Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '12

 
Kategori
Öykü
 

Nasıl bir aşk bu böyle?

Nasıl bir aşk bu böyle?
 

"RESİM:ALINTI" SENİ UZAKTAN SEVMEK AŞKLARIN EN GÜZELİ DEDİM DE AVUNDUM YILLARCA


“Sevmek bir ömür sevişmek bir dakika” 

Sardunyaları özledim. Penceremin hemen önünde teneke kutularda yeşerirlerdi zamanların birinde. Pembe, beyaz çiçekler açarlardı. Hey gidi günler, hey! Nasılda eskiyor yaşanan günler ve yok olup gidiyor insafsızca. Dönüp arkasını - sanki o günlerdeki her anıda izim yokmuş gibi-  acımadan giderken maziye sığınmış hatıralar tanımazdan geliyor beni.

Gün geceye karışmak üzere. Havada nahoş bir bahar arttığı kokusu saklı. Akşam yeli hafifçe yalıyor yanağımı. Nedense ürpermesine neden oluyor buğday tenimin. Elimdeki bardak çatlayıveriyor o an. Nazar çıktı, diye avutuyorum kendimi. Koşup banyoya süpürgeyle faraşı getiriyorum. Süpürüyorum yere düşen kırıkları. İşte tam da o zaman fark ediyorum parmağımın kesildiğini. Hani yere düşen damlacıklar olmasa canımın yandığının farkında bile olmayacağım. Ulu kalbim sen ne acılar çektin, nelere göğüs gerdin. Küçücük bir cam kesiği nedir ki?  

Sezen de gelmedi daha. Hiç gecikmezdi böyle. Bir şey gelmiş olmasın başına. Yok, canım, ne gelecek ki? Yüreğimi serin tutayım. Pozitif düşüneyim de olumlu olsun sonu. İyi de neyin sonu? Bizim başlangıcımız olmadı ki bir sonumuz olsun. Saçlarıma kır düştü, bedenim gücünü yitirmek üzere, yüzümdeki buruşukluklar, iki büklüm olmuş belim, yamulmuş bacaklarım. Ömrüm bu pencerenin önünde Sezen’in her sabah evden çıkışını ve her akşam eve dönüşünü beklemekle tükendi.

Sezen, komşu kızı. Fehime Hanım Teyze’nin tek çocuğu. Benimse ilk aşkım. Bir günden bir güne sevgimi itiraf edemediğim komşu kızı.  Çocukluk arkadaşım. Canımdan çok sevdiğim. Aynanın karşısında defalarca kez sevgimi tekrarlarken ona… Onu gördüğüm an kalbimin çarpmasına engel olamayan bedenime gizlediğim, aşkımı kalbime gömdüğüm ilk ve son aşkım.

Mahalleden kimler kimler taşınıp gitmedi, göçmedi Sezen. Ben gidemedim köklerimi özellikle de seni burada bırakıp. Sevgimi bir türlü söyleyemeyip yorgun kalbimde saklasam da, ellerini tutamasam gözlerine bakmasam da, sana dokunamasam buseni yanağımda hissedemesem de… Karşı konakta nefes alıp verdiğini bilmek yetti bana. Bir de… Bir de hiç evlenmemen. Evlenmemen içimdeki titrek mumun umut ışığını hiçbir zaman söndürmedi. Senin de benim gibi müzmin bekârlığı seçmen beni dünyalar kadar mutlu etti. Dedim ki kendi kendime “O da beni seviyor. Sezen beni seviyor. Buna hiç şüphem yok. Sevmeseydi… Gönlü sen de olmasaydı kapılarını aşındıran onca talibi elinin tersiyle iteklemezdi. O da seni seviyor. Hadi oğlum, açıl artık kıza. Daha ne kadar bekleyeceğini sanıyorsun ki seni.” 

Eli boş gönderdiğin her görücünün arkasından balkona çıkıp oturur uzun uzun bana bakardın. Sessizce ama derinden. Bilirdin belki de tülün ardına saklandığımı ve gözlerimi bile kırpmadan seni seyrettiğimi. Kalbim yerine sığmaz, yuvarlanır ayaklarının dibine düşerdi öyle anlarda. Çırpınırdı. Sana olan sevdasının ağırlığı altında ezilir tek kelime olsun edemezdi. Çabalardı fakat yan yana getiremezdi işte harfleri bile. İçin için minnet duyardı o görücüye de “evet” demediğinden dolayı. Dudak kıvrımlarına ve gözbebeklerine yerleşen o nükteli tavır olmasa belki de anlatabilirdi gönlünün aşkının esiri olduğunu, seni, yalnız seni sevdiğini ve ölene kadar da bu duygusundan hiçbir şey kaybetmeyeceğini hatta ve hatta her geçen dakika daha da çoğalacağını, kat kat katlandığını sana olan özleminin.

Keşke diyorum, keşke bu kadar tutuk olmasaydı dilim aşkın karşısında. Ya da sen bendeki bu eksikliğin farkına vararak sana açılmamı beklemeden söyleyiverseydin ya sevgini. İşte belki de o zaman çözülürdü dilim ve şakırdım bülbüllerden beter. Anlatır, anlatır, anlatır dururdum aşkımın büyüklüğünü.  

Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli yıllardır. Vuslat içinse artık çok geç Sezen. Ölüme adım adım yaklaşıyoruz ikimizde. Bu dünyadaki muradımıza eremeden… Kötü düşünceleri silip atmak istiyorum ansızın aklıma düşünce.

Sevmek, böyle de yaşanıyormuş, uzaktan uzağa. Edebiyat tarihine ilk psikolojik roman olarak geçen Eylül’ü hatırlar mısın? İşte bizi oradaki karakterlere benzetiyorum. Gerçi onların önünde evlilik engeli vardı bizimkinde ise evlenememek. Romanın kahramanları gibi hem çok uzak bir o kadar da yakın değil miyiz? Şimdi bunları konuşmak ne kadar boş.

Bak Semiha Yankı söylüyor radyoda “Sevmek bir ömür sevişmek bir dakika”

Sen ve ben, başka bir dünyada kendi hikâyemizin başroldeki oyuncuları değil miyiz? Belki de kavuşamamak bu kadar ölümsüzleştirdi yüreklerimize düşen aşk ateşini. İçimize özlem bulutlarını düşürdü. Islattı sırılsıklam her yağmur damlasıyla.

Bahçe kapın gıcırdadı nihayet. Koştum geldim tülün arkasına. Durdun baktın bana ela gözlerinle. Biliyordun aynı yerde yine seni beklediğimi. Gülümsemeyi de ihmal etmedin. Ak düşmüş perçemini elinle geriye doğru ittin. Bana el sallayacaksın diye beklerken yolu geçtin ve bahçe kapımdan içeri girdin. Zili çaldın. Yaşlı kalbimi heyecan sardı. Oracıkta kesiliverecek sandım soluğum. Basamakları nasıl indiğimi, kapıyı nasıl açtığımı hatırlamıyorum.

 

19.01.2012

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..