Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Haziran '09

 
Kategori
Futbol
 

Nerde o eski bonservisler

Nerde o eski bonservisler
 

Bonservis nedir?


80’li yıllardan aklımızda kalan bonservis kavramı bugünkünden çok farklıydı elbette. O tarihlerde “oyuncunun tapusu” anlamına gelen bonservis, şimdilerde sadece sözleşmenin bağlayıcılığına dayanan bir boyuta indirgendi. Bugün artık “X futbolcu kulübümüzün malıdır.” ya da “Falanca futbolcunun tapusu bizde.”şeklinde beyan vermek bile Avrupa ve Dünya futbol dinamiklerini regüle edenler tarafından “suça giden tali bir yol” olarak kabul ediliyor. Çünkü günümüz şartlarında futbolcuların tapuları kendi ellerinde sayılıyor.

Avrupa Adalet Divanı, 1990’da başlayıp 1995’te sona eren Jean Marc Bosman davası sonunda futboldaki Bosman Kuralları’nın dayanağı olan kararını açıkladı. Kararda Avrupa Topluluğu vatandaşı futbolcuların, kontratlarının bitiminden sonra bonservis gibi kısıtlamalarla transferlerinin engellenmesinin hukuki olmadığı ve futbolcuların milliyetlerine dayalı herhangi bir kısıtlamanın milli takımlar dışında, yapılmasının da yasadışı olduğu belirtiliyordu. Yani bir futbolcu sözleşme bitim süresine kadar kulübüyle yeni bir anlaşmaya varmak istemezse, sözleşmesinin bağlayıcılığını yitirdiği tarihten itibaren (sözleşmede yazılı bitiş tarihinin 6 ay öncesi) bedelsiz olarak istediği kulüple görüşüp istediği kulübe imza atabilirdi. Genç yaştaki futbolseverler arasında bu durum çoktan kanıksanmış ve gayet normal kabul edilse de ne hikmetse son günlerde gazete sayfalarından bolca örnekleri verilen 80’li yılları ve 90’lı yılların ilk yarısını yaşamışlar arasında bu olayın hala tam kavranamadığı görülüyor. Mehmet Topuz’un “Gerekirse Ocak ayına kadar bekler, Ocak’ta Beşiktaş’a imza atarım.” demeci tamamen yukarıda anlatmaya çalıştığım hükümlere dayanıyor. Yani Kayserispor ve Fenerbahçe cephesinin ortaklaşa yaratmaya çalıştığı “Oyuncunun tapusu Fenerbahçe’ye verildi.” imajı mantıksal verilere dayanmıyor. Anlayacağınız Mehmet Topuz istemediği ve imza koymadığı müddetçe Fenerbahçe’nin Mehmet Topuz’un bonservisini (!) alması mümkün değil. Zaten Süleyman Hurma da bunu gayet iyi bildiğinden “Mehmet Fenerbahçe ile anlaşamazsa yaptığımız sözleşme geçersiz olur ve dönüp 1 yıl daha bizde oynar.” demecini vermek zorunda kaldı. Aksi halde futbolcuyu istemediği bir kulüpte oynamaya zorlamaktan dolayı olası bir hukuki süreçten Kayserispor’un da zararlı çıkabileceğinin farkındaydı.

Olaya isnat edilen bir başka boyut da Beşiktaş’ın “futbolcuyu ayartmak” suçu dolayısıyla transfer cezasına çarptırılabileceği iddiası. Bu konudaki bağlayıcı hükmün, futbolcunun sözleşmeyle bağlı olduğu kulübün (burada Kayserispor) satış konusundaki tutumu olduğunu biliyoruz. Açmak gerekirse; eğer Kayserispor kulübü sürecin başından bugüne kadar “Mehmet Topuz’u satmayı düşünmüyoruz.” açıklaması yapsa idi ve Beşiktaş buna rağmen “Mehmet Topuz ile anlaştık.” diyerek diretseydi bu bir suçtu ve Beşiktaş aralarında transfer yasağının da bulunduğu çok sert cezalara çarptırılabilirdi. Ancak “Kayserispor, Mehmet Topuz’dan kendisine kulüp bulmasını istedi.” haberleri devletin resmi ajansına düştükten sonra (ki olası bir hukuki süreçte bu bir delil sayılır) ve Fenerbahçe ile bonservis (!) pazarlığı yapıldığı bir esnada Mehmet Topuz ile Beşiktaş’ın anlaşması “ayartma” değil ancak karşılıklı anlaşma olarak değerlendirilebilir. Kaldı ki Beşiktaş kulübü Fenerbahçe’nin ödemeyi taahhüt ettiği miktardaki parayı da Kayserispor’a ödemeye hazır olduğunu çeşitli platformlarda dile getirmiş durumda. Yani meselede maddi bir uyanıklık da söz konusu değil.

Binicem üstüne vurucam kırbacı

“Babam çok zengin benim. Çuvalla parası var babamın. Benim olacak Fıstık. Binicem üstüne vurucam kırbacı vurucam kırbacı.”

Akıllarımızda yer eden bu replik, Türk Sinemasının kült olmuş filmlerinden Öksüzler’de bir eşeğin açık arttırma ile satışı sırasında sarf edilir. Kuşkusuz bu repliği ilginç kılan ve unutulmaz hale getiren; para ile değerlerin anlık da olsa “satın alma gücü paritesi” gibi bir potada eritilmesi neticesi ortaya çıkan sonucun çarpıklığıdır. Yumurta gibi tokuşturulan bu iki kavramın seyirci üzerinde yarattığı etki belki yönetmenin arzuladığından da çok öte olmuştur, vicdanlar çatlamıştır.

Gelinen noktada Mehmet Topuz’un kendisine danışılmadan “mal” misali alınıp satılması, Beşiktaş forması giydikten sonra ani bir manevrayla el değiştirdiğinin (!) açıklanması ister istemez aklıma yukarıdaki repliği getirdi. “Beşiktaş’ta oynamak istiyorum. Taraftarın önüne çıkacağım günü iple çekiyorum ve büyüklerimden anlayış bekliyorum.” diye açıklama yapan bir futbolcuya “Hayır sen bilincini kaybetmişsin. Fenerbahçelisin ve Fenerbahçe’de oynayacaksın.” diyen zihniyet sahipleriyle Fıstık’ı alıp kırbaçlamak isteyen zengin çocuğu arasında temelde hiçbir fark yoktur. Fenerbahçe elbette büyük kulüptür ve dünya üzerinde Beşiktaş forması giymektense Fenerbahçe’yi tercih edecek belki binlerce futbolcu vardır. Ancak Beşiktaş’ta oynamak isteyen bir futbolcuya da metazori Fenerbahçe’yi işaret etmek ego tatmininden başka bir şey değildir. Maalesef ki bahsettiğim büyüklük egosu Fenerbahçe ve Galatasaray’da bolca bulunmaktadır. Baksanıza Rijkaard’ın gelişi bile Mehmet Topuz olayı sebebiyle gölgede kalınca Fatih Gökşen de kendisini “Aslında Mehmet Topuz Galatasaraylı.” demek zorunda hisseti. Bunu da “Yok yok Fenerbahçeli”, “Hayır Kayserisporlu” ve “Takım tutmaz o” mealinden bir sürü açıklama takip etti. İşte tam da bu noktada bazılarının bilinçli olarak çoğumuzun da fark etmeden atladığı olay Mehmet Topuz’un hangi takımı tuttuğu ile konunun en ufak bir bağlantısının olmayışı idi. Önemli olan Mehmet Topuz’un şu an hangi kulüpte oynamak istediğiydi. Zaten olay büyür önce Futbol Federasyonuna oradan UEFA ya da CAS gibi mercilere taşınırsa hükmü verecek olanların yönetmelik ve tüzüklerden de önce Mehmet Topuz’a soracakları ilk soru “Hangi takımda futbol oynamak istiyorsun?” sorusu olacaktır. Yani kimse böylesi bir durumda Mehmet’e “Çocukken hangi takımlıydın?” gibi sorularla psikanaliz yapılmasını beklemesin.

Dünya futbolunu yönetenlerin son 15-20 yıl içinde verdikleri kararlar hep futbolcuların bireysel özgürlüklerini genişleten ve insan hakları ile çalışma hürriyetini garanti altına alan kararlar olmuştur. Bunu 95’teki Bosman Kararlarında da henüz birkaç gün önce açıklanan “Çift pasaportlu oyuncular için Milli Takım seçiminde 21 yaş sınırının kaldırılması” kararında da görebilmek mümkün. Ne dünya ne de futbol artık 20 yıl öncesinin kurallarına bağlı değil. Dolayısıyla oyuncunun bonservisini almak, tapusuna sahip olmak gibi kavramlar tarihe gömüleli çok oldu. Hele ki kamuoyuna açık platformlarda “Bonservisi bizde, paşa paşa gelecek ama biz onu süründüreceğiz.” şeklinde konuşursanız ve bu ispatlanırsa alacağınız cezalarla cin çarpmışa dönebilirsiniz. İşin özü, bu olayda Mehmet Topuz açısından en kötü senaryo Ocak’a kadar yaklaşık 6 ay Kayserispor PAF takımıyla çalışmak ve Ocak’ta bedelsiz olarak Beşiktaş’a imza atmak olur. Tüm bu yazdıklarım da ancak tek şart altında geçersiz olur. O da Beşiktaş’ın Mehmet Topuz’a baskı, şantaj ya da tehdit uygulayıp böyle davranmaya zorlamasıdır ki, açıkçası ben buna pek ihtimal vermiyorum.

Bu işler illa ki güzellikle ve futbolcunun isteğiyle olacak sevgili okurlar. Öyle olmasa Manchester City’nin Ocak’ta 100 milyon Euro, Real Madrid’in ise Haziran’da 70 milyon Euro teklif ettiği Kaka için Milan kulübü de futbolcunun görüşünü almaz ve elbette ki oyuncusunu 100 milyon Euro veren Manchester City’e çoktan satardı. Ama yapamadı. Acaba neden?

 
Toplam blog
: 235
: 717
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yazar 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Tüm eğitim ve öğretim hayatını burada tamamlayarak, 1999 yı..