Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '08

 
Kategori
Edebiyat
 

Musul valisi Nafi efendi

Abdünnafi Efendi nasıl olmuş da Çetin Altan’ın, Ahmet Turan Alkan’ın ya da İskender Pala’nın nazarı dikkatini çekmemiş hayret! Yüz yıl önceden bugüne emsal teşkil eden bu sevimli adamı o kalem üstatlarından okumak vardı. Ne zevkli, ne tatlı bir yazı olurdu kim bilir. Olur olmaz yerde karşımıza çıkardı Nafi Efendi, sadece İstanbul’da değil, bütün memlekette yeniden dile düşerdi yüz yıl önce olduğu gibi.

Kimdi Nafi Efendi? Muhtemelen kalıp fesli, şişmanca, kırmızı çehreli, konuşurken durup iç çeken sevimli bir tipti ve enfiye çekip sarma cigara içiyordu. Bu özelliklerinden dolayı şimdiki emsallerinin yanında pek masum, pek halim selim kalıyor olmalıydı.

Bildiğimiz o ki Osmanlı’nın son dönem bürokratlarından biriydi, sarayda, bürokraside nüfuzlu tanıdıkları vardı ve bu yönüyle günümüz Ankara’sında dayısı olanlarla kıyaslanabilirdi. Ricası geri dönmüyordu, cebinde, arkasına “Hamil-i kart yakinimdir!’ notu düşülmüş bir çok kişinin kartviziti vardı. Sözü geçer devlet ricali ile iftarlara katılıyor, saraylarda, yalılarda düzenlenen ekabir meclislerinde baş köşeye yakın oturuyordu. Yine hayal gücümüzü kullandığımızda Osmanlının güney eyaletlerinden geldiğini düşünebiliriz. Soyu bilmem hangi Efendi hazretlerine, bilmem hangi Sadrazam’a değiyordu kim bilir.

Bununla birlikte eşraf arasında nadanlığıyla, nobranlığıyla, belki cahilliği yada garip alışkanlıklarıyla haklı bir ün yapmış biriydi Nafi Efendi. Bu yönüyle kendisini tanıyanlar arasında gizliden gizliye alay konusuydu da.

Hakkında yapılan dedikodulardan bıktığından olsa gerek, kendisine taşrada bir memuriyet ayarlanması konusunda aracılık etmeleri için tanıdıklarına ricacı olmuş ve İstanbul’dan ayrılmak istemiştir. Onun bu isteği üzerine Rumeli’nde, Anadolu’da, Hicaz’da muhtelif memuriyetler teklif edilmiş ama Nafi Efendi bu görevlerin hiç birine sıcak bakmamıştır. Hatta mutasarrıflık yada kaymakamlığa bile razı olmamış, olacaksa valilik olsun diye dayatmıştır.

Münhal valilik bulmak kolay iş mi? Koca Osmanlı ülkesi atlası açılıp bakılmış ama en uzak eyaletlerde bile boş valilik bulunamamış. Fakat Nafi Efendinin hatırlı tanıdıkları “ ille valilik” diye ısrar etmiş.

Sadece meşruiyet içinde değil, meşrutiyet içinde de çare tükenmiyor olmalı ki kısa zaman sonra çözüm bulunur.

1850 yılında vilayet statüsünden çıkartılıp mutasarrıflık haline getirilmiş olan Musul, bu olay üzerine 1878 senesinde vilayet ilan edilir ve başına da vali olarak Nafi Efendi getirilir.

Nadanlığıyla meşhur Nafi Efendi’nin valilik gibi yüksek bir makama oturtulması kadar Musul gibi kasabadan hallice bir yerin vilayet haline getirilmesi de bürokratlar arasında şaşkınlıkla karşılanır. Nafi Efendi görev yerine gittikten kısa bir süre sonra Musul’dan şikayet arzuhalleri ve tenkitler İstanbul’a ulaşmaya başlar. Herkes Nafi Efendi’den ve Musul’da bir türlü oturtulamayan vilayet teşkilatından yakınmaktadır.

Nafi Efendi’nin on aylık valiliği İstanbul’un en önemli gündem konularından birisi olur. Musul halkının vaveylası ve bürokratların velvelesi karşısında Nafi Efendi görevden alınır ama bu İstanbul halkı arasında öylesine alay konusu olur ki kimin yaptığı meçhul bir manzum yorumla tarihe not düşülür.

“Musul vilayet oldu, Nafi Efendi Vali,

Vaveylet-ül vilaye, velvelet-ül ahali…”

Tarih ezeli bir tekerrürden ibarettir, sözünü her kim söylemişse öyle büyük bir isabet kaydetmiş ki… Nafi Efendi’nin kısacık valilik döneminin üzerinden yüz otuz yıl geçmiş fakat Musul aynı Musul, Nafi Efendiler aynı Nafi Efendi, vaveyla aynı, velvele aynı. Değişen tek şey Nafi Efendilerin adına şiirler yazan Laedrilerin bulunmaması.

Yüz şu kadar yıl geçmesine rağmen Musul o kadar aynı Musul ki, Irak’ın kuzeyi Kürdistan adıyla devlet oldu, Musul da neredeyse başkent olacak. Washington’daki nüfuzlu tanıdıklar aracılığıyla düne kadar aşiret ağasından öte kişiliği olmayan Barzani’yi Kürdistan’a kral yaptılar. Başkan olur olmaz densizin ilk işi Türkiye’ye tehdit savurmak oldu. Onun savurduğu tehditler üzerine memleketten yükselen vaveyla’yı herkes duydu.

Coğrafyaların da insanlar gibi kendilerine takdir olunan bir kaderi bulunduğunun bundan büyük delili mi olur? Demek bu bölgeye yüz yılda bir talih gülüyor da valisi cümle alemin diline düşüyor.

Bu ilginç ayrıntı üstatların dikkatinden kaçınca tarihe not düşmek de bizim gibi ebcetten anlamaz, şiir vadisinde Fuzuli’den gayrisini bilmez fakir muharrire kalıyor.

Ben bildiğimi diyeyim de nazire borcu onların olsun..

“Kuzey Irak devlet oldu başbakanı Barzani,

Feleğin cilvesine bilmem ki ne demeli… “

Hulusi ÜSTÜN

 
Toplam blog
: 4
: 751
Kayıt tarihi
: 13.05.08
 
 

Tanrı'nın hep lutfettiği adamım aslında. Dünyanın en güzel çağında, küçük bir sahil kasabasında geçt..