Muhteşem Yüzyıldaki Cinderella

Doğrusu Muhteşem Yüzyıl Dizisi senaristlerinin maharetine diyecek yok. Hayatının neredeyse tamamını sefer yollarında geçiren Kanuni'yi üç yıldır haremden dışarı çıkarmadıkları gibi Manisa'da valilik yapan Şehzade Mustafa'nın hayatına da hoş bir Cinderella öyküsü sığdırıverdiler.

Gerçektende orjinal Cinderella öyküsünde fakir ve öksüz bir köylü kızının ülkenin prensiyle tanışıp evlenmesi  konu edilir. Üvey annesi ve kızkardeşlerinin zülmünden perilerin yardımıyla sıyrılıp saraydaki baloya giden Cinderella, sonunda prensin gönlünü çelmeyi başarır. Ancak ne var ki yarı gecede sihrin etkisi sona ereceğinden alelacele köyüne dönmek zorundadır. Geriye cam ayakkabısının teki kalmıştır ve prens aşkı uğruna ülkedeki bütün kızları dolaşmak pahasına bu ayakkabının ve kalbinin sahibini bulmaya çalışacaktır.

Muhteşem Yüzyıl'daki Cinderella bu öyküden çok farklıdır ama Rum kızı yine fakir köylü kızıdır ve Şehzade Mustafa da gerçek bir prenstir.

Başlangıçta güzel Rum kızıyla bir tesadüf eseri tanışan Şehzade, araya uzun bir İstanbul görevi girmesine rağmen kızı unutmaz. Bu arada da kızın ne siması ne de içindeki sevgi değişmiştir. Şehzade Manisa'ya ( Bu arada dizideki yemyeşil Manisa tasvirine bayıldığımı belirtmeliyim ) döner dönmez fakir Rum kızı görmeye koşar. Tabii kız dahi hasretle onu beklemektedir.

Tekrar bir araya geldiklerinde bir kara çalı gibi aralarına giren halı tüccarı Şehzadenin bizzat olaya el koymasıyla kolayca ekarte edilir. Bu arada fakir kıza prensin yani Şehzade Mustafa'nın talip olduğu resmen açıklanmıştır. Ancak ne var ki o hala taliplisinin kim olduğunu bilmemekte, ömründe hiç görmediği Şehzadenin haremine gireceğini sanmaktadır.

Yazımızın bloga gönderildiği şu ana kadar " Bu muhteşem Cinderella öyküsünün " nasıl sonlanacağı bilinmediğinden noktayı koyamıyoruz. Ancak herşeye rağmen bilinen tarihe bu tür hoş hikayelerin eklemlenmesini bir yazar olarak güzel buluyorum.