Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '16

 
Kategori
Siyaset
 

Ne askerî ne de sivil darbe; yaşasın DEMOKRASİ(!)

İlke ve prensip olarak her türlü darbe girişimlerine karşıyımdır... Darbe girişimleri, ülkelere felaket, yıkım ve üzüntüden başka ne getirmiştir ki? Ama, daha önce belirttiğim gibi, darbe olgusunu analiz ederken, darbeye giden süreçleri de iyi irdelemek gerekir.

Askerî darbeler, ülkemizde sürekli olarak hafızalarda taze tutulmuştur. Türk Siyasal Tarihinde; fiilî anlamda 1960 Darbesi, 1980 Darbesi ve 28 Şubat Darbesini sayabilirken; 27 Nisan e-muhtıra girişimi ile 12 Mart Muhtırasını fiilî alana geçmeyen teşebbüsler olarak değerlendirebiliriz.

Çağdaş demokratik devletlerde, yasama, yürütme ve yargı erki birbirinin çalışma ve eylem alanına girmeden, anayasal çizgiler çerçevesinde varlığını sürdürür... Pekâlâ, darbe girişimleri veya Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki cunta yapılanmaları, nasıl ki millî egemenlik ve iradeye bir kast içindeyse, siyasal partilerin de tekpartiye yönelen davranış ve politikaları, millî iradenin ve egemenliğin hiçe sayılmasıdır.

Askerlerin, siyasete ve demokrasiye yönelik eylem ve söylemleri; nasıl ki yasal ve anayasal bir "suç" teşkil ediyorsa...

Siyasetçilerin, siyasal partilerin, siyaset kurumunun ahlâki değerlerini hiçe sayan söylev, davranış ve icraatları da, en az askerî darbe teşebbüsleri kadar tehlikelidir.

Ezcümle, siyasal iktidarların her türlü demokratik hak ve özgürlükleri kısmaya yönelik teşebbüsleri, yargı kurumu içinde "kadrolaşmaları", anayasal kurumları eşgüdüm içinde yönetmekten uzak bir anlayış içerisinde olmaları, yani sivil darbe veya gizli ajanda tertipleri de bir cunta girişimi kadar tehlikelidir.

Demokratik sistemlerde, her şeyin başı tabii ki hukuktur. Siyasî iradenin eylem ve icraatları, hem parlamento hem de yargı kurumlarınca denetim ve takip altındadır.

Hukuk devletlerinde, "keyfiyete" müsaade edilemez... Siyasal iktidarların, yasa ve ANAYASAYI hiçe sayan uygulama ve söylemleri; özellikle iktidarın konsolide edilmesi amacıyla pragmatik siyaset yöntemlerinin tercih edilmesi, kutsal din duygularının siyasete alet edilmesi, din bezirgancılığı üzerinden oy devşirme girişimlerinin normal sayılması, geniş halk kitlelerinin din ve vicdan hürriyetleri noktasında "ALDATILMALARI", gerçekten de darbe girişimleri kadar tehlikelidir...

* * *

DARBE girişimi karşısında yüce milletimiz; sağcısıyla solcusuyla, muhafazakârıyla moderniyle, mutaassıbıyla ateistiyle bir dik duruş sergilemiş ve darbeye geçit vermemiştir.

Artık gün; birleşme ve bütünleşme zamanıdır. Kutuplaştıran, insanları birbirine yabancılaştıran, hatta necip vatandaşlarımızı siyasal kamplara karpuz gibi ayıran siyaset dilinden vazgeçilmelidir.

Siyaset; siyaset kurumunun norm ve kuralları çerçevesinde "demokratik sistemi" içselleştirerek yapılmalıdır.

Kutsal din duyguları, siyaset etme aracı olarak görülmemelidir; din ticareti üzerinden toplumun lümpen kesimleri provoke edilmemeli, temel hak ve özgürlükler bağlamında tüm siyasal merkezlerin; dahası sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınmak kaydıyla genişleme sağlanmalıdır...

Tabii ki DARBEYE "HAYIR"...

Tabii ki İŞKENCE ve her türlü kötü muameleye "HAYIR"...

AMA...

Centilmence olmayan, hiçbir siyasal ahlâk ve etik değerlerini barındırmayan, insanları sömüren ve aldatan, demokrasinin sivil yollarla ırzına geçen, temel hak ve hürriyetleri "yandaş haklarına" döndüren; esasında siyaset ve demokrasinin tüm kural ve normlarını hiçe sayan politika ve söylemlere de kocaman "HAYIR"...

Ama şurası bir gerçek: Demokratik sistem dışındaki her türlü sivil veya/ve üniformalı teşebbüslere   H-A-Y-I-R(!!!)

 

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..