yeni farkına varıldı. Fatmagül’ün Suçu Ne? diyemez! Evlerden Biri ilgisini çekmez! Dila Hanım bir şey ifade etmez! Selvi Boylum Al Yazmalım yavan gelir! Suçlama adına söylemiyorum. Artık hayat çok hızlı tüketiliyor. Bu eserlerin konuşulması, sezonlar boyu da bu konuşulmasının devam etmesi için modernize edilmesi gerekiyor. Böylece genç nesillinde bazı şeylerin farkına varması sağlanabiliyor. Bu yüzdendir ki bize düşen evlatlarımıza, yeni nesil seyirciye, satılan ülkelere anlatıp bu konu ile ilgili aydınlanmayı sağlamaktır. Bu platformdaki seyirci gurubunun ¼ ü tarihi araştırmaya yönlense bizim için kardır.

Ben derim ki ‘’Muhteşem Yüzyıl başarılıdır!’’. Yanlış okumadınız başarılıdır. Üç sezondur sadece Türkiye değil dünya Osmanlıyı konuşuyor. Dizideki güzel hanımların hala genç görünüyor olmaları bizi rahatsız etmesin, yaşlansalar ilgi çekmez bu dizi. Zaten Hürrem de genç bir kadın öldüğünde genç bir yaştaydı. Hürrem hayata 52 yaşında gözlerini kapadı. Sizce de genç değil mi? Hanımefendiler ciltleri güzel, pürüzsüz görünsün diye ‘’düzgün’’ denilen kimyasal bir madde sürerlerdi. Haliyle yaşlandıklarında ciltleri çok da bozuk olurdu. Ama 52 yaşında hala genç görünürlerdi.

Muhteşem Yüzyıl başarılı çünkü çok konuşuluyor ve hiç de boş konuşulmuyor. Tozlanmış raflara hapsolmuş kitaplara el uzatmamızı, bilgilerimizi tazelememizi sağlıyor. Ses getirip, bu kim? Nasıl? Nerede? Sorularını sormamıza kısaca düşünüp, bilgi edinmemize sebep oluyor. Demek ki başarılı! O zaman gelsin Cansu Dere, gitsin Mehmet Günsur, dönsün devran, sürsün dizi, biz de düşünüp, araştıralım, bulduğumuzu konu-komşu ile paylaşalım. Yaşasın Muhteşem Yüzyıl!

Hayatta araştırmanız hiç bitmesinin dileği ile…

 
Toplam blog
: 781
: 3899
Kayıt tarihi
: 23.09.12
 
 

16- 06- İstanbul'da doğdum. Tatbiki Güzel Sanatlar Tekstil Ana sanat dalı Moda tasarımı bölümünde..