Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '08

 
Kategori
Sinema
 

Mustafa filmi üzerine

Mustafa filmi üzerine
 

Perşembe gününden başlayarak posta kutuma birkaç kanaldan “filmi izlemeyin, çocuğunuza izletmeyin” mesajları geldi.

Yeri gelmişken, bu tür olumsuz kampanyalar, söz konusu ürünün daha merak edilir hale gelmesine yol açıyor, bu nedenle zamanlaması iyi belirlenmezse tam ters etki yapabilir, bu filmde olduğu gibi.

Filme heves ve heyecanla gittim, filmi beğenmedim ve sinemadan hayal kırıklığıyla çıktım. Nedenlerine gelince; Film belgesel ama, hikayesi ağırlıkla Atatürk’ün özel yaşamıyla ilgili çok bilinmeyen ve pek dile düşmemiş bazı ilişkiler ve olaylar üzerine kurulmuş.

Bu pek az şey de hem Atatürk’ün yaşam hikayesine güzel ilişkilendirilmemiş ve askıda kalmış, hem de çok ön plana çıkarılmış ve gerçekte olduğundan daha fazla önem kazanmış.

Atatürk’ün yaşamı aynı zamanda bir Kurtuluş Savaşı hikayesidir ve siyasi bir tavır ve eylemler silsilesidir. Bu hikayeyi anlatırken, elde malzemesi olan kısmı kullanıp, diğer kısımları es geçince yapılan ve yaşanan bir çok şey anlamsız hale geliyor.

Böyle olunca da hikayenin dengesi bozuluyor ve önemsiz şeyler önemli, önemli şeyler önemsiz hale geliyor.

Hadi bir çoğumuz bu boşlukları doldurabiliyoruz ama, Atatürk’ü tanımayan birisi izlediğinde Atatürk ve film konusunda ne hisseder doğrusu merak ediyorum.

Düşünün, ailenizi de ilgilendiren çok önemli bir toplantıya giderken önce berberde tıraş oluyorsunuz ve akşam eve döndüğünüzde eşiniz gününüzün nasıl geçtiğini soruyor. Ona berberde yaşadığınız yarım saatlik fragmanı olduğu gibi anlatıp sonra da “bir de toplantım vardı” demek gününüzü ne kadar güzel özetler ve eşinizi ne kadar tatmin ederse, ben de o kadar tatmin oldum.

Yorum ve yargılarda yazarın haddini aşmış olduğuna katılıyorum.

Tamam, tabulaştırmayalım ve eleştirebilelim ama Atatürk siyasi ve askeri bir kişilikti. Ulusal kahraman haline gelmiş bir kişiyi.. hadi özel hayatıyla da eleştirdik ve bunu da normal kabul ettik diyelim. Ama “zevk düşkünü” gibi hakarete ve aşağılamaya varan terimler kullanılmasını yadırgadım.

Atatürk’ün yaşamının son yıllarındaki iddia edilen “yalnızlığı” ise tarihsel vizyondan uzak bir şekilde verilmiş. Dahilerin ve çevresinde çok büyük saygı oluşturmuş tarihi kişiliklerin kaçınamadığı bir “zirve” yalnızlığıdır o ve bunun filmde daha iyi vurgulanmasını beklerdim. İstanbul’a ilk geldiği yıllarda Fransız sevgilisine yazdığı mektuplardaki sözlerle birleştirilince adeta sefahate düşkün, yalnız ve depresif bir kişilik öne çıkıyor ki, bu da yukarıda sözünü ettiğimiz “kurguyu ve hikayeyi eldeki malzeme üzerine oturtma” sonucu oluşan balans bozukluğuna güzel bir örnek.

Hafızam beni yanıltmıyorsa, henüz Kemal adını almadığı çocukluk dönemi ile ilgili bir karede adı Mustafa Kemal olarak anılıyor. Bunu da bir kurgu hatası olarak belirtmeliyim.

Sonuç olarak, “Sarı Zeybek”ten sonra imza attığı “Mustafa” belgeseli ile “Atatürk spesiyalisti” haline gelen Can Dündar’ı bu misyonu üstlenecek kapasite ve vizyondan uzak bulduğumu belirtmeliyim.

Bu filme bu haliyle ben de sponsor olmazdım ama Turkcell’in mazeretiyle değil. Turkcell’in ret gerekçesini ben de hoş karşılamıyorum.

Diğer taraftan keşke Sabancı ve NTV de filme sponsor olmasaydı çünkü film bunu hak etmiyor. Atatürk adını barındıran her şeye sponsor olunacak diye bir kural yok. Bence, açıklanan ve açıklanmayan gerekçelere bakınca Sabancı’nın sponsorluğu reddedip, Turkcell’in sponsor olması gerekirdi.

Ama filmden her iki kurum yetkilileri de bir şey anlamamış sanırım.. tabi Turkcell’in “her kesimden müşterimiz var” derken vurguladığı duyarlılık Atatürkçü kesim için değilse. Bu durumda eylem ile niyet uyuyor. (Bu bir şakadır)

 
Toplam blog
: 130
: 2132
Kayıt tarihi
: 28.06.06
 
 

İnsanın kendini anlatması zor, gereksiz de! Yaptığı işlere bakmak yeter, ne gerek var fazla i..