Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '10

 
Kategori
Deneme
 

Mutluluk nedir?

Mutluluk nedir?
 

İyi ki yaratan bizlere kendi kendine hiçbir şey yapmadan mutlu olabilme yeteneği vermiş de bu nedenle mutsuzluk diye bir sorunumuz yok. Hiçbir şey yapmadan kendi kendine nasıl mutlu olunurmuş demeyin; adam mutlu kardeşim. Omuzunda dağlar kadar dert. Felek güldürmüyor, Azrail öldürmüyor; yine de beli iki büklüm olmuş, ışıl ışıl gözlerle dolanıp duruyor mezarlığın etrafında. Bunun bir hikmeti olmalı derken Hikmet’i görüyoruz altında mercedesle.”Hayırdır beyim. Bu adam senin kapındaydı. Perişan olmuş zavallı. Sen de Lord Byron gibisin maşallah.” Daha lafımız bitmeden mezarlık dilencisi mercedesin tekerleğine yapışıyor:”Allah seni başımızdan eksik etmesin” diyor. Tutup Lordun ayaklarına götürüyorum.”Buraya kapanacaksın. Yalvarma yeri burası.”

Türkiye’deki insanlarımızın büyük çoğunluğu bu anlattığımız gibi olup mutluluğa hakları yoktur. Hiç kimse kusura bakmasın, bu şekilde bir kabule cehalet değil mallık denir. Fakir bir adamı zengin edersin ama bilmeyen adama mutluluğu öğretemezsin.

Tuzu kuruların”haydi eller havaya” mutluluk şarkıları beni hiç ilgilendirmiyor. Derdim büyük. Adam ellerini göğe açmış.” Allahım yardım et”Gökten nida geliyor.”Biz emaneti eksiksiz teslim ettik. Sende var mı eksiklik? Elin kolun tamam. Yerin yurdun da? Ekmek mi vermedik, su mu vermedik? Dağları taşları çalış kazan diye verdik? Biz mi kazmayı küreği alıp çalışacağız?”Kul dert döker, nida cevap verir. Ama elimizden aldılar. Aldırmasaydın. Belki de çaldılar. Akıl verdim sana, çaldırmasaydın. Ama Allahım başımızdaki hakem dini bütün. Olabilir, belki aklı yarım, niyeti kötü.

Mezarlık dilencisi bunlardan bir şey anladı mı bilmiyorum ama ülkemiz insanlarının “şükür” anlayışında çok büyük sorun var. İnsanlarımız bu şekilde mutluysalar ve şükür anlayışları da böyleyse Türkiye sittisene bir yere varamaz. Adam “Bu bana yeter”diyor. Tövbe hâşâ Allah’ın bu kullarıyla sorunu var ya! Onun verdiğini almıyorlar; sonra da ağlaşa ağlaşa ona yalvarıyorlar. Adam üç gün ağlayıp bir gün gülüyor. Altmışına değmeden ölüyor; mezara koşarak gidiyor. Ne yaptın öbür tarafta? Gece gündüz sana dua ettim. Bana geceleri yeterdi; çocuklarını aç bıraktın bu nedenle. Ölmediler şükür. Kötü bir temenniye şükredilir mi? Şükür bize teşekkür anlamındadır. Dua ederek de varlığımızı birliğimizi kabul edersin. Bunlar senin ne kadar zamanını alır ki bir ömür harcadın? Cenneti bana nasip eyle yarabbi! Biz size tüm zamanınızı bana dua ederek geçirin demedik. Toprağı hepinize eşit yarattım; sen mezar yerini bile satın alarak bana geliyorsun. Söyledim, aldılar yarabbi, vermediler. Nimet senin hakkındı; gerekirse zorla alacaktın. Muhammet savaşmadı mı? Başımızdaki hakemi takva sahibi sandık. Sen beş yüz lira alırken adam on beş bin lira alıyor. Nasıl takvaymış bu?

Burada günah sayılacak sözler için yaratana hesap vermeye hazırım. Ülke halkının Yeniçağ Devrimiyle ilgili bilmeleri gereken bir gerçek var: Hiç yolu yok, Tanrı’nın verdiklerini kullarına dağıtacağız; sizlerin Tanrının izniyle kazandıklarınız kendiniz de kalacak. Ayırmak kolay. Toprak ve türevleri bizim; geri kalan her şey sizin. İnsanlarımıza mutluluğu öğretirken yapmaları değil yapmamaları gereken şeyi söyleyeceğiz. Mercedes tekerleği yalamayın yeter.

Adamın hiçbir şeyi yok. Ne mal ne mülk. Sağlıklıyım diye erlere pirlere her akşam mum yakıyor. Bu arada bendeniz kendim de bir rivayete göre Hoca Ahmedi Yesevi’nin öz torunuymuşum. Mum yakmak isteyenler bana da gelebilirler. Neyse efendim sağlıklıyım diye erlere pirlere mum yakıyor. Hem niye sağlıksız olacakmışsın? Bataklıkta mı yaşıyorsun? Sakat gelenleri unutma beyim. Getirilen de ona sen. Allah sakat kul yaratmaz. Sana hamileyken annenin ağzında bir karış sigara vardı. Korkut ağabey seni başka türlü okumuştuk. Dinle minle ilakası yok diye yazıyordu. Şimdi dini bütün görünüyon. Yesevi torunuymuşsun üstelik. Aklımız karıştı. Ben değilim ama siz dindarsınız. Anladın onu sen.

Mutluluk nedir? Cevabı net ve tek: Tatmin. Ruhun, bedenin ve hatta aklın tatmin olması. Ruh sevecek, inanacak, beden yiyecek, giyecek, arzusunu yerine getirecek ve akıl onaylayacak, ikna olacak ki kişi tatmin olsun. Ülkemizdeki insanların üçte birinin karnı aç, sırtı çıplak. Çoğunu sevdiğine vermiyorlar, inancı ayıplanıyor. Tabular ve yasaklar var; düşündüğünü söyleyemiyor. Ülkeyi yöneten düşüncelerin ve kişilerin hepsi yanlış ve bu yanlışlardan birini seçmek zorunda. Böyle bir tablodan mutluluk çıkar mı?

İnsan kendi mutlu olmadan başkasını mutlu edemez. Fakat ülkemiz insanlarında başkaları için yaşayarak bu fedakârlık gösterisinden mutlu olmak gibi bir tuhaf karakter var. Kendini iyi hissetmek mutluluk değildir. Bir kanser hastası da ağrıları geçince kendini iyi hissedebilir. Oysa sonuçta kanser hastasıdır ve belki yakında ölecektir. Bu nedenle başkalarına yapılan yardım ve iyilikler kişiye haz verir ve kendisini iyi hissetmesini sağlar. İyi olmakla mutluluk karıştırılmamalıdır. İyi olmak tesadüfen karşınıza bir denizin çıkması, mutluluk ise denize yüzmek için gitmenizdir. Sakin rahat ve iyi olmak yani huzur hiçbir şekilde mutluluk değildir. Mutlulukta tersine çılgınlık vardır. Kahkaha atmak, hoplamak zıplamak gibi.

Mutluluğu bilmediğimiz için biz geri kalmış bir ülkeyiz. Bilsek isteklerimiz olacak. İstekler mecburiyeti, mecburiyet çalışmayı getirecek. Şimdi ülkenin yarısı Mevlana’dan nefeslerle mutlu oluyor. Manevi haz diyorlar adına. Tamam, olsun ama yanında da bir besili kaz olsun. Kriz oldu. Dünya çalkalandı. Bize bir şey olmadı. Kimse neden diye sormadı. Güya bizde kriz olmamış. Ekonomik durumumuz iyiymiş. Oysa zikirle doyan bir milleti kriz niye etkilesin ki?

Huzuru mutluluk sanmak çok büyük yanılgı. Aslında ihtiyaçların sağlanmış olması da mutluluk değildir. Mutluluk kültür ve sanatla elde edilen farklı yaşam resitalleridir. Biz henüz bu konuda merdivenin ilk basamağındayız. Bin yıllık devletiz ama nasılsa ikinci basamağa çıkamamışız. Hayatında Taksim’e gitmemiş insanlar devleti yönetirse böyle olur. Eminim ki şu an başımızdakilere göre gençliğin yönelişleri çılgınlık ve saçmalıktır. Kendilerinin orta çağ zihniyetini sorgulamazlar. Bir de pişkin pişkin “gençlik işte, hoş görelim” demezler mi?

Bu ülkede insanlar ölürken acı duymuyorlar. Biz bu güzel hayatı neden bırakıp gidiyoruz diyen yok. Tamam, elimizden bir şey gelmez; öbür tarafta da belki bizi cennet bekliyor. Üstelik bu dünya yalan. Ama ne olursa olsun dağ gibi delikanlı otuzunda ölürken hayata doymamış şekilde gözlerini kapamıyor. Türkiye’de insanların çoğu için ölüm kurtuluş. Ölüm kurtuluş olabilir mi ya? Biz de böyle bir ortamda kalkmış mutluluğun tarifini yapmaya uğraşıyoruz. Boş ver kardeşim. İnsanlar mutlu değil ama bu onlar için sorun değil. Kaderlerini yaşıyorlar. Nasıl işse 150 milyon Japon’a Allah zengin olacaksınız diye kader yazmış, bizim ülkemize de siz fakir olacaksınız demiş.

Mutluluk kelimesini aslında Türkçe lügatten çıkarmak lazım. Çünkü yok böyle bir şey. En azından insanlarımızın büyük çoğunluğu bakımından. Şimdi haksızlık etmeyelim. Mutluluk veren şeyler olarak mutluluk unsurları yine de var. Ama bunlar insanların bilgi görgü ve kültürlerinin çok az olması yüzünden sığ ve içerikleri boş olarak yaşanıyor. Kola istiyorsunuz, sulandırılmış üzüm suyu veriyorlar mesela. Hem zaten bu mutluluk unsurlarının çoğu da yasak. İki şeyi çok istiyorum. İlki konuları anlatırken karamsar, iç karartıcı tablolar çizmeyim. İkincisi ise siyasete girmeden yazayım. İmkânsız tabii ki. Örneğin mutluluğu ben buradaki gibi anlatmasam yazımı sadece villalarda yaşayan bir avuç mutlu azınlık için yazmış olacağım. Halkın sorunlarını yazdığınız zaman gözlerinizden yaş akmaması mümkün değil.

Sana ne kardeşim, mutluyum ya da değilim. Görüyorsun, ağzım bir karış açık gülüyorum. Hadi be fasulye. Biz bilmiyoruz sanki. Ya birinin ayıbına gülüyorsun; ya da bir başkasının kayıbına. Evet ya, bu ülkede sizin üzüntünüz bazılarını mutlu edebiliyor. Nasıl mutluluksa bu. Ülkemizde insanların mutluluğundan değil belki ama acayip bir arayış çılgınlığından bahsetmek lazım. Bakmayın fazla belli olmuyor ama bazıları sürekli arayış içinde. Bir de ne aradıklarını bilseler.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..