Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '08

 
Kategori
Mizah
 

Nasıl Başkan oldum Patagonya Fırtınaspor’a yardım yaptım

Nasıl Başkan oldum Patagonya Fırtınaspor’a yardım yaptım
 

Her şey insanın ayağına gelir. Tabii değerlendirenmek için biraz zübüklük olacak.


Muz Cumhuriyeti’nde mutlu bir yaşamım vardı.. Ne güzel köyümde uzun eşek oynuyordum arkadaşlarımla.. Misket en sevdiğim oyundu.. İyi de oynardım.. Mahalledeki çocuklar elime su dökemezdi.. İyi çevirirdim yukarıda Allah var.. O zamanlar YÖK olsaydı kesin bana profesörlük ünvanını verirdi.. Misket Prof. Dr.u..

Ne güzel çocukluğumu yaşıyordum.. Anam kolumdan tuttu; haydi okula, dedi.. Şimdilerde kızlar için söylenen bu söz o zamanlar biz erkekler için söylenirdi.. Binbir zahmetle okudum. Ailem, Onassis’in akrabası olmadığından durumu pek iyi değildi.. Kendi kendimize zor yetiyorduk.. O güç şartlarda okuyup adam olayım diye çok emek harcadılar. Yemeyip yedirdiler. Giymeyip giydirdiler. İyi ki zorlamışlar. Okuyup adam oldum.. Ormancı olamadım ama profesör bile oldum.

Okumak tek başına karın doyurmuyor. Millet ekmek parası için Almanyalara giderken, benim payıma da Patagonya düştü. Bekle beni gurbet, deyip yollara düştüm. Çok çalıştım, Allah da yardım etti bir yerlere geldim. Hem de iyi yerlere geldim.

Baktım Allah yürü ya kulum diyor, fırsat bu fırsat dedim ve siyasete soyundum.. Siyasete soyundum ama parti yöneticiliği beni pek sarmazdı.. Ne öyle onun bunun, önüne çıkanın derdiyle uğraş.. Halbuki ben milletime hizmet etmeye aşık birisiydim.. Edersem aziz milletime hizmet ederdim.. O amaçla bir kaç yere girişim yaptım.. Genel müdür olup milletime hizmet edeyim dedim ama kısmet değilmiş.. Yerel seçimler önümde yeni ufuklar açtı. Millete hizmetin tek genel müdürlükle olmayacağını anlattı. Niye belediye başkanı olmayayım, dedim. O da bir hizmet yolu.. Hizmet için önce bir parti bulmak lazımdı. Bir kısmıyla üniversite sıralarından tanıştığım çocuklar o sıralar yeni bir parti kurmuştu, Griparti diye.. İşte o partiyi hizmet açısından en uygun parti buldum.. Hem şansım da yüksek olur. Arkadaşlarım diğer adayları ekarte etmeme de yardım ederler..

Bu halisane duygular içerisinde başvurumu yaptım. Ana belediye başkanlığını istedim. Diğer taliplilere baktığımda en şanslı aday olduğumu gördüm. Bunların hepsini geçer, rüzgarımla hasta ederdim. Sandıktan çıkmam garantiydi.. Ama, adaylar açıklandığında şok oldum. Patagonya’nın takım değiştirir gibi parti değiştirmesiyle ünlü belediyecisi Ana Belediyesi adayı gösterilmişti. Ben ise Oğul Belediyesi’nin başkan adaylığıyla yetinmek zorunda kaldım. Hayatımın en şanssız gününü yaşamıştım.. Allah bir daha böyle bir gün yaşatmasın. Lakin görev verilmişti bir kere, çalışmak lazım.

Seçimi kazanmak için üç belediye başkan adayı birlikte çalışmamız gerekiyordu. Bunu sağlama almanın en güzel yolu kelepçeydi.. Hemen iki kelepçe buldum. Ben ve Oğulluk Belediye Başkan adayı Ömer, transfer rekortmeni Ana Belediyesi başkan adayımızı ortaya aldık. Bir bileğinden ben kendime, diğerinden Oğulluk Ömer kendi bileğine kelepçeledi.. Artık ayrılmaz üçlü olmuştuk. Bir arada çalışmaktan hiç kimsenin kaçınmasının mümkünü kalmamıştı. Seçim günü çok heyecanlıydım.. Nereden bilirdim çekeceğim heyecanın yanında çektiğimin devede kulak kalacağını.. Sandıklar açılıp oylar sayılmaya başladı ya. Heyecandan neredeyse kalpten ölecek hale geldim. Sandıklarda bizim Rekortmen ile Oğulluk Ömer açık ara önde gidiyorlardı. Onlar için her şey çok iyiydi.. Ancak benim durum fenaydı. Ahali Partisi’nin adayı Saldıray meydanlar yetmezmiş gibi sandıkta da saldırıp duruyordu. Aynı adı gibi saldırgan çıkmıştı. Başkanlık tehlikeli görünüyordu.. İşte o sıralarda ölüp ölüp dirildim.. Artık ümidi kesmeye başlamıştım. Ne olduysa o anda oldu.. Sanki sihirli bir el yardım etmiş, sandıktaki oyları değiştirmişti. Artık her sandıktan ben çıkıyordum. Gecenin ilerleyen saatlerinde kazanan ben oldum. En yakın rakibim Saldıray’ı sonunda yenmiştim.

Kaybetme ihtimalinin yarattığı kalp çarpıntıları bitmiş, bu defa da yerini sevinç gözyaşları almıştı. Gözyaşlarıma hakim olamıyordum bir türlü. Alllah’tan hanım ne olur ne olmaz diyerek eve beş on kutu mendil ve havlu stok etmişti. Bir kaç saat içerisinde hepsini bitirdim. Mendil havlular biterken ben de bitmiştim. Sonra koltuğa yığılıp kaldım. Biraz kendime gelip, ayağa kalkacak gücü kendimde bulunca abdest aldım iki rekat şükür namazı kıldım. Bana başkanlığı kazandırdığı için Allah’ıma hamd ettim. Nihayet aziz milletime hizmet etme şansı bulmuştum..

Belediye’nin rutin işlerini çabuk hallettim. Millet hizmet görsün düşüncesiyle spora el atmaya karar verdim. Hizmet bölgemde iki takım vardı: Patagonyaspor A.Ş. ve Patagonya Fırtınaspor. Bir de benim takım vardı Oğul Belediyespor diye ancak, hesaba alınacak takım değildi. Önceleri Patagonyaspor’u düşündüm hizmet için. Ancak bir sorun vardı. Şirket olan bu takım mensubu olduğum Griparti ile kavgalı bir ailenin malıydı. Dolayısıyla onlara yardım etmem demek partimle kavga etmem demekti. Genel Başkanım şiiri ve şarkıyı, türküyü çok severdi. Hele Hani benim Recebim Recebim sarı lira vereceğim şarkısını söylerken kendinden geçer, siz de dinlemeye doyamazdınız. O kadar tevatür söylerdi. Lakin, hoşuna gitmeyen işler yapanları da asla unutmaz ve affetmezdi. Patagonyaspor’a yardım etmem demek intihar etmek demekti. Genel Başkanım Recebim türküsünü söylerken kellemi uçuruverir, kimsenin de ruhu duymazdı. Daha hizmete yeni başlamış biri olarak bunu göze alamazdım. Patagonyaspor’a yardım işini gündemimden çıkardım. Rotayı Patagonya Fırtınaspor’a çevirdim mecburen.

O sıralarda Patagonya Fırtınaspor yönetiminde bizim Apo’nun yakın arkadaşları vardı. O münasebetle hepsini ben de tanıyordum. Cevval çocuklardı. İleride bana lazım olabilecek tiplerdi. Zaten takımın hesap kitap işlerine bakan dostumun dostu, dolayısıyla benim de arkadaşım olan zatın mesleği muhasebeydi. Neyse hem onlara yardım olsun, hem biz hizmet etmiş olalım diye biraz bişeyler verdik. Gün oldu devran döndü. Patagonya Fırtınaspor’a Ana Belediyesi Başkanı Rekortmen Başkan bir yönetim oluşturdu. Bu arada benimle Rekortmen Başkan arasında başlayan rekabet kızıştığı için Patagonya Fırtınaspor’a yardım etme şansımız da kalmamış oldu.. Allah’tan tam bu sıralarda Yeni Patagonyaspor kurulması çalışmaları gündeme geldi. Ağırlığı o yöne vermeye başladım.

Ancak, bu sırada bir munafık çıktı, eski defterleri karıştırmaya başladı. Tuttu, meclis toplantısında başka konu kalmamış gibi Patagonya Fırtınaspor’a ne kadar para verdin diye sordu. Ne deyim ben şimdi.. Böyle soru mu sorulur demedim tabii. Bunun yerine, Ben Oğul Belediye Başkanı olarak Patagonya Fırtınaspor’a 70 bin Recep Lirası yardım ettim dedim. Vay sen misin diyen.. Patagonya Fırtınaspor Başkanı Adem Acar’la zaten aramız bozuktu, koskoca Vali araya girerek zor düzeltmiştik, daha doğrusu ilişkilerimizi dondurmuştuk. Adem fırsatı kaçırmadı. Hemen Patagonya Fırtınaspor’un muhabese kayıtlarına göre Oğul Belediye Başkanı bize 10 Recep Lirası yardım etmiş, onu da iade etmek istiyoruz diyerek golünü attı.. Beklemediğim anda golü yemiştim.. Hem de gol pasını ben vermiştim. Çok zoruma gitti. Hemen karşı atak hazırlığına başladım. Başladım başlamasına da pas atacak arkadaş bulamadım. Sağa sola bakarken, bizim Apo’nun can dostu ile munasebeci arkadaş imdadıma koştular. Evet, biz şahidik, Başkanımız 10 bin Recep Lirası değil 70 bin Recep lirası verdi dediler. Ama biz kayıda 10 bin’lik kısmını geçtik. Gerisini dostumuz Apo’nun adına kaydettik. Üstelik başkanımız bir de bir deplasman masrafımız olan 10 bin Recep Lirasını karşıladı dediler. Rahatlamıştı. Dostlarımın sayesinde gol atabilecektim..

Amma, memleket münafıktan geçilmiyor ki.. Hemen birileri çıkıp, Patagonya Fırtınaspor’un defterleri ortada. Sen de verdiğini söylediğin 70 bin Recep Lirasına ait makbuz filan gibi belgelerini açıkla diye tutturdular. Kaleye giden şutumu kestiler.. Hala da tuturmuşlar, ille de belge, diyorlar.. Ama ben yılmam arkadaş. Mutlaka bir formül bulacağım. Patagonya Fırtınaspor ağlarına golümü atacağım. Sonra da golü Rekortmen Başkan ile Patagonya Fırtınaspor Başkanı Adem Acar’a armağan edeceğim.. Atamam diye bir ihtimali asla aklıma getirmiyorum.. Çünkü atamazsam ben hasta olurum.. Yataklara düşerim.. Ölürüm.. Ölmemek için atmam lazım.. Hatta kendi kendimi motive etmeye bile başladım. Her gece formamı giyip nehir kenarına gidiyorum. Başlıyorum bağırmaya: Atacağım başka yolu yok. Havaya da girdim sayılır. İş şimdi Allah’ın seçimlerde yaptığı gibi yardım yapmasına kaldı. O yardımı da arkama alınca görün beni siz! ..

 
Toplam blog
: 69
: 2133
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi mezunuyum. Adana'da yerel gazetecilik yapıyorum...